BBC Türkçe
James ActonCarnegie Uluslararası Barış Vakfı*
Nükleer savaş tehdidi herkesi korkutan bir konu. Nükleer ve konvansiyonel silahlar arasındaki çizginin giderek belirsizleşmesi bu tehlikeyi artırıyor.
Nükleer olan ve olmayan silahlar arasında hiçbir zaman kesin bir ayrım olmadı. Örneğin B-29 bombardıman uçağı konvansiyonel bombalar için tasarlanmıştı. Ama 6 Ağustos 1945'te Japonya'nın Hiroşima kentine atom bombasını atan bu uçaktı.
Bugün nükleer silahlara sahip dokuz ülke var. Bunların toplam nükleer silah stoku 1986'da 64 bin ile rekor düzeye ulaşmış sayıdan daha düşük sayıda olsa da silahların gücü, Hiroşima'ya atılan bombanın 300 katına ulaşabiliyor.
İngiltere haricindeki nükleer silah sahibi diğer sekiz ülke, hem nükleer hem de konvansiyonel savaş başlıklarına yatkın çifte kullanımlı silahlara sahip.
Bunlar arasında uzun menzilli füzeler de olduğundan, nükleer silah sahibi ülkelerin hedef alabileceği bölgeler genişlemiş oluyor.
Örneğin Rusya bir süre önce karadan fırlatılan yeni bir 9M729 güdüm füzesi konuşlandırmıştı. ABD bu füzenin çifte kullanıma uygun olduğuna ve 500 km'yi aşkın menzil için teste tabi tutulmuş olduğuna inanıyor.
Rusya'nın, orta menzilli füze kullanımını yasaklayan anlaşmayı ihlal ettiği yönündeki Amerikan iddialarının temelinde bu füze yer alıyor.
ABD'nin bu anlaşmadan çekildiğini açıklaması, yeni bir silahlanma yarışı konusundaki endişeleri artırdı.
Çin ise son dönemlerde yeni inşa ettiği DF-26 füzesinin gösterişini yapıyor.
2500 km'ye kadar yol alabilen bu füze, dünyanın en uzun menzilli, tam isabet vurma kapasitesine sahip çift kullanımlı füzesi olarak biliniyor.
Bu tür füzelerin nükleer savaş tehdidini artıracağına dair bazı senaryolar var.
Bunlardan en önemlisi, bir çatışma halinde bu füzenin konvansiyonel savaş başlığı ile fırlatılsa bile nükleer silah olarak algılanabilmesi ihtimali.
Bu belirsizlik hali, füzeye nükleer silahla karşılık verilmesine neden olabilir.
Bu şekilde mi karşılık verilecek yoksa ne türden olduğunun açıklık kazanması için silah patlayıncaya dek beklenilecek mi? Bunu kestirmek zor.
Henüz fırlatılmadan yanlış tespitte bulunulması ihtimali, çift kullanımlı füzelerin en büyük tehlikesini oluşturuyor.
Diyelim ki Çin, hareketli bir araca monte edilmiş ve nükleer başlıkla yüklü DF-26 füzelerini ülkenin farklı bölgelerine konuşlandırmış olsun.
ABD'nin bunların konvansiyonel silah olduğunu sanıp tahrip etmeye kalkışması halinde Çin, bu füzeler henüz yok edilmeden nükleer silahları ateşleyebilir.
Nükleer olan ve olmayan silahların giderek iç içe geçmesi hali sadece çift kullanımlı füzeler açısından geçerli değil.
Tüm nükleer güçlerin iletişim sistemine sahip olması gerekiyor. Bunlardan biri de uydular. Ancak bu nükleer kumanda ve kontrol sistemleri nükleer olmayan operasyonları desteklemek amacıyla da kullanılabiliyor.
Örneğin ABD, nükleer başlıklı veya konvansiyonel başlıklı balistik füze saldırılarına karşı uyarı için bu uydu sistemini kullanıyor.
NATO ile Rusya arasındaki herhangi bir çatışmada, Rusya'nın fırlatacağı kısa menzilli konvansiyonel balistik füzeleri vurmadan önce ilk adım olarak tespit etmek için bu uydular kullanılabilir.
Bu strateji başarılı olursa, Rusya buna cevaben ABD'nin erken uyarı uydularına saldırmaya karar verebilir.
Nitekim ABD istihbaratı, Rusya'nın bu amaçla karada konuşlanmış lazer silahları geliştirmekte olduğu uyarısında bulundu.
Ancak ABD'nin erken uyarı uydularının etkisiz kılınması sadece konvansiyonel başlıklı füzelerin değil, aynı zamanda nükleer başlıklı balistik füzelerin de tespit edilmesi olanağını engelleyecektir. Bu durum, Rusya'nın ABD'ye karşı nükleer saldırı planladığı endişesini gündeme getirebilir.
ABD Savunma Bakanlığı'nın Nükleer Durum İncelemesi (Nuclear Posture Review) raporunda, Amerika'nın nükleer komuta ve kontrol sistemlerine saldıran herhangi bir devlete karşı nükleer silah kullanmayı düşüneceği açıktan ifade ediliyor.
Bu tehdit, o ülkenin önce nükleer silah kullanmış olup olmamasından bağımsız olarak geçerliliğini koruyor.
Nükleer silahlara sahip ülkelerin hükümetleri, nükleer olan ve olmayan silahların giderek iç içe geçmiş olması durumunun farkında olmalı.
Bunun yarattığı tehlikelerin de en azından bir kısmının farkındalar.
Ancak bu risklerin azaltılması yönünde çalışmalar öncelikli görülmüyor.
Esas olarak askeri imkan ve kabiliyetlerin artırılması ve caydırıcılık üzerinde duruluyor.
Nükleer komuta ve kontrol uydularına yönelik tehdit oluşturabilecek silahların yasaklanması konusunda anlaşma sağlamaya çalışmak ülkelerin atabileceği ilk adımlardan biri olabilir.
Ancak bugün için, nükleer silahlara sahip ülkelerin hükümetleri aynı masada oturma isteği göstermiyor.
Bu nedenle, bu konuda herhangi bir işbirliği ihtimali pek görülmüyor.
*James Acton, Carnegie Uluslararası Barış Vakfı (Carnegie International Peace Endowment), Nükleer Politika Programı müdürü. Bu makale onun "İçiçe Geçme Yoluyla Eskalasyon: Komuta ve Kontrol Sistemlerinin Zafiyeti Geri Dönüşü Olmayan bir Nükleer Savaş Riskini Nasıl Artırıyor?" başlıklı çalışmasına dayanıyor.