Alman basınında yer alan yorumlarda, Libya'da yaşanan çatışmalar ve Venezuela'nın içerisinde bulunduğu ekonomik ve siyasi kriz konuları öne çıkıyor.Süddeutsche Zeitung'da yer alan yorumda, Libya'da General Halife Hafter'in başkent Trablus'u ele geçirmek için başlattığı saldırının anlamına değiniliyor:"Almanya, BM Güvenlik Konseyi dönem başkanlığını, tüm gücüyle BM'nin barış çabalarını desteklemek için kullanmalı. Hedefe yönelik yaptırımlar, Hafter gibi savaş ağalarına fiillerinin bedelini ödetmenin araçlarından biri. Avrupa, devlet kurumlarının inşasını teşvik eden ve gerekli durumlarda bölgeye polis veya barış birliklerinin gönderilmesini kapsayan bir istikrar sağlama misyonu için hazır olmalı. Aynı zamanda bir tarafta Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, diğer tarafta Katar ve Türkiye gibi, Libya'daki vekalet savaşını veren rakip bölgesel güçlere baskı uygulanmalı. Böylesine bir çabanın başarıya ulaşma ihtimali çok yüksek değil ancak hiçbir şey yapmamak da Libya'nın sorunlarını çözmeyecek. Bu gerçek, Hafter'in Trablus'a başlattığı harekatla birlikte yeniden sert bir biçimde su yüzüne çıkmış oldu."Aynı şekilde Libya'daki gelişmelere ışık tutan Frankfurter Allgemeine Zeitung'un yorumunda ise, ülkede siyasi çözümlere odaklanılması gerektiği vurgulanıyor:"Halife Hafter, Libya'nın ızdırabına çarenin kendisi olmadığını, başlattığı Trablus harekatıyla delice ve son derece tehlikeli bir biçimde kanıtlamış oldu. Ancak Libya'daki sorunun temeli, General Hafter değil. O yalnızca semptomların en çok acı vereni. Özünde mesele, ülkenin kaynakları üzerinde yıllardır bölgeler, kentler ve aşiretler arasında süregelen güç savaşı. Devletin çöküşüne rağmen, Libya'nın zenginlikleri bugün hala militanların kontrolünde bulunan bir başkentte idare ediliyor. Eğer Trablus büyük ödül olmasaydı, Libya'nın sükunete kavuşması için daha fazla şansı olurdu. Libya'da, şu ana kadar olduğu gibi, yeni mutabakat hükümetlerinin kurulmasına odaklanmaktansa, siyasi çözümler daha fazla dikkate alınmalı."Die Welt yorumundaysa, Venezuela'da yaşanan karışıklık masaya yatırılıyor:"Tarih deneyimi bize, iradeli diktatörlüklerin de, baskı aygıtları sağlam kaldığı ve otoriter devletlerin desteğinden emin oldukları sürece, ülkelerinin ekonomik çöküşü pahasına iktidarda kalmayı başardıklarını gösteriyor. Kuzey Kore, Küba ve İran buna birer örnek. Bu ülkelerin sırrı, ülkenin yağmalanmasından kâr sağlayan yeterince dalkavuk kritik makamlarda olduğu sürece, halklarının refah düzeyine aldırış etmemeleri. Venezuela'daki demokratik ayaklanmanın başarısızlıkla sonuçlanması, küresel düzlemde demokrasiye büyük bir darbe olacaktır."Neue Osnabrücker Zeitung'daki yorumda da, Venezuela'daki gelişmelerden hareketle, Avrupa'nın Ukrayna ve Suriye'den ders alması gerektiğine vurgu yapılıyor:"Kendisini Venezuela'nın geçici devlet başkanı ilan eden Juan Guaido, Devlet Başkanı Nicolas Maduro'yu düşürmek için sokak eylemlerinin yeterli olmayacağını biliyor. Muhalif lider, 'demokratik değişim'in hayata geçirilebilmesi için ordunun desteğinin gerekli olduğunu söylüyor. Gerginliğin tırmanmasına bel bağlayan Guaido, kendisini geçici devlet başkanı olarak tanıyarak gerginliği artıran Batı'nın büyük bir kısmının desteğinin arkasında olduğundan emin olabilir. Zaten Guaido'nun güçlü meşruiyeti de buradan geliyor. Ancak giderek iç savaşa doğru sürüklenen bir ülkede, Batı'nın taraf tutması yumuşamadan ziyade gerginliğin artmasına neden oluyor. Avrupa gibi Almanya da, diğer devletlerin içişlerine karışma arzusu gibi rahatsızlık verici bir eğilim geliştirdiler. Bunun her zaman sağlıklı olmadığı, Ukrayna ve Suriye'den alınabilecek bir ders."BÜ,SSB© Deutsche Welle Türkçe