Cumhuriyet yazarı Tayfun Atay, TV8'de yayınlanan O Ses Türkiye yarışmasının bu seneki şampiyonu Dodan Özer ile ilgili olarak "Alevi deyişlerinin yasaklanıp sakınıldığı 'radyo günleri'nden, o deyişlerin kendilerini çatır çatır herkese kabul ettirdiği, kitleleri coşturduğu 'ekranlı günler'e vardık. Bunda emeği büyük olan isimlerden biri de hiç kuşkusuz Ali Ekber Çiçek" dedi.
"Çiçek, 5 yaşında ilk sazı cemde eline alıp parmakları perdelere tam ulaşamazken bağlama çalmaya başladığında Alevilik ancak kulaktan kulağa fısıldanan bir kültürdü" ifadesini kullanan Atay, sözlerine şöyle devam etti: "O, bu kültürü şimdi tele-dijital seyir dünyamızda 'prime-time' rekortmeni bir şov programının şahika (final) noktasında çağıl çağıl akan bir noktaya taşıdı. Zaten bu yüzden boşuna dememişler: Bir memleketin türkülerini yakanlar, kanunlarını yapanlardan daha güçlüdürler"
Tayfun Atay'ın "‘O Ses', Ali Ekber Çiçek’tir!" başlığıyla yayımlanan (22 Mart 2017) yazısı şöyle:
“O Ses Türkiye-2017”nin finali, Dodan Özer’in şampiyonluğu ile noktalandı. Böylece 6 yıldır bir türlü üstesinden gelinememiş “sorun” da çözülmüş oldu! Bu, Hadise’nin takımından bir yarışmacının nihayet şampiyonluk ipini göğüslemesi… Kendi takımından üç isimle 6 kişinin yarıştığı finale çıkan Hadise, (Athena) Gökhan ve Hakan kardeşlerin takımından Resul Aydemir’le birlikte son ikiye kalan yarışmacısı Dodan’la sevinen isim oldu. Böylece de şeytanın bacağını kırdı!.. Bunlar Acun Ilıcalı “realite-yarışma”sının bu yılki finali üzerine popüler-magazinel medyaya haber olarak yansıyan ana başlıklar.
Ama finale dair bir başka nokta var ki esas o ilgimi çekti benim; daha doğrusu “çarptı” beni… Dodan bize, “Haydar Haydar//Haydar Haydar//Haydar Haydar//Haydar, Dost” diye seslenerek; böylece etkilediği insanlardan aldığı oylarla bu başarıyı yakaladı. Yahu, bu muhteşem türkünün şampiyonluk çorbasında hiç mi tuzu yoktur da onu bir gıdım zikretmezsiniz, bre hayırsızlar!.. Telafi edelim bu ayıbı!..
***
Alevi-Bektaşi kültürünün, sanatının, müziğinin en önemli köşe taşlarından biri olan bu eseri (“Haydar Haydar – On Dört Bin Yıl Gezdim”) Âşık Sıdkî Baba üzerinden, coğrafyamızın yakın dönem unutulmaz ozan ve saz ustası Ali Ekber Çiçek’e borçluyuz. Soyu Hacı Bektaş-ı Velî’nin Anadolu’ya geldikten sonra intisap ettiği Vefâîlik tarikatının bu topraklardaki öncü ismi Dede Ğarkın’a (13. yüzyıl) kadar dayandırılan ve asıl adı Zeynel Abidin olan Sıdkî Baba (1865-1925), önceleri “Pervane” mahlaslı deyişler okuyan bir âşıktır. Doğum yeri Tarsus’un Yenice köyünden Sulucakaraöyük’teki Hacı Bektaş dergâhına 12 yaşında yol tutar. Yeni mahlası “Sıdkî”yi de dergâhın postnişini Cemaleddin Efendi, kendisine uzun yıllar süren içten bağlılığı sonucu vermiştir ona...
Dodan’ı O Ses Türkiye’de şampiyonlukla buluşturan eser, işte tam da o günlerde Sıdkî’nin kalbinden dökülen dizelerden çıkmıştır: “On dört yıl dolandım Pervane’likte//Sıdkı ismin buldum divanelikte//Sundular aşk meyin mestanelikte//Kırkların Cem’inde dar’a düş oldum.”
***
Sıdkî Baba’nın bu şiirini derleyip düzenleyip sazı ve sesi eşliğinde kelimenin tam anlamıyla “patlatan” ise Ali Ekber Çiçek’tir. Erzurum’un Ulalar köyünde yoksul bir Alevi çocuğu olarak başladığı hayatını (1935) 400’ün üzerinde derleme türküyle, muhteşem sesiyle ve emsalsiz saz çalımıyla taçlandırmış bu büyük sanatçıyı 2006’da kaybettik. En son, 12 Eylül (1980) öncesinin kanlı ortamında kör kurşunlara kurban gitmiş aydınlık yazar Ümit Kaftancıoğlu anısına bir etkinlikte mikrofon karşısına çıktı o… Fakat onun ilk mikrofon karşısına çıkışı, konumuz açısından çok daha anlamlıdır. Hayatımızın henüz televizyonla doldurulmadığı zamanların bir efsanesi olan “Yurttan Sesler” programının kurucu ve yöneticisi Muzaffer Sarısözen tarafından daha çocuk yaşta koroya alınan Ali Ekber Çiçek, 12 yaşında radyodan ilk Alevi deyişi (“Benden Selâm Söyle O Güzel Şaha”) okuyan sestir. Çiçek gibi Alevi olan, dönemin en meşhur halk müziği sanatçısı Hacı Taşan, bu durum karşısında Sarısözen’e, “Bu deyişleri bana niye okutmuyorsun” diye sitem ettiğinde şu cevabı alır: “Sana okutsam Alevi-Sünni ayrımı yapıyorsun derler. Ama bu çocuk [Ali Ekber] köyde ne öğrendiyse onu çaldırıyoruz diyeceğim” (Ersin Kalkan, “Sazımı elime aldığımda bütün dünyayla yekvücut olurum”, Ali Ekber Çiçek söyleşisi, Hürriyet, 17 Eylül 2005).
***
Nereden nereye! Alevi deyişlerinin yasaklanıp sakınıldığı “radyo günleri”nden, o deyişlerin kendilerini çatır çatır herkese kabul ettirdiği, kitleleri coşturduğu “ekranlı günler”e vardık. Bunda emeği büyük olan isimlerden biri de hiç kuşkusuz Ali Ekber Çiçek… Çiçek, 5 yaşında ilk sazı cemde eline alıp parmakları perdelere tam ulaşamazken bağlama çalmaya başladığında Alevilik ancak kulaktan kulağa fısıldanan bir kültürdü. O, bu kültürü şimdi tele-dijital seyir dünyamızda “prime-time” rekortmeni bir şov programının şahika (final) noktasında çağıl çağıl akan bir noktaya taşıdı. Zaten bu yüzden boşuna dememişler: Bir memleketin türkülerini yakanlar, kanunlarını yapanlardan daha güçlüdürler!..