Cumhuriyet yazarı Nuray Mert, hedefinde HDP'li milletvekillerinin olduğu dokunulmazlıkların kaldırılması teklifinin kabul edilmesi ve aynı hafta içerisinde Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun görevi Binali Yıldırım'a devretmesine ilişkin, "Dokunulmazlıkların feshi ve AKP kongresiyle totaliter idareyi kurmada dev adımlarla sona gelindi" dedi. "Olmadı, başaramadık; bizimki hazin, çok hazin bir siyaset hikâyesi" diyen Mert, "Ülkenin kaderi Cumhurbaşkanı -Yeni Türkiye lideri Erdoğan’ın iki dudağı arasından çıkacak siyaset sınıfı, her söz ve talimatını yerine getirecek 'ekip'ten başka bir vasfa sahip olmayacak. Daha doğrusu, mevcut durum kesifleşecek" ifadesini kullandı.
Mert’in Cumhuriyet’te “Türkiye’nin hazin hikâyesi” başlığıyla bugün (23.05.2016) yayımlanan yazısı şöyle:
Olmadı, başaramadık; bizimki hazin, çok hazin bir siyaset hikâyesi. Cumhuriyet idaresi, onca iddiasına rağmen toplumsal barışı tesis edemedi, buna dayalı bir demokratik düzen inşasını başaramadı. Ama ona itiraz edenler de başaramadı. Onlar da, son halkası AK Parti olan seyirleri boyunca, toplumsal barış ve ona dayalı bir düzen kuramadı. Tüm bu hikâyenin sonunda vardığımız yer çok acıklı; bir “üçüncü dünya” diktatörlüğü veya daha da ötesi “post-totaliter” bir rejim. O nedenle, bu sıradan bir siyasal sistem meselesi değil, daha büyük bir mesele; bu topraklarda barış içinde, demokratik bir hukuka dayalı, kurumsallaşmış bir düzen kuramama, alabildiğine savrulma meselesi. Bu, sıradan siyasal terimler ile, yorumlar ile izah edebileceğimiz bir durum değil; onların ötesine taşan bir tarihi mesele, bir hazin tarih seyri.
Siyasete “medeniyet” merceğinden bakan biri değilim; ama siyasi kurumlaşma açısından tarihsel arka plan toptan yok sayılamaz. O açıdan baktığımızda, aslında ciddiye almak gereken bir tarihi mirasa sahip bir coğrafyada yaşıyoruz, o miras üzerinde yükselebilecek siyasal olgunlukta bir siyasa tesis edemedik. O çokça sözü edilen, “medeniyet mirası” yeterince kavranabilmiş olsa, varılan yer de her şeyden önce “medeni” olmak gerekirdi. Öyle olmadı; zira sıradan bir tek adam rejimi, bayağı bir zapturapt düzeni sadece demokrasi yoksunluğu değil, “medeni”lik noksanlığına işaret eder. Ancak, toplumsal karmaşıklık ve farklılaşma ile baş edebilecek kadar olgunlaşmayı başaramayan siyaset, “sürüyü güdecek çoban” arayışı içine girer, hesap verebilirliği, hukukun üstünlüğünü, kuvvetler ayrımını, siyasal uzlaşmayı “çok başlılık” olarak algılayıp reddeder.
Çok övünülen “geçmiş” yani klasik Osmanlı düzeni, kuşkusuz modern toplum siyasası olan demokrasi modeline benzemez, ancak kurumları, teamülleri ve ürettiği edebi, estetik değerler itibarıyla, zamanının “medeni” bir olgunluk eseridir. Tek adam rejimine, kültürel- tarihsel arka plan uydurmak boşuna bir gayrettir, zira bu durum, modern siyasetin yozlaşmış biçimidir. Zira modern zamanlara kadar “lider”likten söz etmek mümkün değildir, dahası kim olursa olsun “kişi”nin öne çıkması söz konusu olamaz. “Liderlik”, münhasıran “karizmatik liderlik”, “kişi kültü”, modern dünyanın siyasete yansıyan tezahürleri arasındadır. Reislik, ağalık, beylik ise feodal bir ilişki işaretidir. Diğer taraftan, söz konusu olan hukuk düzenine dayalı siyaset yerine “keyfi idare” ise, bu durum geçmişte dahi sadece “medeni”leşemeyen topluluklara mahsus bir vasıftır. Kadim Yunan ve Roma, “barbar”ı bu mahiyetle tanımlardı. İslam medeniyeti de klasik döneminde, diğerlerine yine bu çerçevede “tepeden bakar” idi.
Lafı neden uzatıp, konuyu bir türlü “tarihi kongre”ye getirmediğimi mi merak ediyorsunuz? Tam tersine ben lafı uzatmamak için durumun özeti ile başlayayım dedim. Ama, yine de tüm bu müsamereler önemsiz mi? Hiç değil, bundan sonra görüp göreceğimiz zaten hep bu müsamereler, sloganlar, lidere saygı duruşu, övgü yarışı olacak. Artık mesele demokratik siyaset bile değil, topyekûn siyaset adına her şey yerle yeksan oluyor, zira siyaset farklılıkların ifadesi ve dengesinin mümkün olduğu bir zemin gerektirir. O nedenle, tek bir liderin ve ona bağlı bir ekibin tek bir ideolojiyi topluma dayattığı totaliter rejimlerde “siyaset” yapılamaz, ancak zapturapt “idare”si olur. Hukuktan ne anladıklarını kendileri açıkça söyledi; “fiili durum yasallaşacak, hukuki hale getirilecek”. Siyasette “fiili durumun yasallaşması”, darbe veya ihtilal demektir, sonrası darbe koşulları, darbe hukuku olacak. Ülkenin kaderi Cumhurbaşkanı -Yeni Türkiye lideri Erdoğan’ın iki dudağı arasından çıkacak siyaset sınıfı, her söz ve talimatını yerine getirecek “ekip”ten başka bir vasfa sahip olmayacak. Daha doğrusu, mevcut durum kesifleşecek.
Milletvekili dokunulmazlıklarının feshi, siyasetin sonunun gelmesinin en önemli bir diğer göstergesi idi, kısacası aynı hafta içinde totaliter bir idarenin kuruluşunda dev adımlarla iyice sona yaklaşıldı.