Sosyal antropolog Jenny White'ın New York Times gazetesinde kaleme aldığı, "Türkiye amansız hizipçiliğini aşabilecek mi?" başlıklı makalede, 24 Haziran seçimleri öncesi Türkiye'deki toplumsal yapı analiz ediliyor ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a karşı birleşen muhalefetin bu birliği seçimlerin sonrasında sürdürüp sürdüremeyeceği tartışılıyor.
"Türkiye 24 Haziran'da ülkenin parlamenter demokrasisini güçlü bir liderle değiştirecek yetkileri çok fazla artırılmış bir cumhurbaşkanını seçmek için oy verecek" denen yazıda, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "geçmişteki seçimlerde kendisine destek veren yaklaşık yüzde 50'lik seçmen kesimine güvenerek bu pozisyonu kendisi için hazırladığı" söyleniyor.
Stockholm Üniversitesi Türkiye Çalışmaları Enstitüsü'nde görev yapan Jenny White, "Genelde parçalanmış halde olan muhalefetin Erdoğan'ın ezici gücünü durdurmak için ortak bir stratejiyle sahneye çıktığını" vurguluyor ve iktidardaki AKP'nin "Genel olarak sindirilmiş ya da tayin edilmiş medya yoluyla yeni düşmanlarını hedef aldığını ve hataları için günah keçileri bulduğunu" ifade ediyor.
Jenny White şöyle devam ediyor;
"Bu çok kötü bir şekilde parçalanmış ulusta siyasi ve sosyal birlik şansı ne? Temmuz 2016'daki başarısız darbe girişiminden sonra hükümet 100 binin üzerinde kişiyi gözaltına aldı, tutukladı ya da işten attı. İtham ise, genelde muğlak bir şekilde tanımlanmış ve bir komşunun, çalışma arkadaşının veya hatta aileden birinden gelebilecek isimsiz ihbarlar gibi en çürük kanıtlara dayanabilecek 'terör' suçlaması. AKP ve çok sayıda Türk, darbe girişiminden Hizmet hareketini, din adamı Fethullah Gülen'i takip eden ve etki alanı geniş, bir eğitim, medya ve ticari imparatorluğa hükmeden gizemli İslami hareketi sorumlu tutuyor. Okullarının mezunları uzun yıllar devlet kurumlarında görev aldı ve AKP'yle işbirliği yaptı. Yolları, Gülen şebekesinin üyeleri olduğuna inanılan savcıların Erdoğan ve yakın çevresine 2013'te yolsuzluk suçlamaları getirmeleriyle ayrıldı. Erdoğan grubu, rejimini tehdit eden bir paralel devlet kurmakla suçladı ve Mayıs'ta 2016'da bir terör örgütü olarak tanımladı."
"Fetöcülüğün" medyada, mahkemelerde ve halk arasında bir geniş kapsamlı bir suçlamaya dönüştüğünü söyleyen White bazen bunun ateistler, solcular ve diğer muhalifler için bile geçerli olabileceğini ve herkesin vatana ihanetle suçlanabileceğini" belirtiyor.
Jenny White'a göre tüm bu sorunların temelinde Türkiye'deki ulus inşası projesi yatıyor.
Türkiye'nin 1923'teki kuruluşundan bu yana tüm yurttaşlarını temsil eden bir ulusal kimlik geliştiremediğini söyleyen White, ülkenin ortalama her 10 yılda bir darbeler ya da ağır siyasi krizler geçirdiğini ve bunlara uzun süren olağanüstü hal yönetimlerinin eşlik ettiğini belirtiyor. 2016'daki darbe girişiminden sonra başlatılan olağanüstü hal uygulamasının hala sürdüğünü hatırlatan White şöyle devam ediyor;
"Türkiye, çeşitli dönemlerde dini, ideolojik ve etnik fay hatlarından bölündü ve bu dini, ideolojik etnik yapılar içinde de bölünmeler oldu. Gruplar arasındaki ilişkiler sıklıkla derin nefret ve şeytanlaştırmayla tanımlandı. 1970'li yıllarda Ankara'da öğrenciyken solcular ve sağcılar arasındaki sokak şiddeti 5 binden fazla kişinin ölümüne neden oldu. Türkiye bugün 70'li yılların kapalı toplumundan farklı ama yine de yoğun bir şekilde bölünmüş halde. Neden bu kadar düşmanlık dolu bölünme var? Türkiye'de kurumlar vatandaşın değil, öncelikle devletin çıkarlarını koruyor. Dolayısıyla insanlar, korunmada ve günlük ihtiyaçların giderilmesinde kendilerini şebekelerinin içinde sindirebilecek ailelerin, toplulukların, dini cemaatlere, siyasi partilere ve diğer gruplara başvuruyor. Gruplar aynı zamanda diğer gruplarla rekabete dayalı bir sosyal kimlik sağlıyor ve bu durum bölünmeyi besleyen istikrarsız bir temel üretiyor."
