O zaman gel ve kucağıma otur

O zaman gel ve kucağıma otur

T24- Reha Erus, Julia Roberts ile söyleşi yaptı. Roberts, oturacak yer bulamayan Erus'a "Gel kucağıma otur" dedi.Karşımda Hollywood’un en pahalı yıldızı Julia Roberts oturuyor.

Az sonra CNN Türk için 5 dakika sürecek bir röportaj yapacağız. Röportaj öncesinde “Süre tamamlanınca yanınıza gelip birlikte iki üç saniyelik bir görüntü alabilir miyiz?” diye soruyorum. Sağına  bakıyor kahve fincanları, bardaklar, su şişeleri; soluna bakıyor aydınlatma perdesi ve spotlar. “Yer yok, ama o zaman gelip kucağıma oturursun” deyip gülüyor. Röportaj bitiyor. Yüzüne bakıyorum.

“Haydi gel kucağıma otur” sözünü yineliyor. Yanına ilişiyorum, görüntü alınıyor. Öğleden sonra bu kez yuvarlak masada birkaç yabancı gazeteciyle yazılı basın için 20 dakikalık bir röportaj yapacağız. Julia Roberts geliyor, beni görüyor ve diğerlerine dönerek “Bu meslektaşınız sabah büyük bir fırsatı kaçırdı. Kucağıma oturmasını teklif ettim, oturmadı” diyor. Sonrasında keyifli bir söyleşiye başlıyoruz.

* Elizabeth Gilbert’ın “Ye, Dua et, Sev” kitabı çok ses getirdi, beyazperdeye uyarlandı ve siz de başrolü üstlendiniz. Peki rol teklifi gelmeden önce bu kitabı okumuş muydunuz?   - Piyasaya çıktığı an aldım hem de... Bir çırpıda okudum ves sonra en az iki düzine daha alıp yakın dostlarıma hediye ettim.

* “Ye, Dua et, Sev” neden beyazperdeye aktarılacak kadar başarılı bir kitap oldu sizce?

- İnsanın zaman bulup kendisini sorgulaması ve bir arayış içine girme cesareti göstermesi ilginç bir konu. Sanırım ailesi ve çocuğu olanlar için bu konular daha da önemli, çünkü hissettiklerinizi onlara da aşılayabilirsiniz.

* Sezen felsefeniz ne peki?

- Ben “Kendi sorununu kendin çöz” kültüründen geldim. Yani ailem bana bunu aşıladı. Onun için hayatımda “Kıpırda ve sil baştan yap” seçeneğini uygularım genelde...

* Siz de filmde canlandırdığınız Liz karakteri gibi boşluğa itildiniz mi hiç? Pes etme durumuna geldiniz mi?

- Evet ama onunla aynı yoğunlukta değil. Liz’inki derin bir kriz ve onun yaşadıklarını anlıyor, saygı duyuyorum. Benim de başımdan daha hafif bir kriz geçmişti. “Sleeping with the Enemy” ve “Dying Young”dan sonra beni çekecek, heyecanlandıracak bir senaryonun gelmemesi, iki yılımın işsiz ve avare geçmesine neden oldu. O dönemde ciddi bir boşluk hissettim; ta ki Alan Pakula’dan “The Pelican Brief” için teklif alıncaya kadar.

JAVIER GERÇEKTEN HARİKA BİR İNSAN

* Elizabeth Gilbert’ı şahsen tanıdınız mı?

- Kaçınılmazdı. Canlandıracağım karakter eğer yaşıyorsa mutlaka karşı karşıya gelmek gerektiğine inanırım. Çok akıllı, cesur ve kararlı bir kadın. Ama doğal olarak da karmaşık. Üstlendiğim zor rolle onu onurlandırmaya çalıştım.

* Rol arkadaşınız Javier Bardem için ne diyeceksiniz?

- Harika bir insan, olağanüstü bir oyuncu ve tam bir profesyonel.

* Yemek yemek, dua etmek ve sevmek. Üçünden hangisini tercih edersiniz?

