T24 - Etyen Mahçupyan'ın, Ece Temelkuran'ı "Hrant'ın parazitleri" adlı yazısında sert bir dille eleştirmişesi üzerine bir yazı kalme alan Milliyet gazetesi yazarı Nuray Mert, "Mahçupyan, ‘zavallı ve komik analiz’ okumak istiyorsa, kendi arşivlerinden daha zengin bir kaynak bulamaz diye düşünüyorum" dedi.ETYEN MAHÇUPYAN: HRANT'IN PARAZİTLERİ
Nuray Mert'in "Aldırma Ece, Aldırma!" başlığıyla yayımlanan (5 Şubat 2012) yazısı şöyle:
Aldırma Ece, Aldırma!
Meğer Ece Temelkuran bu ülkedeki kötülüklerin anasıymış!.. Laiklik mitingleri üzerine yazdıkları, sonra Kürtlere verdiği destek, hatta bahçesinde yetiştirdiği domatesler parmaklara dolandı, yetmedi o parmaklar şimdi boğazına dayanıyor. Belli ki, işinden olması yetmedi; hiç sesi çıkmasın isteniyor. Beğenmediklerini ölümüne gammazlayanlar bitti, şimdi ‘sesi kesilsinciler’ çıktı. Eskiden bu işlere tenezzül edenler hiç olmazsa, aydınlar, demokratlar nezdinde ipi pazara çıkmış, itibarsız insanlardı; şimdikiler bir de ‘demokrat’lık taslıyor.
‘Ergenekoncu’ tehdidi
Son olarak Ece’nin The Guardian gazetesine yazdığı ‘Türk gazeteciler çok korkuyor, fakat buna karşı durmalı’ başlıklı yazısına çok bozulan olmuş. Bir yazarın bu yazısını da, başkalarını da, genelde yaptığı tahlil ve yorumları beğenmeyebilirsiniz, tamamen yanlış olduğunu da düşünebilirsiniz; ama ‘parazit’, ‘ahlaksız’ vs. diye karalamak ne oluyor? Dahası, şimdilerde beğenmediğinizi ‘Ergenekoncu’ diye yaftalamak gibi bir yol tutturulmuş, tehdit gibi kullanılıyor.
Bu ne densizlik!
Etyen Mahcupyan tam da bu yoldan gitmiş, Ece’nin yazısına, Today’s Zaman’da (3 Şubat) ‘Hrant’ın Parazitleri’ başlığı altında vermiş veriştirmiş. Ece’yi ‘parazitler kolonisi’nin son örneği, ‘ahlaksız’, yazdıklarını ‘komik ve zavallı analizler’ diye tanımlamakla kalmamış, ultra-milliyetçi ve Ergenekoncu çevrelere yakınlıkla ve ‘yurtdışında Türkiye’ye ilişkin algıları yönlendirmekle’ itham etmiş. O da yetmemiş, Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın gözaltına alındıklarında söylediklerini (‘Hrant için’ ve ‘Dokunan yanar’) kendilerini abartılı bir konuma sokmak olarak değerlendirmekle kalmamış, ‘iç dünyalarının derinliklerindeki zayıflıklara’ bağlamış. Bu ne tahammülsüzlük, bu ne kendini beğenmişlik, bu ne densizlik anlamak mümkün değil!
Kimin ne hakkı var?
Birileri Ergenekon davası ve Mahcupyan’ın deyimi ile ‘komplo’sunu hâlâ varlığını sürdüren derin devlet veya devlet içi yapılanmaların devamına bağlar, diğer bazıları derin devletin el değiştirdiğini ileri sürer, Dink davasının vardığı noktayı bu çerçevede değerlendirir. Konuyu farklı okumalar ve analizler olarak düşünmek yerine, beğenmediği yorumu ve yorum sahibini Ergenekon çevresine yakınlık Ergenekoncuların değirmenine su taşımak diye yaftalamaya kimin ne hakkı var? Böyle yaparsanız, diğerleri de size dönüp Ergenekon davasını, eski rejim ve uzantıları ile sınırlayıp mevcut rejimi temize çıkarmakla suçlar. Ben samimi amacı demokratikleşme ve geçmişle hesaplaşma olanların, tahlilleri farklı olsa da, işi birbirlerini karalamaya vardırmaması gerektiğini düşünenlerdenim.
Terfi ilahi bir tesadüf
Ama her şeyin bir sınırı var, işi Nedim Şener ve Ahmet Şık’ı ruh hastalığı ile yaftalamak, Ece Temelkuran’ı ultra-milliyetçilik ve Ergenekon ile akrabalık’a vardırırsanız, size söylenebilecek o kadar çok şey var ki! Mahçupyan’ın yazısının Ramazan Akyürek’in terfisine denk gelmesi bile başlı başına bir ilahi tesadüf!
Mesele, sadece demokratlığı kendinden menkul Mahçupyan değil, genelde demokratlık adına estirilen ‘entelektüel terör’, kendine demokrat diyenlerin bu terör ile aralarına mesafe koymasının zamanı geldi de geçiyor. Ayrıca, Mahçupyan, ‘zavallı ve komik analiz’ okumak istiyorlarsa, kendi arşivlerinden daha zengin bir kaynak bulamaz diye düşünüyorum.