Cumhuriyet yazarı Nuray Mert, Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki bir grup cunta tarafından gerçekleştirilen darbe girişimine ilişkin olarak, "Gülen Cemaati veya en azından bazı mensupları, AK Parti ile ittifakları bozulunca iktidarın baskısı karşısında, geçmişten ders aldıklarını, demokrasinin değerini kavradıklarını söyleyip duruyordu. Belki en azından bazıları için durum sahiden buydu, ama belli ki genel durum bu değilmiş, demokratik muhalefet perdesi ardında iş çevirmeye devam edilmiş" dedi. Nuray Mert, "Yine de bu darbe girişimi, sadece Gülen Cemaati’nin tezgâhladığı bir iş gibi görünmüyor, ortada çok katmanlı karanlık bir olay var" ifadesini kullandı.
Nuray Mert'in Cumhuriyet'te "Aklımızı başımıza alalım" başlığıyla yayımlanan (21 Temmuz 2016) yazısı şöyle:
Nelerin olup bittiği konusunda çok az şey biliyoruz, baksanıza Cumhurbaşkanı bile darbe girişimini eniştesinden öğrenmiş. Bu koşullar altında, olanları anlamaya çalışmak, üzerine düşünmek tamam ama analiz yapmaya soyunmak aptallık olur. Şimdilik bize düşen, sabırla gelişmeleri izlemek, aklımıza yatanı kaydetmek, o yoldan durum değerlendirmesi yapmak.
Halihazırda kim azmettirmiş, kim nasıl alet olmuş, nasıl kurgulanmış bilmiyoruz, ama hâlâ darbe ile siyasete müdahale etmeye akıl yatıranlar olduğunu anladık. Aslını faslını tam bilmiyoruz ama belli ki darbe yoluna akıl erdirenler Gülen Cemaati mensupları. Gülen Cemaati’nin, başından beri devlet denilen mekanizmayı içerden kuşatmak ideolojisine sahip olduklarını biliyoruz. “Devlet” denilen yapı ile sıkı fıkılıklarının AK Parti’yle tarihi ittifakları ile doruk noktasına çıktığı doğru ama bu işin başlangıç noktası değil, sadece önemli bir safhasıdır. Başlangıç tarihi 12 Eylül rejimi ile ilişkilerine kadar geri götürülmeden, gelinen noktayı kavramak eksik olur. Dahası, mesele sadece Gülen Cemaati ve yapılanması değil, bu ülkede devletin nasıl işlediği ve dahi ne kadar muzır temeller üzerinde yükseldiği, varlığını demokratikleşmeye direnmek üzerine kurguladığıdır. Ve nihayet devlet soyut bir varlık değil; böyle bir devlet tasavvurunu ayakta tutan, tüm toplumun siyaseti nasıl devlet merkezli algıladığıdır. Gülen Cemaati veya en azından bazı mensupları, AK Parti ile ittifakları bozulunca iktidarın baskısı karşısında, geçmişten ders aldıklarını, demokrasinin değerini kavradıklarını söyleyip duruyordu. Belki en azından bazıları için durum sahiden buydu, ama belli ki genel durum bu değilmiş, demokratik muhalefet perdesi ardında iş çevirmeye devam edilmiş. Yine de bu darbe girişimi, sadece Gülen Cemaati’nin tezgâhladığı bir iş gibi görünmüyor, ortada çok katmanlı karanlık bir olay var.
Böylesi karmaşık durumlar karşısında kolay cevap arayanların iktidar karşısında olan bir kısmı, olayı “Erdoğan’ın gücünü artırmak için kendi kendine darbe tezgâhladığı” fikrine sarıldı, Batılı basında çıkan pek çok analiz bu iddiayı pekiştirme işlevi gördü. Diğer taraftan, iktidar yanlısı kolay cevap arayanlar da kendi ezberleri doğrultusunda, “Amerika’nın Erdoğan’a darbe tezgâhladığı ama başarılı olamadığı” iddiasına sarıldı. Her iki iddia da fazlasıyla sığ ve olayları açıklamaktan aciz görünüyor, bu yıkımdan selametle çıkmanın birinci şartı, öncelikle karmaşık olaylar karşısında kolay çıkarımlardan uzak durmak.
Otoriter bir iktidara muhalefet yapmanın yolu, tüm belaları iktidara fatura edip yola devam etmek değil, olmamalı. Diğer taraftan, iktidarın da aynı şekilde olan biteni her türden muhalefete fatura edip, daha fazla sindirme yoluna sarılmaktan uzak durması gerekiyor, yoksa felaketin boyutları daha da büyür. İktidarı, yani Erdoğan’ı böylesi bir felaketi, ezmek biçmek için “fırsat”a çevirmek yönünde teşvik edenler, hırs ve dar görüşlülükleri doğrultusunda bu ülkeyi yıkıma götürmek vebali altında olacak. Bu felaket bir fırsata dönüşecekse, bu başta iktidar olmak üzere herkesin demokrasi ve toplumsal barış ve laikliğin değerini daha iyi kavrayıp, istikametini bu yöne çevirmek şeklinde olmalı. Kimse düşmanlık, gerilim, baskı, sindirme üzerinden hesap yapmasın, böylesi bir hesap ülkeyi enkaza çevirir ve hepimiz bu enkazın altında kalırız. Bunca zaman sonra ülkenin OHAL’e savrulması başlı başına bir felaket, bu felaketi derinleştirmeye çalışmanın âlemi yok, bu gerçeği iktidarın kavraması gerek.