Şişmanlar, zayıflar, lekeliler, vitiligolular, akneliler, selülitliler, engelliler, translar... Özetle bedensel özellikleri, yönelimleri veya tercihleri üzerinden tanımlananlar... Sürekli dayatılan ‘ideal’ algısına karşı çıkmanın vakti gelmedi mi? Dünya bunu tartışıyor, ‘body positivity’ kavramının peşinden koşuyor. Türkiye’de ‘beden olumlama’ hareketini yaygınlaştırmaya çalışan kadınlarla meselenin özü...
Hürriyet'ten Ç. Begüm Soydemir'in haberi şöyle:
Nedir beden olumlama?
Berrak Tuna: Marjinalize edilmiş yani medyada temsil edilmeyen, edilse bile önyargıyla yaklaşılan bedenlerin, kendilerini toplumun algılarını umursamadan tanımlaması.
Aybala Arslantürk: Toplumun her ‘öteki’ saydığı insanın yeri var. ‘Beden nötr’ olma durumu da, şarap lekeliler de, kendini başka cinsiyete ait hissedenler de...
Sinem Dönmez: Bu kavram, bedeninle ilgili tüm dışarıdan müdahaleleri reddetme özgürlüğü veriyor. Bedenimizi algılama biçimimiz, toplumsal bakışla şekilleniyor. Kıllarım mı çıkmış, göbeğim mi var, kemiklerim mi sayılıyor, saçlarıma ak mı düşmüş; hepsini sayabiliriz.
Sizin tanışmanız nasıl oldu?
Berrak T.: Ben yedi senedir yabancı yayınlarda okuyorum. Ama içselleştirmem yeni. Hep kilolu bir çocuktum. İlkokuldan lise sona kadar ailemin de dağıldığı bir dönem yaşadım. ‘Bir kilo versem her şey düzelecek’ diye düşünüyordum. İlk rejimimi yaptığımda, ilk spor salonuna yazıldığımda 9-10 yaşlarındaydım. Ama hep verip geri aldım ve lise sonda 90-95’i gördüm. Meğer kilo veremeyişimin, tüylenmemin nedeni polikistik over sendromuymuş ve hiçbir doktor bu ihtimali düşünmedi.
O kiloya ulaştıktan sonra anoreksiyaya yakalandım, iki ayda 30 kilo verdim. Verdim de bir sene boyunca ne regl oldum, ne kafamda saç kaldı. Sonra kiloları geri almamak için diyete devam ettim. İki sene önce depresyona girip 10 kilo daha verdim. Herkes iltifat yağdırıyordu ama ben canımla cebelleşiyordum.
Depresyondan çıkıp kilo almaya başlayınca gene çevremde kimse kalmadı. Sonunda isyan ettim. Instagram’a “Ben böyleyim, böyle iyiyim. Beni dış görünüşümle yargılamayın. Şu an sağlığım çok yerinde. Beni görür görmez kilo aldın, verdin demeyi bırakın” yazdım. Sonra da her şeyi tekrar okuyup içselleştirmeye karar verdim.
Aybala A.: Ben de bir depresyon sonrası kısa sürede 25 kilo aldım ve insanlar bunu zorla fark ettirmeye başladılar. Her zaman feminist harekete dahildim ve hayatımla ilgili şeyler için ‘size ne canım’ diyebiliyorken, iş bedene gelince kurduğum duvarların, verdiğim kararların, arkasında durduğum söylemlerin çok işlemediğini gördüm.
İnsanı bedeninden vurmak çok çirkin ve şiddetin en yaygın görüldüğü alanlardan biri. Başıma gelince bu alandaki okumalarımı fazlalaştırdım.
"Güzel olmak zorunda değilim"
İrem Koçak: Çocukluktan beri vücudumda ‘normal’ kabul edilmeyen her şeyi kafama takıyor, her sorunu bedensel özelliklerime bağlıyordum. Bir gün bir uyandım, kafamın dörtte birinde saç yok; saçkıran olmuşum!
Beden o kadar hassas ki hemen tepki veriyor. Sonra bir doktor şuna ikna etti: “Bunu kendine sen yapıyorsun ve sadece sen önleyebilirsin!” Düşündüm ki; güzel olmak zorunda değilim, boyum uzun, bacaklarım sütun gibi olmak zorunda değil. Hareketle de o ara Berrak sayesinde tanıştım.
Sinem D.: Benim iki taraflı bir ilişkim var bu konuyla. Gazeteci olduğum için yabancı yayınları takip ediyorum. 2009’da Glamour dergisinde ayva göbekli bir model (Lizzie Miller) poz verdi, o bir çığırdı.
Lena Dunham, Girls dizisinde göbeğini, poposunu açıp ‘Bak, ben buradayım ve bedenimle ilgili tasarrufum seni hiç ilgilendirmiyor’ dedi. Gerçi hareketi esasen yıllardır ‘fat shaming’e (şişmanları aşağılama) maruz kalanların sahiplenmesine de yol açtı bu.
Model Iskra Lawrence’ı gördüğümde büyülendim. Sonra Fransa’da ‘anoreksik model istemiyoruz’ nidası çıktı, rötuşlu fotoğrafların belirtilmesi zorunlu hale getirildi. Bunları görerek tanıştım. Şahsi hikâyeme gelince; ben de hep kilo alıp veren bir tipim. O küçük zorbalıkları hep yaşıyorsun.
Zaten birine kilo almışsın, vermişsin demeyi çok mahrem bir alana tecavüz olarak görüyorum. Bir 80 kiloya çıktım, bir 60’a indim. İçinde hep sen varsın ama bedenin sürekli deviniyor; kendimi bunu düşünürken buldum. Ve birden 80 kiloyken çok mutlu olduğumu fark ettim. Aslında bu meselenin nasıl göründüğünle değil, nasıl hissettiğinle ilgisi var.
