'Nobel parasını Masumiyet Müzesi'ne harcadım'

'Nobel parasını Masumiyet Müzesi'ne harcadım'

 

Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk’un ”Masumiyet Müzesi” isimli romanından esinlenerek hayata geçirilen ve bu özelliğiyle dünyada ilk olan müze, 28 Nisan’da kapılarını ziyaretçilere açacak. 2008 yılında basılan ve 60’a yakın ülkede yayımlanan aynı adlı romanından esinlenilerek yapılan “Masumiyet Müzesi” bir romandan esinlenerek hayata geçirilen ilk müze. Benzeri dünyada da yok.
 
Vatan gazetesinden Buket Aşçı'nın haberine göre, Orhan Pamuk “Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum” cümlesiyle açılan “Masumiyet Müzesi” romanında 1950’lerden 2000’lere uzanan bir aşk hikayesini anlatmıştı. Kemal ve Füsun’un aşkıydı bu. Romanda Kemal, önce bilinçsizce sonra bilinçli olarak Füsun’un eşyalarını topluyordu. Sonra bu eşyalardan bir müze yapmak istediğini söyleyor ve dünyanın küçük müzelerini gezmeye başlıyordu.
 
İşte Çukurcuma’da açılacak olan müze Kemal’in romanda hayalini kurduğu bu müze. Bu yüzden Orhan Pamuk “Roman bitti, hadi şimdi bir de müzesini yapayım, diye bir şey söz konusu değil. On beş yıl boyunca müzeyi ve romanı birlikte düşündüm” diyor. 
 

Peki müzede neler var?

 
Müzede Kemal’in topladığı Füsun’un eşyaları var. Mesela müzenin logosu romanda bahsi geçen Füsun’un küpesi. Ama burada asıl önemli olan sergilenen eşyalardan çok onların sergileniş tarzı. Bu noktada Orhan Pamuk’un kılı kırk yardığını ve ortaya Türkiye’de pek rastlamadığımız bir müzecilik anlayışının çıktığını memnuniyetle söylemek isterim. Mesela müzede bir sürü tuzluk var. Ama merdiven trabzanlarına asılarak öyle bir yerleştirilmiş ki, artık birer tuzluk olmanın ötesine geçmiş, birer imgeye, tuzluk dışında da bir objeye dönüşmüşler.
 

83 kutudan oluşuyor

 
Okuyanlar hatırlayacaktır roman 83 bölümden oluşur. Müze de tıpkı roman gibi 83 kutu ya da vitrinden oluşuyor. “Ama” diyor, Orhan Pamuk, “Bu müzeyi kitabı hiç okumamış biri de gezebilir ve zevk alabilir.” Çünkü müze aynı zamanda (tıpkı romanda olduğu gibi) 1950-2000 arası Nişantaşı, Çukurcuma özelinde İstanbul yaşantısını da anlatıyor. Bu dönemin giyim kuşamını, objelerini, değişen ritüellerini sinema biletleri, kibritler, likör şişeleri, kapı kulpları, biblolar, fotoğraflar, filmler ve daha binlerce eşyadan oluşan bir koleksiyonla yorumluyor. Ayrıca müzede eski İstanbul filmlerinden yaratılan bir seçki de sunuluyor. Mesela romanda adı geçen ve Orhan Pamuk’un kurguladığı bir marka olan Meltem gazozlarının şişeleri (hepsi özel tasarım) ve bu gazozlarla ilgili olarak Sinan Çetin ve Serdar Erener’in dönemin anlayışına uygun çektikleri reklam filmi de var. Filmin cıngılını ise Nil Karaibrahimgil seslendiriyor.
 
Müzenin en ilgi çeken bölümü ise şüphesiz ki hemen girişte bulunan Füsun’un içtiği 4.213 sigaranın etkileyici yerleştirmesi. Orhan Pamuk’un bizzat üzerinde çalıştığı bu bölümde sigaraların üzerinde Füsun’un, o sigarayı içerken hissettikleri yazılı. 
 

1.4 milyondan fazla

 
Müzenin yapım ve tasarımının yüzde 90’ında bizzat bulunan, çalışan, kafa yoran Pamuk, “Masumiyet Müzesi” için Türk mimarlar İhsan Bilgin, Cem Yücel ve Alman mimar Gregor Sunder Plassmann ile çalışmış.
 
Şunu belirtmeliyim ki, Pamuk’un bu müze ile ortaya ortaya koyduğu performan, yazar kimliğinin çok ötesine geçerek dünya çapında bir küratörlüğe dönüşmüş.
 
Gelelim müzenin finansmanına... Pamuk, “Müzeye başladığımda herkes bana ‘Sen Orhan Pamuk’sun çok kolay para bulursun’ dedi, Ama bulamadım, belki de bu benim beceriksizliğimdendir bilemiyorum. Müzemin masraflarının yüzde 95’ini romanlarımdan kazandığım gelirle karşıladım” diyor. Peki “Bu masraf ne kadar?” İşte bu soruya Pamuk’un verdiği yanıt çok ilginç: “Nobel Edebiyat Ödülü’nden kazandığımdan ok daha fazlasını müzem için harcadım. Ama benim için asıl masraf bir romancı olarak bu müzeye harcadığım zamandı. Mesela altı ay, buradaki masadan hiç kalkmadan çalıştım. Benim için asıl maliyet budur.”
 
Orhan Pamuk Nobel Edebiyat Ödülü’nden 1.4 milyon dolar kazanmıştı.