Cumhuriyet yazarı Nuray Mert, Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) tutuklu Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ'ın milletvekilliğinin düşürülmesini "Kürtlere referandum mesajı verildi" diye yorumladı. Mert, "belli ki, 'Seni Başkan yaptırmayacağız dediniz, başımıza neler geldi, yeniden o kapıyı açarsanız, işler düzelecek’, ‘bakmayın AK Parti ile MHP ile ittifakına, Başkanlık Referandumdan geçerse, yeniden müzakere siyasetine dönülecek’ söylemlerinin önü açılmış vaziyette" ifadesini kullandı.
Mert, "Belli ki, AK Partili Kürtler, bölgede, başkanlık sistemine ilişkin olarak, yine ‘hele bir referandumdan geçsin, Kürtler bu işten kârlı çıkacak’ propagandası yapıyor" diye yazdı.
Nuray Mert'in "Kürtler ve referandum" başlığıyla yayımlanan (24 Şubat 2017) yazısı şöyle:
Kürt çevrelerinde neler oluyor, merak ediyorum. Belli ki, AK Partili Kürtler, bölgede, başkanlık sistemine ilişkin olarak, yine ‘hele bir referandumdan geçsin,
Kürtler bu işten kârlı çıkacak’ propagandası yapıyor. Ama asıl önemlisi, bu söylem sadece AK Parti’nin bölge tabanını tahkim etmek için değil, daha geniş bir çevreyi ikna etmek için dolaşıma sokuluyor. Başından beri, AK Partili Kürtler dışındaki bazı Kürt çevrelerinin ‘Bu işi çözerse Erdoğan çözer’ anlayışı zaten kullanışlı bir zemin, bir kez daha devreye girmesi şaşırtıcı olmaz. Diğer taraftan, PKK’nin 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra, HDP’nin demokratik siyaset alanında ulaştığı kazanımı heba eden çatışmacı siyasete dönüş kararı, başarı şansı olmayan halk savaşı hamlesi, hendek siyaseti, HDP çevresinin bu siyasetin gölgesine düşmesi, bölge halkını bezdirmiş, savrulmaya terk etmiş vaziyette. O boşluk, yeniden başkanlık pazarlanmasına alan açıyor. ‘Rojava devrimi’ hayali de benzer biçimde işledi, sadece, Rojava’yı öncelemek adına demokratik siyaset imkânını heba edenler, sadece Kürtlere kaybettirmedi, genel olarak Türkiye’de demokratik siyasetin alanını daralttı, meydanı ‘terörle mücadele’ siyasetine terk etti. Uzunca zamandır, bu siyasetin faturası da, HDP’nin ‘sol siyaset’ ile yaptığı ittifaka çıkarılmakta. HDP’nin bazı sol siyaset çevreleri ile ittifakına en çok karşı çıkanlardan biriyim, ancak mesele, HDP’nin bir yandan, demokratik siyaset anlayışına uzak sol gruplar, diğer yandan Beyaz Türk sol liberalleri ile, ufuksuz, savruk ittifakı idi. Ancak, mesele, ‘HDP’nin, sol ile ittifak yüzünden Başkanlık sistemi pazarlığından uzaklaşması’ olarak resmedildiği ölçüde, şimdilerde Kürt çevrelerini yeniden Başkanlık pazarlığına ısındırılmaya çalışmak şeklinde devreye giriyor. Oysa, siyaset ufku dar ve/veya toplumsal karşılığı olmayan sol ile ittifak başka, adı her gün değişen Başkanlık sistemine demokratik karşı duruş başka mesele idi, halen de öyle. Yine de, belli ki, ‘Seni Başkan yaptırmayacağız dediniz, başımıza neler geldi, yeniden o kapıyı açarsanız, işler düzelecek’, ‘bakmayın AK Parti ile MHP ile ittifakına, Başkanlık Referandumdan geçerse, yeniden müzakere siyasetine dönülecek’ söylemlerinin önü açılmış vaziyette. Pek çok alamet ve bu arada, öncelikle Figen Yüksekdağ’ın, milletvekilliğinin düşmesi, Kürtlere bu yönde mesaj veriyor gibi. Tabii bir de, Suriye üzerinden hesapların devreye girmesi ve Türkiye’de demokratik siyaset kaygısının önüne geçmesini mümkün kılacak beklentiler yine dolaşımda. ‘Referandumun sonucu ne olursa olsun Kürt meselesi bir şekilde çözülecek’ ne demek; ‘Türkiye’de demokratik siyasetin geri çekilmesi durumunda dahi bir Kürt çözümü, bunun pazarlığını yapmak mümkün’ demek değil mi? ‘Toz duman kalksın, ABD de devreye girip PYD ile Türkiye arasında bir uzlaşma sağlanabilir’ demek ne demek; ‘Türkiye’de sistem ne olursa olsun, Kürtlerin Suriye’deki kazanımları alanında bir gelişme olabilir’ demek değil mi? Bu tür akıl yürütmeler de, ‘Başkanlık referandumu Kürtlerin meselesi değil’ yaklaşımı da, ‘Kürdi’ gibi görünse veya pazarlansa da sadece Kürtleri ‘Evet’ kampanyasının yedeğine düşürecek, başkaca da karşılığı olmayacak diye düşünüyorum. Ben, Kürtlerin kazanımlarını çok önemseyen, ancak bunun Türkiye’de demokrasinin kazanımları ile paralel giden bir süreç olmasını destekleyen biriyim. O nedenle, kusura bakmasınlar ama, bazı arkadaşların, Kürtlerin Türkiye siyasetini ‘Suriye’deki kazanımları’nın peşine takma anlayışını hiç kabullenemedim. Dahası bu sadece, benim ve benim gibi düşünenlerin, ‘İlkesel olarak, Kürt meselesinin çözümünü Türkiye’nin demokratikleşme siyaseti çerçevesinde görmesi’ veya bazılarının iddia ettiği gibi ‘Türkiye’nin demokratikleşmesi yükünü Kürtlerin sırtına yüklemek’ meselesi değil. Bu, reel siyaset açısından da, düpedüz siyasi şaşılık veya kandırmaca. Nitekim, Türkiye’de demokrasiden uzaklaşılmasından en çok Kürtler zarar görüyor, bundan sonra tersinin olacağını sanmak veya pazarlamak büyük bir körlük veya düpedüz vicdansızlık. Bir yandan ‘Bu tür işler en çok karşı çıkan taraf ile hallolur, bakın Öcalan idamdan MHP’nin onayı ile kurtuldu’ safsatası, diğer yandan ‘devlet aklı çözer’ şeklinde tezahür eden siyaset felsefesi acemiliği, bunlar ile gidilecek yol zaten yoktu, ama artık tamamen tükendi. Özetle, Kürt çevreleri üzerinde, bir yandan siyasi ufuksuzluğun, diğer yandan cinlikler ve hesapların yeniden devrede olduğunu, Kürtlerin hiç olmazsa sandığa gitmeyerek, bu yolu açmasının hedeflendiğini gözlemliyebiliyoruz, ama ne kadar karşılığı var onu bilemiyoruz. Benim bildiğim, getirilmeye çalışılan ‘çoğunluk sultası’ rejiminin, ne Kürtlere, ne Türklere, ne dindara, ne dinsize, ne arada kalanlara, bu ülkede yaşayan hiç kimseye hayrı olmayacağı.