Cumhuriyet yazarı Nuray Mert, partili cumhurbaşkanlığı teklifini öngören anayasa değişikliği teklifiyle ilgili olarak "Atatürk ve İnönü'nün şimdilerde meşruiyet arayışları çerçevesinde gündeme gelmeleri hiç şaşırtıcı değil, çünkü şimdi de gündemimizde olan 'otoriter muhafazakâr/İslamcı bir toplum projesi'nin ve buna zemin teşkil edecek bir siyasal sistemin hayata geçmesi" dedi. "Diyeceksiniz ki, Kemalistler de, önce 'Halifeyi kurtaracağız' diye işe giriştiler, sonra toptan ilga ettiler. Çok doğru, ama şimdi de siz aynı şeyi yapıyorsunuz" ifadesini kullanan Mert "Önce demokrasi mücadelesi deyip, demokratların desteğini aldınız, demokratlıktan vazgeçtiniz, şimdi Cumhuriyet’in asıl sahibi biziz diyerek yol alıyorsunuz, sonuçta hedeflediğiniz, güvendiğiniz siyasi liderin tüm gücü eline alacağı sistemi inşa etmek" diye yazdı.
Nuray Mert'in "Tam zamanı, eski defterleri açalım" başlığıyla yayımlanan (16 Ocak 2017) yazısı şöyle:
Gerçi, Cumhurbaşkanı tek parti dönemine dair çıkan tartışma için “Eski defterleri açmayalım, ama zamanı gelince gerekirse açarız” dedi, ama bence tam zamanı, “eski defterler”i tekrar açalım. Önce, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “partili cumhurbaşkanlığı” konusunda, “Bu yeni bir şey değil Atatürk ve İnönü de partili cumhurbaşkanıydı” deyince tartışma başladı. Sonra, Bozdağ sözlerine “netlik” getirdi, “Tek parti dönemihukukunu savunmuyorum… Sadece Atatürk ve İnönü’nün hem partili, hem milletvekili, hem tarafsız olduğunu kabul etmiyorlar mı? Bunlar nasıl Atatürkçü” diye sordu. Söyledikleri, CHP’yi köşeye sıkıştırma amaçlı bir kurnazlık, öyle de, bu ülkede partili başkanlığa, dahası başkanlık sistemine demokrasi adına karşı çıkanlar sadece CHP’liler veya Atatürkçüler değil, asıl karşı çıkış noktası demokratlık, demokrasinin, kuvvetler ayrımının, hesap verebilirliğin tehlikeye girmesi, rejimin otoriterleşmesi kaygısı, bu hususta söylecekleri şey olmadığı için konuyu Atatürk’e İnönü’ye getirmeye çalışıyorlar. Dahası, bu defterler şu ana kadar kapalı kalmış değildi, seksenli doksanlı yıllar Kemalizm eleştirileri entelektüel tartışmanın temel eksenini belirliyordu. O kadar ki, Kemalizmi eleştirmeyen entelektüel sayılmıyordu. Sağ ve sol liberal ve demokratlar, Kemalizmi yerden yere vurmaktan imtina etmediler, tek parti dönemi için söylenmedik laf kalmadı, başı ağıran Kemalizmden biliyordu. Sivil anayasa, demokratikleşme tartışma ve taleplerinin merkezinde Kemalizm eleştirisi vardı. Gerçi, ortada Kemalizm diye bir şey de kalmış değildi, 12 Eylül’den sonra söz konusu olan Türk-İslam sentezinin Atatürkçülük yorumu idi, “Atatürk İlke ve İnkılabları Enstitüleri”nin kurulması başta olmak üzere ciddi bir sağ Kemalizm dalgası yaşandı. Sağ Kemalizm, Cumhuriyet devrimine tüm itirazını İnönü’ye yükleyip, yoluna devam etti. Özellikle, sol demokratlar, hem tek parti dönemi Kemalizmine, hem de sağ Kemalizme eleştirel bakmaktan imtina etmediler. Bu arada, Kemalizm eleştirisi esaslı onca tez yazıldı, kimse işinden atılmadı. Son çırpınış 28 Şubat vakası oldu, ona da demokrasi adına sonuna kadar karşı çıkan onca insan var. Ama yetmez, Kemalizm de, tek parti dönemi de, sonuna kadar demokratik eleştirinin vazgeçilmez bir konusunu oluşturmaya devam etmeli, bence hiç mahsuru yok, pek çok demokrat için de. Ama, bu anlayışa ve döneme toz kondurmayanları bahane ederek, yeni bir otoriter rejimin inşasını meşrulaştırılmaya çalışmadan! Tabii ki, Atatürk de tarafsız değildi, İnönü de, onlar otoriter modernleşme projesini hayata geçirmeye çalışan Cumhuriyet Devrimi’nin kurucuları idiler. Aslında, bu açıdan şimdilerde meşruiyet arayışları çerçevesinde gündeme gelmeleri hiç şaşırtıcı değil, çünkü şimdi de gündemimizde olan “otoriter muhafazakâr/İslamcı bir toplum projesi”nin ve buna zemin teşkil edecek bir siyasal sistemin hayata geçmesi. Hiç olmazsa açık konuşun. Diyeceksiniz ki, Kemalistler de, önce “Halifeyi kurtaracağız” diye işe giriştiler, sonra toptan ilga ettiler. Çok doğru, ama şimdi de siz aynı şeyi yapıyorsunuz, önce demokrasi mücadelesi deyip, demokratların desteğini aldınız, demokratlıktan vazgeçtiniz, şimdi Cumhuriyet’in asıl sahibi biziz diyerek yol alıyorsunuz, sonuçta hedeflediğiniz, güvendiğiniz siyasi liderin tüm gücü eline alacağı sistemi inşa etmek. Birileri Atatürk’ü demokrasinin, özgürlüklerin önüne geçirip, tartışmanın konusu yapılmasına izin vermiyordu, siz de aynı şeyi yapıyorsunuz, belli ki daha da yapacaksınız. Böyle olunca tabii ki tek parti hukukunu savunuyorsunuz, sadece partinin ve liderinin adı ve meşrebi farklı, olay bundan ibaret.