Eleştirilerin yoğunlaştığı alan genelde bakımsızlık oluyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Aybala A.: Beden olumlama sadece kılları övmüyor! Bu konuda bir şey paylaşınca “Kıllar hijyenik değildir, öf kokuyorsunuz, pis feministler, medeniyetsizler” gibi tuhaf tepkilerle karşılaşıyorum. Berrak T.: Medeniyeti kıla tüye indirgemek çok sığ bir yaklaşım.
“O zaman sen de tüylerini aldırma” diyene ne diyorsunuz?
Aybala A.: Çünkü ben böyle istiyorum ve bu benim bedenim. Ama yaptırmayana da bir şey deme hakkına sahip değilim.
Berrak T.: Bu hareketin en sevdiğim yanı, kişiye otonomi izni vermesi. Tek mülkümüz olan bedenimize istediğimizi yapabiliyor olmalıyız ve bunu açıklama mecburiyetimiz de olmamalı.
Hareketin herkesi kapsadığını söylüyorsunuz ama ön planda hep kadınlar var. Neden?
Sinem D.: Kimse bir erkeğe, kadınlara olduğu kadar çok “Ne kadar göbekli” ya da “Poposu ne kadar büyük” demiyor çünkü. Kadınlar çok fazla nesneleştirildiği için de herkes onlardan öyle olmasını bekliyor. Halbuki sen, sensin!
Aybala A.: Yurtdışında beden olumlama aktivisti erkekler de var.
Berrak T.: Bizde benim bildiğim bir tek Öktem var bununla ilgilenen erkek, ‘Madır Öktiş’ diye biliniyor. Aslında erkekler üzerinde de ideal beklentisi var. Tek fark, onlara bu kadar çok ürün pazarlanmıyor. Medyada her türlü erkek bedeni görüyoruz. Kadınlar içinse bir stereotip var: Beyaz, 36-38 beden, tüysüz, çatlaksız, selülitsiz, çok yemeyen, spor yapan, hem çalışan hem de evde müthiş olan, kusursuz...
Cildimin sürekli değişiyor olması hoşuma gidiyor
Vitiligo lekelerinizin etrafını çizerek harita yaptığınız bir fotoğraf koydunuz Instagram’a. Çok dikkat çekici bir kareydi. Ne düşündünüz bunu yaparken?
İrem K.: Bunu ilk ben yapmadım aslında, vitiligo hastalarının çoğu yapıyor. Çünkü elinize, kolunuza bakıyor ve oynamak istiyorsunuz. Şunun kenarına kontur atsam, aa harita gibi oldu, takımyıldızlara benzedi derken, kendi kendine çıkıyor. Bir de insanlara bu konuyla ilgili nanik yapma ihtiyacı hissediyorsunuz.
Ben çok açık tenliyim ve vitiligom çok belli olmuyor ama hem annemde hem de babaannemde vitiligo var. Onlar daha büyük problemler yaşadılar. İnsanlar “Aa, eline çamaşır suyu mu sıçradı”, “Daha esmer olsan ineğe benzerdin” gibi şeyler söylüyor.
Dolayısıyla siz de tepki göstermek istiyorsunuz önce. Sonrasında da kabullenip sevmeye başlıyorsunuz. Ben galiba sevmeye başlama evresindeyim. Artık bedenimin, cildimin sürekli değişiyor olması tuhaf bir şekilde hoşuma gidiyor
Kimleri takip ediyorsunuz dünyadan? Türkiye’den de bir ünlü çıkar mı sizce?
Sinem D.: Ben kendini aşırı seks objesi haline getirmeden önce Ashley Graham’ı beğeniyordum. İngiliz Vogue’a kapak oldu ki Vogue çok önemli bir adım bu hareket için. Ama mesela o çekimde Coach hariç hiçbir marka çekime kıyafet vermek istememiş. İkiyüzlülük de var hâlâ tabii.
Berrak T.: Türkiye’den biri keşke çıksa... Ben Sibel Can’dan beklerdim bizim yaşadığımız gibi bir aydınlanma ve isyan ama olmadı.
Sinem D.: Yavaş yavaş büyüyüp kendi liderlerini çıkaracak bence. Temsil edilmeyen her şeyin temsil edileceği bir zaman gelecek.
İrem K.: Bir şeyler olacak çünkü aslında toplumun büyük kısmı, bize ideal diye sunulan bedende değil. Biz ‘normal dışı’ kabul edilen bedenler olarak çok kalabalığız.
Berrak T.: Bana en sık gelen eleştirilerden biri, bu hareketin sağlıksızlığa teşvik ettiği, obeziteyi övdüğü. Bunu söyleyen, engellilere de saygı göstermiyor demektir. Ya da morbid obezler daha az mı değerli? Zorbalık yaparak mı onu daha sağlıklı hale getireceksin? Özdeğerin bir beden skalası yok.
Sinem D.: Kilo vermek başarı olarak görülüyor. Öte yandan, bu hareketin ‘şişmanız ama okeyiz’e indirgenmesini de yanlış buluyorum.
Aybala A.: İnsan sayısı kadar ideal beden sayısı var. Bu ‘önce-sonra’ fotoğrafları var ya, eskiyi kötüleyen. Neden? O da sensin! Bu halinle mutluysan ne güzel ama öyle iyiysen öyle de kalabilirsin. Bedenlerimiz, ruhlarımızın kıyafeti. “Bu bedendeyim, senin bunu onaylaman önemli değil” diyebilmeliyiz.
Habrin tamamı için tıklayın