Bilgi Üniversitesi’nin “Oyun Teorisi Dünya Kongresi 2012”ye katılmak üzere İsrtanbul'a gelen ünlü matematikçi John Nash, Türkiye’nin matematikte dünyada sondan ikinci olduğunu öğrenince büyük tepki gösterdi. Büyük dehaya göre böyle bir durumda çocukları hiç okula yollamamak, evde eğitmek bile daha iyi sonuçlar verebilir.
Nash, Milliyet'ten Mehveş Evin'in sorularını yanıtladı. İşte o (24 Temmuz 2012) söyleşi:
Nobelli matematikçi John Nash, İstanbul’daydı. Bilgi Üniversitesi’nin “Oyun Teorisi Dünya Kongresi 2012”ye katılan bu büyük dehayla tanışma ve sohbet etme fırsatını buldum.
Halk onu, hayatından esinlenerek çekilen “A Beautiful Mind” filmiyle tanıdı. Oysa John Forbes Nash Jr, bilim dünyasında zaten bir yıldızdı. Oyun teorisinin mucidi, 1994’te Nobel ödülünü aldı. Bir başka Nobelli bilim insanı olan Roger Myerson’ın tabiriyle,”Hayatımızı tamamen değiştirdi”.
Zira Nash’in teorisi, “şans” faktörünün yorumlanmasına ve gündelik hayattaki karmaşık “seçim” süreçlerini anlamamıza yardımcı oldu. Pazar ekonomisinden tutun yazılıma, evrim biyolojisinden muhasebeye, yapay zekadan politikaya kadar pek çok alanda kullanıldı. Kullanılmaya ve geliştirilmeye de devam ediyor! Hatta Oyun Teorisi Dünya Kongresi’nin açılışını yapan Bakan Egemen Bağış’a göre; hükümet de AB ile ilişkiler sürecinde de Nash’in “oyun teorisi” kullanıldı. Nasıl bir uygulaması ve sonucu olduğunu pek anlayamadığımız için bu kısmı geçiyorum.
John Nash, dün Bilgi Üniversitesi’nde Ekonomi Nobeli alan üç meslektaşıyla birlikte bir panele katıldı. Panel öncesi ve sonrasında bu büyük dehayla yan yana gelebildim. Sarı ağaç desenli bordo gömleği ve kahverengi pantolonuyla klasik “bilim adamı”ndan ziyade İstanbul’u keşfe gelmiş bir turiste benziyor. Gençliğinde boyu herhalde 1.95 filandı, ama hala boylu ve narin bir yapısı var. Ve 84 yaşında olan Nash’in zihni, muazzam açık... Röportaj vermekten, fotoğraf çektirmekten pek hoşlanmıyor. Daha doğrusu “limiti” var, sıkılabiliyor. Ani hareketler de yapmamak lazım, tedirgin oluyor. Tek şikayeti var, o da çabuk yorulmak.
Daha evvel turist olarak İstanbul’a gelip gezdiğini söyleyen Nash, seçimlerin nasıl yapıldığını, parlamenter sistemin nasıl işlediği gibi konuları sorup, “Erdoğan’ı Kazakistan’da gördüm. Bir toplantıda konuşmacıydı” diyor. Ama tanışmamışlar.
Panelden sonra Nash çay molası veriyor. Kafasında hep sorular var; ama bunlar karmaşık matematik soruları değil, gündelik hayata dair. Mesela ezan saatinin neye göre belirlendiğini soruyor. Cevaba göre de kafasından hemen hesaplar yapıyor...
Nash, Türkiye’nin matematikte dünya sıralamasında sondan ikinci olduğunu öğrenince ciddileşiyor “İyi matematik bilmeyen toplumlarda adalet yoktur.” Büyük dehaya göre böyle bir durumda çocukları hiç okula yollamamak, evde eğitmek bile daha iyi sonuçlar verebilir.
John Nash, daha ilkokuldayken matematiğe olan ilgisini keşfetmiş. “Diğer öğrenciler iki-üç basamaklı sayılarla hesap yaparken ben daha büyük rakamları tercih ediyordum” diyor. Ona göre, sayıları sevmek için illa matematikçi olmaya gerek yok. Nash, paranoid şizofreni teşhisiyle hastaneye kaldırıldığında bile sayılara ilgisi azalmamış.
Evet, film de Nash’in “deliliği” konusu işlenmişti. Onunsa filme dair en büyük eleştirisi “beni ilaç kullanan biri olarak göstermişler” demesi. Zira Nash, şizofren teşhisine rağmen yıllardır ilaç kullanmıyor. Nash, bir röportajında şöyle demişti: “Deli değildim. Bazı normlara uymayan hareketlerim vardı. Aklıselim (sanity) olma, bir ölçüde konformizmin bir formudur. Aklını yitirdi, deli dediklerimiz, konformist değildir.”
Nash, halen mezun olduğu, doktorasını yaptığı Princeton Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdürüyor. Ve her gün üniversiteye gidiyor.
* İnsan davranışlarının oyunlar yoluyla açıklanabileceği fikrini ilk düşünen Macaristan doğumlu büyük matematikçi John von Neumann’dır. * 1944’te Oskar Morgenstern ile John von Neumann’ın birlikte yazdıkları ‘Oyunlar Teorisi ve Ekonomik Davranış’ kitabı çıktı. Matematik bölümlerinde ‘Oyunlar Teorisi’ dersleri açıldı. * Ancak kitabın üçte biri, toplamı sıfır olan iki kişilik oyunlarla ilgiliydi. İkiden fazla oyuncusu olan oyunlarla ilgili bölüm yine kitapta geniş yer tutuyordu ama tamamlanmamıştı. * Bugün bildiğimiz anlamıyla oyun teorisi, aslında iki teoreme dayanır. Bunlar, Von Neumann’ın 1928 tarihli minimum-maximum teoremi ile John Nash’e Nobel kazandıran 1950 tarihli denge teoremi. * Nash, oyuncuların kendi aralarında işbirliği yaptıkları ve yapmadıkları oyunlar arasına ciddi bir mesafe koyar. Nash’in teoremi, tamamen gerçek hayatı izaha yöneliktir.(Kaynak: oyunteorisi.com)
* Poker tarzı oyunlardaki kısır bir döngü gibi uzayıp giden fikir yürütme biçimini Nash, bir döngü olmaktan çıkartıp bir kare gibi düşünmeyi önerdi. * Nash’ın önerisi tam olarak şuydu: Bütün oyuncuların kendine göre en yüksek kazancı getirecek bir stratejisi var ama bu ‘dominant strateji’ oyundaki yegane oyuncu o olmadığı için uygulanamaz, o yüzden de bir ‘denge’ durumuna razı olunur. * Bu, gerçekten büyük bir fikri sıçramayı ifade ediyordu.
Bilgi Üniversitesi Santral Kampüsün’de düzenlenen panelde, Nash ile birlikte aynı yıl Nobel’i paylaşan Reinhard Selten, 2007 Nobel Ekonomi ödülünü alan Eric Maskin ve Roger Myerson da katıldı. İki saatlik panelde konuşmacılar, oyun teorisinin günümüze yansımalarını tartıştılar. “İnsanlar nasıl davranır, seçimlerini neye göre yapar” gibi çok gündelik sorunları bu değerli bilim insanlarından dinlemek elbette ki farklıydı. Herşeyden evvel ne dediklerini anlamak kolay değildi!