Yazar, "Türkiye'de siyasi yaşamın kırılgan olduğunu çünkü partileri bir arada tutanın partiye, hükümete veya devlete sadakat ya da ortak bir ideoloji değil, tek bir lidere sadakat ve itaat olduğu" görüşünü savunuyor. "Liderle görüş ayrılığının, hainin çevresindekilerle birlikte grup dışına itilmesini gerektiren bir kişisel ihanet olarak görüldüğünü" belirten Jenny White bunun sıklıkla yeni liderin etrafında toplanan ve birbirine düşman yeni gruplar yarattığını" söylüyor.
2001'de Necmettin Erbakan taraftarlarının partiden ayrılıp, İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde isim yapan Erdoğan liderliğindeki yeni bir parti kurduğunu hatırlatan yazar, son dönemde de Meral Akşener'in de milliyetçi MHP'den ayrılıp, kendi partisini kurduğunu söylüyor.
White, muhalefet partilerinin taraftarlarına Erdoğan ilk turda kazanamazsa, karşısına çıkacak adayı desteklemeleri talimatı verdiğini beliriyor ve muhalefetin oylarını Erdoğan'ın icracı cumhurbaşkanlığını önlemek için oylarını birleştirdiğini vurguluyor.
Jenny White "seçimin Türk demokrasisine etkileri çok büyük olacağı için muhalefetin daha önce görülmedik şekilde birleştiğini" söylüyor ve "Çoğu kişi Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığını kazanmasını, ancak muhalefetin parlamentoda çoğunluğu ele geçirmesini bekliyor." diyor. White ayrıca "Birleşik muhalefet bu daha önce test edilmemiş koşullarda birliğini ne kadar yaşatabilecek?" diye de soruyor.
White, "Türk medyasının çoğunlukla Erdoğan ve kampanyasına yer verdiğini, muhalefetinse internet ve sosyal medyayı yaratıcı bir şekilde kullanarak yanıt verdiğini" aktarıyor ve bu noktada İyi Parti'nin verdiği Google reklamlarını örnek gösteriyor.
Jenny White CHP'nin adayı Muharrem İnce'nin de taraftarlarını tekrar canlandırdığını, eski fizik öğretmeni ve milletvekili İnce'nin kalabalıkları hitabeti, espri anlayışı ve karizmasıyla kalabalıkları memnun ettiğini söylüyor.
HDP'nin adayı Selahattin Demirtaş'ın kampanyasını hapishaneden yürüttüğünü belirten White, "küçük İslamcı parti" diye tanımladığı Saadet Partisi'nin de birleşmiş muhalefete katıldığını söylüyor. Yazı şu satırlarla sona eriyor;
"Türk nüfusunun yarısı 30'un altında ve oy verme yaşı 18. 2013'te geniş bir yelpazedeki hem laik hem de dindar gençler hükümete karşı barışçıl bir protesto eylemi yaptılar. 20'inci yüzyılın otokratlarıyla yüzleşen 21'inci yüzyıl kuşağıydılar. Gençlik bir birleştirici güç olarak ortaya çıkabilir. Seçim mevsimi Türk siyasi partileri ve taraftarlarının geri dönülemeyecek bir noktayı geçmesini beraberinde getirdi. Geleneksel partiler Türk gençliğinin açtığı yolda, farklılıklarını bir yana koyup, ortak düşmana karşı birleştiler. Şimdi soru bu birliğin seçimden sonra da sürüp istikrar mı getireceği, yoksa tek bir liderin gücünü geniş bir şekilde artıran yeni siyasi ortamın sadece düşmanı yeniden mi tanımlayacağı."