- Sanırım biri olmadan diğerleri de olmaz. Üçünün birbiriyle bağlantısı var.

* Yemekten söz edersek, sabahın 08.00’inde işkembe yemek nasıl bir duygu?

- Sabahları tıkındığımız doğru. Hatta şükran Günü sahnesinin çekiminde sabah 07.30’da hindi yedik. Ama işkembeyi ben değil Luca Spaghetti yedi ve herkese benim de yediğimi ilan etti. şakaydı.

* İtalya’daki çekimlerde rol gereği de olsa inanılmaz yemek yiyorsunuz.

- Daha önce de İtalya’da bulundum. ıtalyan mutfağını seviyorum. Makarna, pizza çok güzel, hele dondurmalarına deliriyorum.

* Kilo aldınız mı?

- İtalya’da 6 kilo aldım ama Hindistan’da aldığım o kiloları çabucak verdim. Sıcaktan fazla yemek yiyemedik.

MADDİ DEĞERİMİ BEN BİÇMİYORUM

* Türk mutfağını tanıyormusunuz?

- Türk mutfağını bilmiyorum ama Los Angeles’ta eşim Danny Moder ile Yunan lokantalarına gidiyoruz. Sanırım iki ülke mutfakları birbirine çok benziyormuş. Gerçekten tatmak isterim.

* Evinizde bir sebze bahçeniz varmış. Yemek yapıyor musunuz?

- Ben organik beslenme hastasıyım. Bunu çocuklarım için yapıyorum. ınsanın kendi yetiştirdiği ürünler daha lezzetli ve sağlıklı oluyor. Yemek yapmayı da severim bu arada...

* Tanrıya inanıyor musunuz?

- Şöyle söyleyeyim; yukarıda bir güç var.

* Aşram’daki meditasyonlar nasıldı?

- Huzur verici...

* Hollywood’un en pahalı oyuncusu olmanın sıkıntıları var mı?

- Değeri ben biçmiyorum ki... Ben profesyonelim; senaryo gelir, okurum, sonra menajerlerim devreye girer. Bugün ben, yarın bir başkası en pahalı oyuncu olabilir. Hollywood’un kendine göre kuralları vardır ve herkes bu kurallara saygı gösterir.

EN KISA SÜREDE TÜRK YEMEKLERİNİ TADACAĞIM

* Sarışın Julia’mı yoksa kumral Julia’mı?

- Şu anki halimi seviyorum.

* “Pretty Woman”dan bu yana mesleğinizdeki en kökten değişiklik?

- O zamanlar çok gençtim, zamanla olgunlaştım. Daha doğrusu “Erin Brockovich”le kendimi aştım.

* Oscar kazandığınızda attığınız çığlıkları anımsıyor musunuz?

- Ödül anonsundan sonraki hiçbir şeyi hatırlamıyordum. Ertesi gün kendimi ekranda görünce “Aman Tanrım, bu ben miyim?” diyerek tekrar çığlık attım.

* Gelecek için hayalleriniz?

- Bence yenilik aramaktansa elindekileri iyi kullanmak, onları beslemek ve geliştirmek çok daha sağlıklı. Çok şükür mutlu bir ailem, çocuklarım var. Dostlarımla dayanışmam harika... Başka ne isterim ki?

* Son söz?

- Türk yemeklerini en kısa zamanda tadacağım. Bu da benim sözüm.

ÇOK SERT BİR ANNEYİM

* Filmde “Çocuk yapmak surata dövme yapmak gibidir” deniyor.

- Çocuk sahibi olmak şaka değil, ciddi bir karar. Çocuklar annelerini 24 saat bağlayıp meşgul edebiliyorlar. Dolayısıyla çok doğru bir söz.

* Sizin de üç çocuğunuz var. Nasıl bir annesiniz peki?

- Çok sert ve katı... Ama inanın abartmam. Eninde sonunda onların çocuk olduğunu algılar ve buna göre davranmaya çalışırım.