Nuray Mert: Cumhuriyet en hayırlı işlerden biri, seremonik monarşi ve asalet sistemleri sadece 'tarih sirki'

Nuray Mert: Cumhuriyet en hayırlı işlerden biri, seremonik monarşi ve asalet sistemleri sadece 'tarih sirki'

Cumhuriyet yazarı Nuray Mert, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nın 93. yıl dönümü ile ilgili olarak "Cumhuriyet 'fazilet'tir, insan onurunu teslim eden bir idare vaat eder. Başta demokrasinin beşiği ve hâlâ en ileri demokrasilerinden biri sayılan İngiltere’nin ve diğer bazı Batılı ülkelerin kraliyeti muhafaza etmesinin bu açıdan hiçbir değeri yok" dedi "Tam tersine, sadece turistik bir gösteriye dönüşmüş ve başka hükmü olmayan, lafta kalan bir 'monarşi' ve asalet unvanları dahi insan onuruna yakışmayacak bir tasarruftur" diyen Mert "Bazı insanların doğuştan yönetme hakkı olduğu fikri tarihin arkada bıraktığı en hayırlı işlerden biridir, lafta kalan, seremonik monarşi ve asalet sistemleri, 'tarih sirk'inden başka bir şey değildir" ifadesini kullandı.

Nuray Mert'in "Cumhuriyet fazilettir" başlığıyla yayımlanan (28 Ekim 2016) yazısı şöyle:

Cumhuriyetin ilanı üzerinden yarın itibarıyla doksan üç yıl geride kalmış olacak. Lamı cimi yok, saltanatın, asaletin, ayrıcalık ifadesi olan unvanların ilgası insan onurunun teslim edilmesi demektir. Dini inancı olan insanlar için doğuştan ayrıcalık fikri itikada aykırı muzır bir fikirdir, inanmayanlar için ise insan onuruna yakışmayacak muzır bir fikirdir. O itibarla Cumhuriyet “fazilet”tir, insan onurunu teslim eden bir idare vaat eder. Başta demokrasinin beşiği ve hâlâ en ileri demokrasilerinden biri sayılan İngiltere’nin ve diğer bazı Batılı ülkelerin kraliyeti muhafaza etmesinin bu açıdan hiçbir değeri yok. Tam tersine, sadece turistik bir gösteriye dönüşmüş ve başka hükmü olmayan, lafta kalan bir “monarşi” ve asalet unvanları dahi insan onuruna yakışmayacak bir tasarruftur. Bazı insanların doğuştan yönetme hakkı olduğu fikri tarihin arkada bıraktığı en hayırlı işlerden biridir, lafta kalan, seremonik monarşi ve asalet sistemleri, “tarih sirk”inden başka bir şey değildir.

‘Millet’in tanımlanması  İkinci Meşrutiyet dönemi aydınlarından olan ve Cumhuriyeti ilk selamlayanlardan Celal Nuri (İleri), Cumhuriyetin ilanının ardından yayımladığı bir kitapçıkta (Taç Giyen Millet, Cihan Biraderler Matbaası, 1924) “milletin taç giymesi” olarak takdim etmişti. O devir ulusçuluk devri idi, tacın bir kişiden, bir millete intikali hakkaniyetli, onurlu, faziletli bir idare tarzı olarak tanımlanıyordu. Ama “millet”in nasıl tanımlanacağı her zaman tartışma götürür bir mesele oldu. İnsanlığın tarihsel tecrübesi, “millet” tabir edilen tasavvurun bir ülkede yaşayan farklılıkları göz ardı eden, dahası tekilleşme dayatmasına yol veren bir kavrayış olduğunu gösterdi. Tekillik dayatması, Cumhuriyetin millete vaat ettiği “tac”ın bedelinin toplumsal barış olduğunu gösterdi. O nedenle farklılıkların bir arada yaşamasını mümkün kılma tasavvuru olan “demokrasi” fikrine dayanmayan “Cumhuriyet” fikrinin ne kadar sorunlu olduğu anlaşıldı. Demokrasi fikri, özellikle doksanlı yıllarda daha ziyade, etnik, dini, cinsi ve benzeri kimliklerin farklılığının tanınması, özgürce bir arada yaşaması olarak yorumlanıyordu. Zaman içinde, kimlik siyasetine indirgenmiş demokrasi yorumu, bireysel özgürlük fikrini ve siyasal düşünce farklılıklarının özgürce ifadesi vurgusunu gölgeler hale geldi. Zaman içinde, bu yorumun da hak ve özgürlüklerin önüne geçtiği ve bu çerçevede “toplumsal barış” vaadini zedelediği görüldü. Bu seyir içinde, şimdilerde tüm dünyada ciddi bir demokrasi krizi yaşanıyor.  Bu krizin en derin yaşandığı yerlerden biri kuşkusuz ülkemiz. Cumhuriyetin laik vurgusuna itirazların açtığı mecrada yürüyen sağ, muhafazakâr, İslamcı siyasi gelenek hiçbir zaman tam manası ile monarşist olmadı ama “halifelik” kavramı etrafında saltanat fikrini sıcak tuttu. Gerçi “halifelik” çoktan siyasi saltanat kisvesine bürünmüş, dahası İslam dünyası adına gücü kuvveti kalmamıştı, “Ulu Hakan Abdülhamid” devrinde dünya Müslümanları İngiltere başta olmak üzere sömürge idareleri, Rusya başta olmak üzere Müslüman olmayan idareler altında yaşıyorlardı ama “İslam âlemine nizam veren Halife” hayali gerçeğe baskın çıktı. Diğer taraftan, sağmilliyetçi- İslamcı siyasi gelenek, laik olduğu için ısınamadığı Cumhuriyet fikrine karşı, “halkın iradesi”, seçimlik demokrasi fikrine sonuna kadar sahip çıktı. Nihayetinde tekil olarak tanımlanan “halk” ve/veya “millet” mutlak otoriteye yol verdiği için olsa gerek, Batı Aydınlanmasının bu kavramları ve Kemalizmin bunlara dayalı “milletin kayıtsız şartsız egemenliği” fikri sorgulama dışı kaldı.  Şimdilerde, mutlakiyetçi idare fikri, bir kez daha, bu kez 15 Temmuz’da şaha kalkan “millet”, “milli irade” ifadeleri etrafında dolaşıma giriyor. Başkanlık sistemi fikrinin temeli de zamanında Kemalizmin de “kaynaşmış kitle” olarak tanımladığı milletin içinden çıkan organik “lider”i, halkın gerçek temsilcisinin mutlak idaresi olarak sistem önerisi olarak karşımıza çıkıyor. Bunlar modern siyaset fikrinin en sorunlu ve götürdüğü yer otoriter rejimden başka bir şey olmayan, dahası “İslami”likle falan da alakası olmayan rejim tasavvurlarının derme çatma yansımaları. Cumhuriyet’in fazileti, demokrasi, yani toplumsal barış ve özgürlük teminatı ile taçlandığı ölçüde, taç giyen millet, özgür ve barış içinde yaşama imkânı bulan bir toplum olarak hayata geçecek veya tüm kazanımlarımız boşa gidecek. Demokrasi ile taçlanması umudu ile, Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun.