ABD Başkanı Barack Obama, Suriye'de yaşananlar konusunda "Kimse yanılmasın Esad rejiminin sonu er ya da geç gelecek ve Suriye halkı kendi kaderine karar verme imkanına sahip olacak. Biz de Türkiye ve uluslararası camia ile birlikte bu gelecek uğruna çaba sarf etmeye devam edeceğiz" dedi. İran'ın nükleer faaliyetlerine de değinen Obama, "Türk şirketleri İran’la iş olanaklarından vazgeçiyor. Türk halkı, dünyadaki herkes gibi, daha yüksek enerji ücretleri ödüyor. Ancak açık olan bir şey var ki nükleer silahı olan bir İran’ın bedeli çok daha ağır olur" ifadelerini kullandı.
Milliyet Gazetesi'nin Washington Temsilcisi Pınar Ersoy'a röportaj veren Obama, Suriye ve İran'a önemli mesajlar verdi. Esed'in er ya da geç gideceğini İran'ın ise nükleer silah bulundurması hâlinde ağır bedel ödeyeceklerini söylerken, kendisine gönderilen bazı sorulara ise cevap vermedi.
Başbakan'ın dile getirdiği Türkiye'nin "Şanghay Beşlisi"ne katılması düşüncesi, 1915 olaylarının 100. yıldönümünde, "Ermeni Soykırımı"nın tanıyan bir kararı desteklemeyi planlayıp planlamadığı, İsrail'in Filistin politikasının ABD-Türkiye ilişkilerini etkilemediği iddialarına ve Kürt petrolünün dünyaya Türkiye üzerinden dağıtılması'na yönelik düşüncelerine yönelik sorulan sorulara cevap vermeyen Obama'nın, Milliyet'e verdiği röportaj şöyle:
Ankara’daki ABD Büyükelçiliği’ne yapılan saldırıyı DHKP-C üstlendi. Saldırının gerekçeleri arasında Kürecik radar üssü, Patriot bataryaları, ABD’nin Suriye politikası ve Türk hükümetinin ABD ile iyi ilişkilerini saydılar. Bu saldırı hakkındaki düşünceleriniz nedir?
Ankara’daki büyükelçilik binamıza yapılan saldırı, hiçbir şekilde haklı görülemeyecek insafsız bir terör eylemiydi. Her iki ülke için de bir trajediydi. Kalbimiz Türkleri ve Amerikalıları korumak için hayatını kaybeden Mustafa Akarsu’nun ailesiyle... Türk yetkililerin hızlı müdahalesine minnettarız, hükümetlerimiz arasındaki işbirliği de kusursuz oldu. Yakın şekilde koordine olmaya ve failleri adalet karşısına getirmek için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz.
Bu korkunç saldırı için sorumluluğu üstlenen örgüt, Türkiye ve ABD arasındaki, sizin de belirttiğiniz gibi, iyi ilişkileri koparmayı amaçlıyor. Ama şimdiden açıkça ortada ki başarısız oldular. Aksine bu olay insanlarımızı birbirine daha da yakınlaştırdı. Mustafa Akarsu’nun fedakarlığı, Türk ve Amerikalıların her gün ortak güvenlik ve refahımızı artırmak için nasıl yan yana çalıştığının hatırlatıcısı. Ve biz taziyelerini ileten, ittifakımıza desteklerini tekrar teyit eden tüm Türk liderlere ve vatandaşlara müteşekkiriz.
Başkan olarak yaptığım ilk deniz aşırı seyahatte Türkiye’de de söylediğim gibi, Türkiye kritik bir müttefik ve ABD’nin stratejik partneri. NATO müttefikleri olarak 60 yıldan uzun süredir yan yana durduk ve bu ülkelerimiz için daha fazla güvenlik ve refah anlamına geldi. Türk-Amerikan ilişkileri küresel ekonomi, Afganistan, Suriye ve İran da dahil çeşitli zor konular karşısında kritik önemde oldu. Birlikte durduğumuz için daha güçlü ve güvendeyiz.
Geçtiğimiz dört yıl içinde ortaklığımızı, ticareti artırarak, girişimciliği destekleyerek ve halklarımız arasındaki bağları güçlendirerek genişlettiğimiz için çok memnunum. Mesela, geçen yıl Amerikan üniversitelerine gelen Türk öğrencilerin sayısı diğer Avrupa ülkelerinin herhangi birinden daha fazla oldu. Ayrıca Türkiye’de daha önce hiç olmadığı kadar çok Amerikalı öğrenci yaşıyor. Türkiye’ye yaptığım ziyaretin en unutulmaz anlarından biri ülkenizin geleceğini şekillendirecek Türk öğrencilerle konuşma fırsatıydı. Onların yeteneğini ve iyimserliğini gördükten sonra ikna oldum ki ülkelerimizin ileriki yıllarda birlikte başarabileceği daha çok şeyler var.
Türkiye’de Patriot bataryaları ile ilgili ciddi bir tartışma var. Bazı kişiler bunların Türkiye yerine İncirlik Üssü’nü, Kürecik’i ya da İsrail’i korumak için yerleştirildiğini savunuyor. Patriot bataryaları kimi koruyor?
Bu konuda çok net olmak istiyorum: NATO ve ABD’nin, Türkiye’yi balistik füzelerden korumaya yardımcı olmak için Patriot füzelerini konuşlandırmasını Türkiye talep etti. Bir başka deyişle, bu, Türk topraklarını ve Türk halkını korumak için tasarlanmış bir NATO konuşlandırması. ABD, İttifak’ımızın (NATO) Türkiye’nin güvenliğine olan bağlılığının bir kanıtı olan bu projeye Almanya ve Hollanda’yla birlikte katılmaktan gurur duyuyor.
Bu vesileyle Türk halkına, bu konuşlandırmanın bir parçası olan personelimize gösterdikleri nazik ev sahipliği için bizzat teşekkür etmek istiyorum. Evlerinden çok uzakta olan bu Amerikalılar, benim de Ankara ve İstanbul’da bizzat hissettiğim, Türkiye’nin meşhur sıcaklığını ve ev sahipliğini yaşıyor. Bu son işbirliğinin, ülkelerimizi müttefik ve dost olarak bir arada tutan dayanıklı bağların bir örneği olduğuna inanıyorum.
Başbakan’ı iyi bir dost ve küresel konularda harika bir partner olarak görüyorum, hem kendisinin hem Cumhurbaşkanı Gül’ün sergilediği liderliği takdir ediyorum.
Başbakan Erdoğan kasımda gazetecilere sizinle yaptığı bir telefon görüşmesi sırasında Washington’ı ziyaret etmek istediğini ilettiğini söylemişti. Planlanan toplantının önemli gündem maddeleri nedir?
Başbakan Erdoğan ile buluşma fırsatını her zaman takdir ediyorum. G-20 toplantıları, Nükleer Güvenlik Zirveleri gibi uluslararası ortamlarda birçok kez partner olarak birlikte çalıştık, birçok ikili toplantı yaptık. Başbakan’ı iyi bir dost ve küresel konularda harika bir partner olarak görüyorum, hem kendisinin hem Cumhurbaşkanı Gül’ün sergilediği liderliği takdir ediyorum. Bence, arkadaş olarak, birlikte karşılaştığımız zorluklarla ilgili dürüstçe konuşabildiğimiz bir ilişki geliştirdik, bu konuşmalar bazen zor olsa bile... Hiçbir iki ülke her konuda aynı görüşte değildir, Türkiye ve ABD de istisna değil. Ancak bu zorlukların bile bizi bir araya getiriyor olması ortak çıkarlarımız, ortak değerlerimiz ve ülkelerimiz arasındaki güçlü bağın bir kanıtı. Yani dostum Başbakan Erdoğan’ı tekrar görmeyi dört gözle bekliyorum. Ekibimin buluşabileceğimiz bir zaman ayarlamak için yoğun çaba sarf ettiğini biliyorum, eminim yakında bir fırsat bulacağız. (Buluştuğumuzda) küresel liderler olarak ilgilenmemiz gereken ortak zorlukları çözmek adına birlikte çalışmak için bir imkân daha doğmuş olacak.
