Nuray Mert: Şehit verdirerek iktidarı Öcalan'la görüşmeye zorlama aklıyla barış sürecine dönülemez

Nuray Mert: Şehit verdirerek iktidarı Öcalan'la görüşmeye zorlama aklıyla barış sürecine dönülemez

TSK’nın PKK’ye yönelik hava operasyonlarına başlamasının ardından meydana gelen asker ve polis ölümleri nedeniyle Kürt siyasetinin HDP dışındaki unsurlarını eleştiren Cumhuriyet yazarı Nuray Mert, “Kürt siyasetinin diğer unsurları, bu şartlar altında neden HDP’yi hiçleştirmekten sakınmaz, çatışma süreci başlatmaktan neyi murat eder, belli değil” dedi.

Nuray Mert, “Türkiye’deki demokrasi güçleri’nin desteğini isterken demokratların çatışma siyasetini desteklemesinin mümkün olmadığını neden görmezler, izahı zor. Demokratlar, tabii ki iktidarın savaş çığırtkanlığına karşı durmakta kararlı olmalı, savaş atmosferinin baskılarına boyun eğmemeli, eğmiyoruz. Ama, diğer tarafın savaş/çatışma kararına destek olmak söz konusu bile olamaz, bunu anlamak o kadar zor mu? Hedeflenen iktidarı şehit verdirerek Öcalan ile görüşmeye zorlamak ise, kusura bakmasınlar ‘barış süreci’ne bu akılla geri dönülemez, böyle barış olmaz” görüşünü dile getirdi.

Nuray Mert, yazısında “İktidarın ‘barış’ ve çözüm konusunda niyetinin salih olmadığı ortada, ama öyle diye, çatışmadan medet ummak her şeyden önce vicdanlarımızın kabul edeceği bir şey olamaz” ifadelerine yer verdi.

Nuray Mert’in Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (31 Temmuz 2015) nüshasında yayımlanan, “Savaş koalisyonları” başlıklı yazısı şöyle:

Ülke birbirine girmiş ama nafile ve/veya göstermelik koalisyon turları devam ediyor. AK Partililer zaten koalisyon istemediklerini açıkça ortaya koymuşlardı; öyle ya onlarınki “devrim”, yeni bir “İstiklal Savaş”ı. “Devrim ve savaş”a inananların koalisyonla ne işi olabilirdi ki? Üstelik dalga geçer gibi, “2002 Devrim”cisini de koalisyon heyetine katmışlar, siz hâlâ anlamamakta ısrar ediyorsunuz. Dahası, koalisyon kuruldu bile; kâbus koalisyonu! Zaten koalisyonun olsa olsa, “doku”larının uyuşacağı MHP ile olacağını da ilan etmişlerdi, doğrudan koalisyona gerek kalmadı; “Kürt çözüm süreci”nin sona ermesi MHP’yi yedek güç haline getirmeye yetti!

 

Çakal hesapları

 

Bakalım, o birbirine uyan “doku” başımıza ne belalar dokuyacak! Savaşsa savaş, otoriterlikse otoriterlik, “kudret”perverlikse kudretperverlik; “doku” gerçekten de birbirine çok uyuyor, çok yakışıyor. Dillerinden düşürmedikleri ve Şeyh Edebali’ye ithaf edilen “insanı yaşat ki devlet yaşasın” şiarı her şeyi anlatıyor. Yani onlar için, “devlet insanı yaşatmak için var değil, insan devleti yaşatmak için var”; insan devleti yaşatmak için yaşayacak ve gerekirse ölecek, öldürecek. Nasılsa “Anadolu aslan dolu”, muhafazakârların “Anadolu kaplanları” bir yana, Anadolu’nun ölmeye gönderilecek aslanları da var, neden savaşmaktan çekinsinler ki? Söz konusu olan, aslanları, kaplanları, bozkurtları, sırtlanları, çakalları ile tam bir orman düzeni, tek bir farkla; bu ormanda kurtlar aslanları ölüme gönderiyor, gencecik aslanlar, çakal hesapları ile toprağa giriyor.

