Nuray Mert: "Çaresizliğe yenik düşmek yerine, yollara düşelim" diyemiyorum

Nuray Mert: "Çaresizliğe yenik düşmek yerine, yollara düşelim" diyemiyorum

Cumhuriyet yazarı Nuray Mert, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun öncülüğünde, partinin İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu'nun tutuklanması sonrası başlatılan "adalet yürüyüşü" ile ilgili olarak "Ana muhalefet partisi lideri Kılıçdaroğlu’nun, yapacak başka bir şey kalmadığı için yollara dökülmesi, ‘Nasıl bir ülke burası’ sorusunun cevabını vermeyi giderek zorlaşıyor. ‘Yapacak bir şey kalmadı’ desek tam bir umutsuzluk ve teslimiyet, yapılacak şey yollara dökülmek desek, ‘sonu ne olur?’ endişesi insanı utanç verici bir çaresizliğe itiyor" dedi.

Mert, sözlerine "Oysa, böylesi koşullarda, en çok uzak durmamız gereken çaresizlik hissi, yani bize dayatılanlara teslimiyet baskısına yenik düşmek. Yine de, gönül rahatlığı ile, ‘çaresizliğe yenik düşmek yerine, yollara düşelim’ diyemiyorum" diye devam etti.

Nuray Mert'in "Nerden başlasak nasıl anlatsak" başlığıyla yayımlanan (19 Haziran 2017) yazısı şöyle:

Geçen hafta yazı yazmadım, seçim öncesi Londra’ya gitmiştim, yok tam tatil değil, biraz oralarda ne oluyor, onu takip edeyim dedim. Doğrusu oralar da fazlasıyla hareketli ve kasvetli idi. Batı dünyasını hayaller ülkesi olarak görenlerden değilim. Bizim gençlik yıllarında yaygın olan, ‘adamlar metrodabile kitap okuyor’ laflarını pek ciddiye almamak gerektiğini çok erken yaşlarda anladım, zira metrolarda John Locke veya Shakespeare değil ucuz roman okuduklarını biliyordum. Yine de, seçim öncesi, iktidarı destekleyen basının başta muhalefet lideri Corbyn olmak üzere muhalif çevreyi ‘teröristlerin destekçisi’ olarak yaftalayan manşetlerine şaşırmadım diyemem. Tam ‘bizden hiç farkları yok’ diyecektim ki, farklı bir şey oldu, bu söylem iktidara seçimleri kaybettirdi.  Tam bunları yazayım derken, Londra’da seçim sonrası korkunç bir yangın felaketi yaşandı. Zengin bir semtin yoksul insanlarının yaşadığı Grenfell binasında yaşanan trajedi, Batı ülkelerinde yaşanan eşitsizlik ve adaletsizliği gözler önüne serdi. Zaten seçimlerde gözden düşüp sert eleştirilere maruz kalan iktidar lideri May, yoğun tepkilerin hedefi oldu, ama daha önemlisi eşitlik, adalet sorunu geniş çapta tartışmaya açıldı. Yine tam, kalkıp bu konuları yazayım, biraz da dünyada neler olup bittiğinden bahsedelim, bunlara kafa yoralım derken, CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun casusluk suçlaması ile mahkûm edilmesi, Türkiye’de kimsenin ülke gündeminden başını alamayacağı bir durum ve bende hızla geri dönme ihtiyacı yarattı.  Ne kadar, ‘artık bu ülkede hiçbir şeye şaşırmamak lazım’ dersek diyelim, bir ana muhalefet partisi milletvekilinin böylesi bir suçla mahkûm edilmesi, ardından iktidar çevresinin takındığı tutum ve nihayet Cumhurbaşkanı’nın, muhalefete yönelik ‘sıra size de gelebilir’ açıklaması bizleri şaşırmanın ötesine taşıdı. Tüm bu olanlar, ve ana muhalefet partisi lideri Kılıçdaroğlu’nun, yapacak başka bir şey kalmadığı için yollara dökülmesi, ‘Nasıl bir ülke burası’ sorusunun cevabını vermeyi giderek zorlaşıyor. ‘Yapacak bir şey kalmadı’ desek tam bir umutsuzluk ve teslimiyet, yapılacak şey yollara dökülmek desek, ‘sonu ne olur?’ endişesi insanı utanç verici bir çaresizliğe itiyor.  Oysa, böylesi koşullarda, en çok uzak durmamız gereken çaresizlik hissi, yani bize dayatılanlara teslimiyet baskısına yenik düşmek. Yine de, gönül rahatlığı ile, ‘çaresizliğe yenik düşmek yerine, yollara düşelim’ diyemiyorum. Bir yanda, ‘bardağı taşıran son damla oldu’ diyeceğim ama bardak çoktan taşmamış mıydı? HDP’nin eş genel başkanları başta olmak üzere pek çok milletvekili ve siyasetçisi ne zamandır hapiste, onlar için yeterince ses çıkarıldı mı? Sadece siyasetçiler değil, çatlak ses çıkaran pek çok insan çeşitli türden terör suçlamaları ile hapiste, pek çokları işlerini kaybetti ve bu esnada parlamenter sistem bitti, rejim değişti, bu ne büyük bardakmış, neden daha önce taşmadı, soruları sadece kafamızı değil, ruhumuzu kemiriyor. ‘Yine de bir yerden başlamak lazım’ desek, sahiden neye başlıyoruz belli mi? Yoksa yürüyüş, aslında İstanbul’a değil, Niğde’ye mi? İnsan çaresizliğe yenik düşmemek için çırpındıkça bu sorular arasında boğulma tehlikesi ile karşı karşıya kalıyor. En iyisi, filmi geri sarıp, tüm bunları yeniden ve derinlemesine düşünmek, belki o zaman hangi yollara düşüp, nereye varmak istediğimiz daha fazla netleşir, daha iyi yol alırız.  Not. Bugün Nazlı Ilıcak, Mehmet Altan ve Ahmet Altan’ın ilk duruşma günü, aylardır hapisteler. Fikirlerini beğenelim beğenmeyelim, üç müebbet ile yargılanacak, ‘terör suçlusu’ olamayacaklarını biliyoruz, diğer pek çoğu gibi, hiçbirini bari unutuluşa terk etmeyelim.