"Biz PKK'yı terör örgütü olarak tanımlamıyoruz. Ancak, sivilleri hedef alan eylemlerini terör olarak nitelendiriyoruz" diyen HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ı "PKK saldırılarında sivilleri hedef almamalı' diyen bir partiyle neyi savunacağız" ifadesiyle eleştiren Cumhuriyet yazarı Nuray Mert, kendisine yöneltilen eleştirilere tepki gösterdi. "Kürt düşmanları sevinmesin" diyen Mert, "Kürt siyasientelektüel çevrelerinin eleştiri karşısında olgun davranmaktan, bu konuda demokratik tutum almaktan uzak olduğuna pek çok kez tanık oldum, o nedenle şaşırmıyorum" diye yazdı.
Nuray Mert'in "Kürt düşmanları hemen sevinmesin!" başlığıyla yayımlanan (9 Eylül 2016) yazısı şöyle:
Hafta başında, Kürt siyasetini ve HDP’ye dair eleştirel bölümler içeren yazım, Kürt düşmanlarını sevindirmiş, Kürtlerin hak ve özgürlüklerine verdiğim destekten vazgeçtiğimi sanmışlar. İşte tam da bu nedenle, Kürt siyaseti üzerine eleştirel yaklaşmaktan zaman zaman kaçınıyoruz, bu hiç de sıhhatli bir durum değil. Öncelikle hemen belirteyim, Kürtlerin hak ve özgürlükleri konusundaki kanaatim hiç değişmedi, verdikleri mücadele ve ödedikleri bedel konusundaki görüşlerim de, onlara “hak, özgürlük, barış borçlu olduğumuz” düşüncem de değişmedi.
Dahası, geçmişte de, halen de Kürt meselesinin siyasi statü konusunu da içerecek bir müzakere olmaksızın çözülemeyeceğini düşünüyorum. Bırakın, müzakere siyasetini, aslında Kürt meselesinin açıkça tartışılmasının önünde pek çok yasal sınırlama var, o nedenle bu konuda tam anlamıyla hakkaniyetli bir tartışma mümkün değil, ama yine de bu kadarını söyleyeyim. Oysa, bu konuyu özgürce tartışma imkânı olsaydı, Türkiye’de Kürtlerin hak ve özgürlüklerine destek veren demokratlar, sadece desteklemekle kalmayıp Kürt siyasetine eleştirel yaklaşımlarını daha açık ifade edebilirler, böylece demokratik zeminde daha çok yol alabilirdik. 7 Haziran seçimlerinden sonra, o büyük demokratik kazanımı heba ettiklerini düşündüğüm için geçen yılın temmuz ayı sonundan beri Kürt siyasetini eleştiriyorum. Dahası, tuttukları yolun, Türkiye’yi daha fazla milliyetçi ve otoriter siyasete rehin ettiğini düşünüyorum, bunu pek çok vesile ile ifade ettim. Şimdilerde konuyu yeniden gündeme getirmemin nedeni ise Türkiye’de artık değil daha fazla demokrasi, mevcut temel hak ve özgürlüklerin tehdit altına girdiği bir Olağanüstü HAL/KHK döneminin başlamış olması. Bu gidişe itiraz edecek bir demokrasi platformuna ihtiyacımız var ve Kürt siyasetinin peşine takılarak böylesi bir alan yaratamayız, diyorum. Zira Kürt siyaseti ve siyasi parti olarak HDP, çatışma stratejisine eklemlenmiş vaziyette, bu haliyle demokratik alanı genişletmekten ziyade daraltıyor, yoksa, demokratik platform veya alan dediğimiz itiraz hattının Kürtlerin hak ve özgürlüklerini savunmaktan vazgeçmesi elbette söz konusu değil. Bu arada, sadece Kürt düşmanları sevinmekle kalmamış, Kürt çevrelerinden pek çok tepki gelmiş. Kürt siyasientelektüel çevrelerinin eleştiri karşısında olgun davranmaktan, bu konuda demokratik tutum almaktan uzak olduğuna pek çok kez tanık oldum, o nedenle şaşırmıyorum. Diğer taraftan, Kürt siyasi çevrelerinin, Kürtlerin hak ve özgürlüklerini destekleyen ve hatta benim gibi federatif sistemin bir çözüm yolu olarak tartışılması gerektiğine inanan Kürt dostlarının önceliğinin, Kürt siyasetinin stratejik öncelikleri olmadığını hatırlamaları gerekir. Kürtlerden, yanı başlarında yaşayan Suriyeli Kürtlerin güvenliği, geleceği konusuna kayıtsız kalmasını bekleyemeyiz, ancak bizim için öncelikli olan konu Kürt meselesinin çözümünü içeren demokratikleşme iken, Kürt siyasi hareketi Rojava ve bölgesel kazanımları öncelediği için barış sürecinde zaman zaman yollarımız ayrı düştü, aynı şey şimdilerde de geçerli. Türkiye’de devlet/ iktidarın Suriye veya başka bir yerde “soydaşları” adına savaşa girmesi, bu konuyu öncelemesine itiraz ederken, Kürt siyasetinin önceliğinin Rojava olmasını hiç sorgulamayan arkadaşlarımıza hayret ediyorum. Kaldı ki, bana sorarsanız Türkiye’de Kürt barışının sağlanması, Suriye Kürtlerinin geleceği açısından da çok önemli sayılmalı, tersi değil. Nitekim, Türkiye’nin Cerablus operasyonu ile tersine siyasetin ne kadar geri teptiği de gayet iyi görülüyor. “Milliyetçi”, “militarist”, “Kürt düşmanı” yaklaşımlara alan açar korkusu ile Kürt siyasetini eleştirmekten bundan sonra da kaçınmayı düşünmüyorum. Ama bu çevrelerin, eleştirilerimi çarpıtarak malzeme yapmaya çalıştıkları bir gerçek, o nedenle altını çizerek bir kez daha söylüyorum; Kürtlerin hak ve özgürlükleri konusunda bugüne kadar söylediklerimden bir milim geri çekilmiş değilim. Dahası, ben HDP’yi kuruluş aşamasından beri eleştiriyorum ve eleştiri nedenim “daha fazla Türkiyelileşememesi değil”, daha fazla Kürtlerin demokratik partisi olamaması hususu idi, HDP konusunda da halen aynı şeyi düşünüyorum.