Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, yeni anayasa ve baskın seçim tartışmalarına ilişkin böyle bir planları olmadığını söylerken “ Biz, 2 Kasım sabahından itibaren bunu söylüyoruz: Türkiye geçtiğimiz yıl 4 seçim yaptı, şimdi önümüzdeki 4 yılda bir daha seçim yok. Bu Türkiye için büyük bir imkan. 2019’da kadar seçim yok ve bunu en iyi şekilde değerlendirmemiz lazım” dedi.
Milliyet’ten Serpil Çevikcan’a konuşan Kurtulmuş’un açıklamaları şöyle:
Sultanahmet saldırısı 20 Temmuz’dan bu yana karşı karşıya kaldığımız sistematik saldırılardan birisi. Suriye’de devam eden vekalet savaşlarının Türkiye’ye yansıması olarak değerlendiriliyor. Son derece sinsice, haince bir saldırı. Hangi örgüt kullanılırsa kullanılsın, bölgenin biraz daha istikrarsızlaştırılması, yapılabilirse Türkiye’nin kendi içine dönerek siyasi ve iktisadi istikrarsızlığa sokulması gibi bir amaç olduğu görülüyor. Büyük resme bakarak biz de bu terör çevrelerine inat, ekonomik ve istikrarı korumak, iç bütünlüğümüzü sağlamak üzere üzerimize düşeni yapacağız. Zor bir süreç, herkesin teröre karşı en azından ortak bir dil kullanmasını, anlayış birliği içinde olmasını arzu ederiz.
Terörle mücadele konusunda bir milli ittifakın oluştuğundan bahsedebiliriz. Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan vatandaşlarımız da olmak üzere halkımızın büyük bir kısmı operasyonlara destek veriyor ama bunun bir an önce sonuçlandırılmasını istiyor. Sivil ölümler de oluyor, ufacık çocuklar da hayatını kaybediyor. Bitirilmesinden kasıt da terör örgütünün bu faaliyetleri sürdürülemez noktaya getirmesidir. İsteriz ki yarın sabah bitsin. Türkiye’nin esas meselesinde terör örgütünü tamamen bertaraf ettikten sonra barışın, hukukun diliyle konuşacak bir süreç muhakkak başlayacaktır. Reform adımları atılacaktır. Terör ve terörle mücadele arızidir (geçici). İkinci aşamada eş zamanlı olarak yapacağımız şey çok güçlü bir rehabilitasyon sürecini uygulamak. Benim koordinatörlüğünde bölgenin ayağa kalkması, bölgedeki atmosferin giderilmesi konusunda önümüzdeki bakanlar kurulunda bir master planı çıkacak. Şehirlerin yeniden imarına yönelik olarak bir dizi ve çok kuvvetli çalışmaların yapılması gerekiyor. Rehabilitasyon açısından halkın tamamının güvenlik ve esenlik duygusunun yeniden inşa edilmesi lazım. Şehirlerin güvenlik altına alınması da, bu sorunların tamamen bittiği anlamına gelmez. Terörle sivil vatandaşı ayırt ederek, demokratikleşme ilgili adımları hızlı bir şekilde atmak ama diğer taraftan da bu terör örgütünün şehirleri yaşanmaz hale getirmesine engel olmak gerekir.
Arızi durum ifadesini bilerek kullanıyorum. Bunun bir an önce bitirilmesi ve demokratikleşme sürecinin tamamlanması gerekiyor. 1 Kasım’dan sonra açık şekilde istikrar ortamı için millet oy verdi, tam yoluna devam edeceği süreçte maalesef işler bu safhaya geldi. Büyük resmi görmediğimiz takdirde maalesef biz işin hep sonuçlarıyla uğraşmak durumunda kalacağız. Hükümet karşıtlarının bile buna destek vermesi gerekir. Ortalığı bir an evvel düzeltmemiz gerekiyor. Türkiye terörün ağır saldırısı karşısındadır. Hükümete karşı olanlar bile teröre karşı tavır geliştirmek mecburiyetindeler. Bu parantezi kapatalım ki Türkiye yoluna devam edebilsin. 35 senedir Türkiye bu terörle mücadele ediyor. Bu parantezi kapatmamız, bölge halkının refaha ermesi, parantezi kapattıktan sonra demokratikleşme adımları, reform adımlarını cesurca atmamız gerekir.
Milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırmak, parti kapatmakla Türkiye bir sonuç alamadı. Herkesin üzerine düşeni yapması, HDP’nin de terörle arasına ciddi mesafe koyması gerekiyor. Eğer bunlar gerçekleşmiş olsaydı bugün karşılaştığımız sıkıntıların büyük kısmıyla karşılaşmış olmazdık.