 

Başkanlık pazarlığı

 

İşte böyle; ufukta İslamcımilliyetçi- devletçilerin resmi olmasa da fiili koalisyonundan başka bir şey görünmüyor; birbirlerinin oylarına göz dikmiş vaziyette nasıl erken seçime gidilir veya gidilebilir mi bilemiyorum. Diğer taraftan, Özgür Mumcu dünkü yazısında gayet güzel izah etmiş; “Çözüm süreci” çoktan, hatta başından beri, “başkanlık pazarlığı” etrafında yürütülüyordu, iktidar partisi bu çerçevede milliyetçilere dayanıp Kürtlerle pazarlığı yeniden buradan başlatma hesabında da olabilir. HDP’nin başkanlık konusundaki tutumunun hesapları bozduğu belli, HDP’ye kızgınlık bundan.

Ama Kürt siyasetinin diğer unsurları, bu şartlar altında neden HDP’yi hiçleştirmekten sakınmaz, çatışma süreci başlatmaktan neyi murat eder, belli değil. “Türkiye’deki demokrasi güçleri”nin desteğini isterken demokratların çatışma siyasetini desteklemesinin mümkün olmadığını neden görmezler, izahı zor. Demokratlar, tabii ki iktidarın savaş çığırtkanlığına karşı durmakta kararlı olmalı, savaş atmosferinin baskılarına boyun eğmemeli, eğmiyoruz. Ama, diğer tarafın savaş/çatışma kararına destek olmak söz konusu bile olamaz, bunu anlamak o kadar zor mu? Hedeflenen iktidarı şehit verdirerek Öcalan ile görüşmeye zorlamak ise, kusura bakmasınlar “barış süreci”ne bu akılla geri dönülemez, böyle barış olmaz. İktidarın “barış” ve çözüm konusunda niyetinin salih olmadığı ortada, ama öyle diye, çatışmadan medet ummak her şeyden önce vicdanlarımızın kabul edeceği bir şey olamaz. Üstelik, HDP’nin demokratik zeminde böylesi bir başarı elde ettiği bir dönemde!

Hem hani HDP ve “Türkiyelileşme” (ki ben bunu demokratik siyasetin öne çıkması olarak okuyorum) Öcalan’ın projesi ise, şimdi neden boşa çıkarılır? Türkiye’de demokrasi güçleri sizin oyuncağınız mı? Başka şeyler üzerinden pazarlık yapacaksanız, demokrasi güçlerini neden araya sokuyorsunuz? Unutmayalım ki, HDP’yi demokratik zeminde güçlendiren, eşbaşkanlıkla temsil edilen ama kimi ne kadar temsil ettiği belli olmayan Türk sol bileşenler değil, pek çok Türk ve Kürt’ün barış ve demokrasi umudu idi. HDP’nin “Türkiyelileşmesi”, savaşa aklı yatan bazı Türkleri siyasete katmak idi ise, Türkiyelileşmese daha iyi olurdu.

Kürtler zamanında, savaşarak hak ve özgürlük mücadelesine giriştiler, büyük bedeller ödediler, bu şekilde siyasi muhatap haline geldiler, bunu kimse inkâr edemez. Ama bir noktada, barış ve demokrasi mücadelesi öne çıktı, dahası önemli bir alan kazandı, iktidarın hesabı bu alanı yok etmek, bu çok açık. Şimdi Kürtlerin savaş kararı, ne gerekçe ile olursa olsun bu değirmene su taşıyor olacak, bunun bir başka “savaş koalisyonu” oluşturmaktan başka izahı nedir?

PKK terör örgütü değil, bir savaş örgütü, Kürtlerin hak ve özgürlüklerini savaş yöntemi ile kazanmaya çalışıyor. PKK ile savaş terörle mücadele değil, Kürtlerin savaş örgütüne karşı savaş. Ancak, bize dayatıldığı gibi, PKK’ye “terör örgütü” dememek başka, Kürt meselesinin savaşla çözüleceğine inanmak başka, savaşa/çatışmaya destek vermek ise bambaşka işler. O nedenle, ne iktidar ve geniş devletçi-milliyetçilerin “terörle mücadele” baskılarına boyun eğmek, ne de yeniden çatışmayı haklılaştırmak demokratik/barışcı bir tutum olamaz. Tek çözüm, derhal çatışmasızlık sürecine geri dönülmesi, bunun gerçekleşmesi için herkesin elinden geleni yapması, bunu her şeyden önce bir insanlık vazifesi sayması.