Nuray Mert: İstikrar pazarlığı 'Tüm gücü elimize verin, canınızı kurtarın!' demektir; ucuz ve kirlidir!

Nuray Mert: İstikrar pazarlığı 'Tüm gücü elimize verin, canınızı kurtarın!' demektir; ucuz ve kirlidir!

Cumhuriyet yazarı Nuray Mert, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın geçen Çarşamba muhtarlarla buluşmasında yaptığı "1 Kasım istikrar mı istikrarsızlık mı, bunun seçimi olacaktır" açıklamasına ilişkin olarak, "İstikrar pazarlığı siyasetin iflas noktasıdır; 'Tüm gücü elimize verin, canınızı kurtarın!' demektir, işte böyle ucuz ve kirli bir pazarlıktır" görüşünü dile getirdi.

Nuray Mert'in Cumhuriyet'te "Siyasetin iflası: İstikrar pazarlığı" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

Yaşadıklarımız, faşizme kayış emareleri; en iyisi bu gidişten medet uman muhafazakârı, dindarı, Kürt’ü, Türk’ü aklına başına alsın, bu gidişin sonu fena. 

“Ya istikrar, ya kaos”muş! Yüzde kırklı oy alan bir parti “kaos”tan bahsediyorsa, bu “kaos şantajı”ndan başka bir şey değildir. Siyasi kaos dediğiniz, olsa olsa parlamentoda aşırı parçalanma olan yerde olur; bizde zaten yüzde on barajı ile, demokrasiden taviz verilmek pahasına, bu tür bir parçalanmanın önüne geçilmiş, yüzde on üzeri oy alan dört parti Meclis’e girmiş. Dahası, iktidar partisi yüzde kırkın üzerinde oy almış durumda. Yüzde kırk gibi bir çoğunluğu temsil eden bir partinin “kaos”tan söz etme hakkı yok; ediyorsa “ben tek başıma yönetmek dışında seçenek tanımıyorum” diyor demektir. AK Parti’nin yaptığı tam da bu, yoksa kaos istemiyorsanız, çalışır çabalar uzlaşırsınız, gerisi lafügüzaf.

Kaos ortada Lafı dolandırmanın âlemi yok, koalisyon kurulamadı, çünkü AK Parti hiçbir siyasi akımla uzlaşmaya yanaşmıyor. Uzlaşmaya yanaşmıyor çünkü hükümet kurmak değil, rejim kurmak istiyor. Bunu ben değil, kendi kanaat önderleri, destekçileri söylüyor; içlerinden uzlaşma fikrine yanaşanları bile Truva atı ilan ettiler. O nedenle, kimseye masal anlatmasınlar, kaos ihtimali varsa nedeni gün gibi ortada. Oysa, demokrasilerde “Ben tek başına iktidar olmazsam, oyunu bozarım” deme şansı yok, tam tersine demokrasi güç paylaşımı, hesap verilebilirlik anlayışı ile işleyebilecek bir sistem. Ama biz ters istikamette ilerliyoruz. Eski iktidar partisi, tüm güç benim elimde olmazsa, gerisi kaos diyor. Bu sadece demokrasi anlayışı ile bağdaşmaz değil, bu siyasi sorumluluk, toplumsal barış, akıl, izan ve dahi vicdandan uzak durmak demektir.

Faşizm emareleri Türkiye’nin geldiği yer burası, bu akılla varılacak nokta faşizme savruluş olur. Halihazırda bu savruluşun tüm emareleri var. Eski iktidar partisi, “milletin tek temsilcisi” olarak kendini diğer siyasi parti ve akımlardan ayırıyor; her tür muhalefeti, vatana, millete düşmanlık olarak tanımlıyor, bu eksende toplumsal barışı tehlikeye atmaktan zerre kadar çekinmiyor. “Toplumsal barış”a akılları yatmıyor, onun yerine “istikrar pazarlığı” yapıyorlar. Burası çok önemli; istikrarın asıl garantisi “toplumsalbarış”tır, kim ki toplumsal barış pahasına istikrardan söz ediyor, onun adı “otoriter düzen”, bir adım ötesi faşizme savruluştur.  3. dünya diktatörleri  Aklı böyle bir düzene yatanlar bilmeli ki, bu tür özlemler, bu tür düzen arayışları, sandıkları gibi kendi icatları değil, tarih boyunca kendileri gibi düşünenler ve düşündüklerini gerçekleştirenler ülkelerinin felaketine neden oldular. Dünya tarihi, irili ufaklı benzer örnekler ile dolu, Birinci Dünya Savaşı sonrası faşizme kayan Avrupa’da, Almanya’da, İtalya’da, İspanya’da, Portekiz’de, bu çevrenin yazıp çizdiklerinin aynısını yazan, yapan çoktu. Dahası sol totaliter düzenler de, “Üçüncü Dünya”nın küçük diktatörlükleri de benzer yollar izlediler; Esad’ın Suriye’si,Saddam’ın Irak’ı aynı akılla yönetiliyordu, sonları malum!  Bu akılda olanlar, kendilerini milletin yegâne temsilcisi, karşısındakileri “düşman” ilan eder, kendini dünyanın merkezi, tüm dünyayı kendine karşı birleşmiş bir komplo olarak görür. Hatalarını başkalarının kurduğu tuzak, basiretsizliklerini kendine karşı fitne, akılsızlığını kendi dışındaki “üst akıl” olarak kodlar, kendi eksikliği ile yüzleşemeyen, başkasına öfke duyar, bu öfke arttıkça akıl ve bir adım ötesinde vicdan yok olur.

Meydan okumak...  Dünya tarihi, bu hezeyanların tıpkısının aynısı örneklerle dolu, hepsinin sonu felaketle neticelendi. Sanmasınlar ki, yazıp çizdikleri çok özgün bir durum ve tutumdur; dünyaya meydan okumak, güçlü bir karşı koyuştur. Dünyaya meydan okumak martaval okumaktan başka bir şeydir, onlarınki sadece acze düşenlerin tesellisi, öyle olmasaydı öfkeleri artmaz, dilleri bozulmaz, tehdit ve şantaj ile yol almaya çalışmazlardı.  Laf ebeliğinin âlemi yok, olan biten şudur; eski iktidar partisi ve liderleri Cumhurbaşkanı, bir önceki seçimlerin sonucunda tek başına iktidar olamadığı için, allem etti kallem etti, seçimleri tekrar sonucu çıktı, şimdi de seçmeni kaos ile tehdit ediyor, “Ya bize oy verin ya da başınıza gelenlerden biz mesul olmayacağız” diyor. İstikrar pazarlık konusu olursa; bedeli bellidir; toplumsal barış ve özgürlükler! İstikrar pazarlığı siyasetin iflas noktasıdır; “Tüm gücü elimize verin, canınızı kurtarın!” demektir, işte böyle ucuz ve kirli bir pazarlıktır.