Avrupa Konseyi’nin yeni yayınladığı bir raporda Türk yargısındaki eksikliklerin insan haklarından faydalanma imkânlarını olumsuz etkilediği ifade edildi. Raporda, uzun süreli alıkoyma, gazeteci ve aktivistlerin tutuklanması ve yargının yürütmeden bağımsızlığıyla ilgili belirsizliklerin devam ettiği kaydedildi. Bazı analistler ABD’nin yakın müttefiki ve Arap Baharı’nın model ülkeleri arasında sayılan Türkiye’de ciddi bir demokrasi açığı olduğunu savunuyor. Siz bu endişeleri Başbakan Erdoğan’la hiç paylaştınız mı?
ABD, benim Başbakan Erdoğan ile yaptığım sohbetlerde de dahil olmak üzere, bir konuda çok açık oldu: Modern Türkiye, hukuk devleti ilkeleri ve iyi yönetimden yana taraf olarak, tüm vatandaşlarının temel haklarını koruyarak standartları belirleme imkânına sahip. Sultanahmet Camii ve Ayasofya’ya yaptığım ziyaretlerde Türkiye’nin çok çeşitli ve farklı etnik gruplardan oluşan toplumsal mirasına tanıklık ettim. Ve tarih gösteriyor ki evrensel hakları ve özgürlükleri koruyan ülkeler sonuçta daha başarılı, istikrarlı ve müreffeh oluyorlar. Özellikle şimdi, Arap Baharı sırasında, bölgede birçok insan kendi kurumlarında reform ve modernizasyon arayışı içerisindeyken Türkiye’yi izliyor.
AK Parti çok uzun süredir reformu destekliyor ve biz de hükümetin evrensel özgürlükleri ilerletme çabasını destekliyoruz, buna ifade özgürlüğü de dahil. Mevcut liderler, muhalefet partileri ve vatandaşlar ilerleme kaydetmek için sorumluluğu paylaşmalı. Türkiye halkının bu sürece katkıda bulunmak için reformlara ilgilerini açıkça ortaya koymaya devam etmelerini teşvik ediyorum. Türk liderleri insanların çıkarlarına hizmet eden reformları ilerletmeye ve demokratik kurumları güçlendirmeye teşvik ediyorum. Ve basını ülkenizin karşı karşıya kaldığı seçimlerle ilgili sağlıklı bir kamusal diyalog sürdürmeye teşvik ediyorum. Türkiye için demokrasiyi ve insan haklarına saygıyı güçlendirmek, reform yapmanın dünya sahnesinde ilerlemeyi nasıl sağladığını göstermek için bir fırsat.
2011 yılında Libya operasyonunu savunurken şöyle demiştiniz: “Bazı uluslar başka ülkelerdeki mezalime sırtını dönebilir. ABD farklıdır. Ben başkan olarak harekete geçmek için katliam fotoğraflarını ve toplu mezarları beklemeyi reddettim.”
Daha önce yaptığınız bu açıklamanın ışığında, ABD, 60 bin kişinin öldüğü, kimyasal silah dedikodularının başladığı Suriye’ye müdahale edecek mi?
Suriye’de yaşananlar tam bir trajedi. Esad ve rejiminin Suriye halkına uyguladığı korkunç şiddet yalnızca haklarını aradıkları için öldürülen ya da işkence edilen masum erkekler, kadınlar ve çocuklar; yerle bir edilen mahalleler ve topluluklar, evlerinden edilen sayısız insan - dehşet verici. Bu yüzden Esad ve rejimi tüm meşruiyetini kaybetti, bu yüzden Esad’ın gitmesi gerekiyor.
