Cumhuriyet yazarı Nuray Mert, ilişkilerin normalleşmesi için Türkiye ile İsrail arasında mutabakat imzalanmasıyla ilgili olarak, "Bazılarının 'normalleşme' diye alkışladığı İsrail ile anlaşma da sanıldığının aksine, pek karanlık bir iş" dedi. "Çoktandır, İran’a karşı, Suudi Arabistan ve İsrail’in düşman kardeşler (‘franemies’) ittifakından söz ediliyor. Belli ki Türkiye de işin içine girmeye pek hevesli; hâlâ bölgede İran karşıtı, Sünnicilikten medet umuluyor" ifadesini kullanan Nuray Mert, "Yine de, Türkiye’de antisemit İslamcı iktidar ile İsrail’de barış karşıtı koyu sağcı iktidarın karanlık sularda buluşması nedense sevinçle karşılanıyor" diye yazdı.
Nuray Mert'in, "Hepiniz oradaydınız şimdi onlar burada!" başlığıyla yayımlanan (1 Temmuz 2016) yazısı şöyle:
"Bu kafayla nasıl baş edilir bilemiyorum; son feci olaydan sonra takınılan tavırdan, sarf edilen sözlerden, olayları algılayış tarzından bahsediyorum. Pek çoklarının gevelediklerini, eski milletvekili Resul Tosun doğrudan söylemiş, “Bu saldırının bir anlamı da Türkiye’nin doğru yolda olduğudur” (Star, 30 Haziran). Bu kafayla bakarsanız 11 Eylül saldırıları da ABD doğru yolda olduğu için, İsrail’de yaşanan bombalama olayları da İsrail doğru yolda olduğu için gerçekleşti. Öyle şeyler yapıyorlar, öyle şeyler söylüyorlar ki, insan söyleyecek söz bulamıyor; aklı hafsalayı aşan bir kafasızlık, pişkinlik, vicdansızlık, meymenetsizlik, hepsi bu. Evet, terör, sadece Türkiye’yi değil, pek çok Batı ülkesini de hedef alıyor, orası doğru. Doğru da, onlar da durduk yerde hedef olmuyor, dünya çapında çevirdikleri dolaplardan, karıştırdıkları işlerin ters tepmesi şeklinde hedef oluyor. Nitekim, oralarda da aklı başında herkes bunu görüyor; devletlerinin dış politikasını sorguluyor, bu olaylara sebep olmakla suçluyor. Daha önce girişilen kirli oyunlar bir yana, son olarak Irak işgali ve Suriye’nin karıştırılması, radikal İslamcılığı, terörü mayaladı, yaşanan faciaların asıl nedeni bu. En son Suriye kana bulandı; bu işte de kimse masum değil, çünkü hepsi oradaydılar, hepiniz oradaydınız! Esad’ı devirmek, İran’ı durdurmak amacı ile Suriye savaş alanına döndü; ne idüğü belirsiz milislere silah, para aktı, dünyanın dört tarafından cihatçı transferi yapıldı, sonuç ortada. Evet, bu işlerin içinde Türkiye de var, dahası Batılılar yön değiştirdikten sonra da Türkiye bu faaliyetlerine devam etti, bin bir oyun çevirmeye kalktı. Şimdi, kim kime karşı kimi kullanıyor, bu işler Türkiye aleyhine ne şekilde dönüyor, tam belli değil, büyük bir kaosla baş başa kaldık. Dahası, bir adım sonra, tüm fatura Türkiye’ye kesilebilir, Türkiye başında Batılı müttefiklerinin teşviki ve işbirliği ile bu işlere girişti, sonra onlar işin içinden adeta sıyrıldılar. Suudlar, Ürdün, Körfez bile “biz ılımlıları destekledik, İslamcı radikalizm asıl Suriye’nin kuzeyindeyuvalandı” demeye getiriyor. Bu işlerin başında, “Türkiye muhalifleri desteklemekteneden tereddüt ediyor, hemen bu işlere dalsın” diye iktidarı eleştiren, kendilerine itiraz edeni Esad’cı ilan edenler, hayranı oldukları Batı siyaset değiştirdikten sonra Türkiye’nin Suriye politikasının başarısızlığından dem vurmaya başladı, orası da ayrı hikâye. Ama bu işler böyledir; kanlı işlere bulaşırsanız, komşunuzun felaketi üzerine plan kurarsanız, başınıza gelmedik şey kalmaz. İlahi adalet, acı tecelli!
Olan oldu, Türkiye cihatçı merkezine, Suriye felaketinin arka bahçesine döndü, ama kafalar hâlâ aynı, tek çaba zevahiri kurtarmak, “kutsal iktidar”a toz kondurmamak. “Turist gelsin de yazı çıkaralım” gayreti, yalnız kalmanın dayanılmaz zorlukları karşısında yalvar yakar kapısı çalınan Rusya ile anlaşmayı diplomatik zafer olarak ilan etmek, cidden zekâ eseri ama şeytani zekâ! Diğer taraftan, bazılarının “normalleşme” diye alkışladığı İsrail ile anlaşma da sanıldığının aksine, pek karanlık bir iş. Çoktandır, İran’a karşı, Suudi Arabistan ve İsrail’in düşman kardeşler (‘franemies’) ittifakından söz ediliyor. Belli ki Türkiye de işin içine girmeye pek hevesli; hâlâ bölgede İran karşıtı, Sünnicilikten medet umuluyor. Yine de, Türkiye’de antisemit İslamcı iktidar ile İsrail’de barış karşıtı koyu sağcı iktidarın karanlık sularda buluşması nedense sevinçle karşılanıyor. Başkalarını bir yana bırakalım; Türkiye’de kendi toplumuna barış ve huzur vaat etmeyen iktidar, kiminle anlaşırsa anlaşsın, gerçekleri her türlü imkânla ne kadar gizlerse gizlesin, başımıza gelenlerin sorumluluğunu istediği kadar kendinden başka herkese fatura etmeyi başarsın, kötü gidiş değişmeyecek. Türkiye iyi yönetilmediği için bir girdabın içine girdi, bu gerçek değişmedikçe o girdaptan çıkamayacağız. Seçimde yüksek oy almak, her zaman iyi yönetime işaret değildir, muhalefetin zaafları iktidarın doğru yolda olduğu anlamına gelmez, aynı şekilde alternatif yokluğu, mevcut iktidarın iyi yönettiği anlamını taşımaz. Sadece ülkenin ne kadar berbat halde olduğuna işaret eder. İyi yönetilen ülkede, bir bölge savaş alanına dönmez, insanlar birbirinden nefret etmez, yönetenler baskıya ihtiyaç duymaz, dış politika içeriye felaketler zinciri olarak yansımaz. Bunlardır iyi yönetimin işaretleri. 2011 seçimlerinin ardından, “AK Parti şimdiye kadar iktidar olup muktedir olamamaktan şikâyet ediyordu, artık muktedir olacaklar ama (yönetebilme kabiliyeti açısından) iktidar olmayacaklar” şeklinde bir kaygımdan söz etmiştim, maalesef sonuç bu oldu"