Muhalefetin başkanlık konusundaki olumsuz tavrı nedeniyle “Yeni anayasa çıkmazsa Ak Parti bir baskın ya da erken seçime gidip, eksik olan milletvekili sayısını tamamlayıp kendisi bir anayasa yapacak” tartışması başladı. Böyle bir planınız var mı?
Hayır. Biz, 2 kasım sabahından itibaren bunu söylüyoruz: Türkiye geçtiğimiz yıl 4 seçim yaptı, şimdi önümüzdeki 4 yılda bir daha seçim yok. Bu Türkiye için büyük bir imkan. 2019’da kadar seçim yok ve bunu en iyi şekilde değerlendirmemiz lazım. Yüzde 49.5 çok büyük bir halk desteğidir ve tazelenmiş irade beyanıdır. Buna karşılık AK Parti hem 7 Haziran’ın verdiği mesajı, hem de 1 Kasım’da verilen desteğin nedenlerini anladı, ortaya bir hükümet programı koydu ve icraatlarına çok hızlı bir şekilde devam ediyor. Bu hükümetin temel omurgası reform idaresine, siyasi ve iktisadi reformları tamamlama hedefine oturmuştur. Bir anayasal reform sürecinin başlatılması bunlardan bir tanesidir. Başkanlık sisteminin etkin bir adım olduğunu düşünüyoruz. Ama diyoruz ki herkes gelsin eteğindeki taşları döksün. Türkiye’de hangi konuları konuşursanız konuşun iş geliyor anayasa değişikliği, başkanlık sistemine dayanıyor. Ruhu ve felsefesi çarpık olan bu anayasa devam ettiği sürece bürokratik oligarşi hortlağının her zaman hortlaması tehlikesi kaçınılmaz. Bir anayasa yapamazsak hiçbir şey yapmamış olacağız.
14-15 milletvekili istifa edip Ak Parti’ye geçer ve anayasa yapma imkanı olursa buna yaklaşımınız ne olur?
Bu Ak Parti’nin CHP’nin, MHP’nin anayasası olmayacak. Parlamentoda anayasa oylamalarında partiler grup kararı alamazlar. Her milletvekili kendi vicdanına göre karar verir. Ama şunu çok açık söyleyeyim Ak Parti hiçbir zaman kendi dediğini yaptırma konusunda küçük hesapların peşinde olmaz. Burada ilkesel olarak durur.
Herkes istediği görüşü açıklayabilir. Buradaki problem görüşlerin açıklanmış olması değildir. Türkiye’deki realitenin dışında sadece yanlı değil, yanıltıcı metinden de söz ediyoruz. Tahmin ediyorum ki bir kısım akademisyen okumadan imzaladı. Maşeri (topluluk) vicdanı yaralayan bir metindir. Sanki güvenlik kuvvetleri kalktılar, “Silopi ve Cizre’de operasyon yapalım” dediler, böyle başladı. Hendek kazıldı, bombalar patlatıldı. Güvenlik kuvvetleri can havliyle bölgedeki vatandaşın canını ve malını korumak için harekete geçti.
Akademisyenlerin kapılarına işaret konulması konusunda ne düşünüyorsunuz?
Asla bu görüntüleri tasvip etmek mümkün değil. İnsanlar fikirlerini açıklar, bunda eğer hukuk dışı bir takım uygulamalar varsa gerekli düzenlemeleri bu işten sorumlu olanlar yapar. Hiç kimsenin kendini kanun yerine koyma hakkı yoktur. Hiç kimse karşı tarafı düşmanlaştırmak hakkına sahip değildir. Bu da terörün amaçlarına hizmet eden bir tavır olur. Nasıl maşeri vicdanı yaralamış hukuk dışı bir iş varsa buna karşı çıkılıyorsa, hiç kimsenin tehditler, hakaretler, karşı tarafı şeytanlaştırmak gibi bir hakkı da yoktur.
Türkiye yeniden kitlesel bir karışıklığa mı sürüklenmek isteniyor mu?
Niyeti bilmem. Ama sonucu itibariyle bu bildiri toplumda bir bölünmeyi de sağlamış oluyor. Terörle mücadele sürecinde kamplaşmaya vesile olacak her türlü adımdan kaçmamız gerekiyor. Bir an evvel bu arızi durumu kaldırıp, parantezi kapayıp yolumuza devam etmemiz gerekiyor. Aksi takdirde Türkiye geçmişte de bunları çok yaşadı. Sağ-sol, Alevi-Sünni üzerinden on yılları bloke edildi. Bir daha aynı duruma bu millet inşallah düşmez. Herkese sorumluluk düşüyor. (Sedat Peker’in gözaltına alınmaması konusunda) Bir mafya babasına ilişkin Tweet’leri de kastediyorum. Bunların hiçbir şekilde demokratik standartlarla bir ilgisi yoktur. Bununla ilgili de soruşturma başlatılmıştır, aynen bu bildiriyi yayınlayanla ilgili soruşturma başlatıldığı gibi.