ABD, Suriye halkının yaşadığı acıları kesinlikle görmezlikten gelmiyor. Tam aksine ben Ağustos 2011’de Esad’ın görevi bırakması ve Suriye halkının kendi geleceğini belirlemesi gerektiğini söylediğimde çok net bir pozisyon aldım. Başbakan Erdoğan da aynı dönemde aynı noktayı vurguladı.
ABD o zamandan beri Türkiye ve diğer müttefikleriyle yakın çalışarak - Esad rejiminin sonu ve barışçıl, kapsayıcı, demokratik bir Suriye’ye geçiş için çalışan uluslararası gayrete liderlik ediyor. Esad rejimini politik olarak izole etmek için uğraştık. Rejimi finansal olarak aç bırakmak için yaptırımlar uyguladık. Suriye halkının meşru temsilcisi olarak gördüğümüz Suriye Muhalefet Konseyi’ni desteklemek için çabaladık. Zulüm yapanların hesap vermesi için çağrıda bulunduk.
Aynı zamanda Suriye halkına insani yardım sağlamak için Türkiye ve diğer ülkelerle birlikte çalıştık. Yakın zamanda Suriye’deki insanlar ve şiddetten kaçanlar için 155 milyon dolarlık Amerikan yardımı -ilaç, battaniye, giysi ve gıda- açıkladım. Bağışlarımız Birleşmiş Milletler yardım fonlarına, Suriye’deki sivil toplum kuruluşlarına ve Türkiye dahil komşu ülkelerdeki Suriyelilere hizmet veren kuruluşlara gidiyor. Bu, Amerika’nın Suriye halkına verdiği toplam yardım miktarını 365 milyon dolara çıkarıyor. Biz tüm ülkeleri BM’nin son insani yardım çağrısına katkıda bulunmaya çağırıyoruz.
Tüm bu adımları Türk hükümeti ile yakın koordinasyon içinde attık. Ben Başbakan Erdoğan ve Türk hükümetine, Suriye’de şiddeti bitirme ve politik geçiş sürecine başlama yönündeki çabalara liderlik ettikleri için takdirlerimi sunmak istiyorum. Özellikle Türkiye halkını, şiddetten kaçan ve Türkiye’de mülteci kamplarına sığınan 170 binden fazla Suriyeliye ev sahipliği yaparken gösterdikleri inanılmaz cömertlik için alkışlıyorum.
Bu çabalar, ıstıraplı komşusuna yardım etmek isteyen Türk halkının büyük kalbini ve Türkiye ile Suriye halkının güçlü dostluğunu gösteriyor. Ayrıca Türkiye’nin bölgede lider olarak rolüne de işaret ediyor. Bunun Türkiye’ye çok ağır bir maliyet getirdiğinin farkındayım, bu yüzden mültecilerin bakımına yardımcı olmak için insani yardım sunuyoruz.
Önümüzdeki günlerin Suriye halkı ve bölge için çok zor olmaya devam edeceğinin farkındayız. Ancak Esad rejiminin zayıflamaya ve toprak kaybetmeye devam ettiğini de biliyoruz. Rejim taraf değiştiren askerler nedeniyle hasar görmeye devam ederken muhalefet güçleniyor. Kimse yanılmasın- Esad rejiminin sonu er ya da geç gelecek ve Suriye halkı kendi kaderine karar verme imkânına sahip olacak. Biz de Türkiye ve uluslararası camia ile birlikte bu gelecek uğruna çaba sarf etmeye devam edeceğiz.
Dünya gergin bir şekilde Tahran’la diplomatik çözüme ulaşılmasını bekliyor. Sizce Türkiye, Ortadoğu’da savaşı engellemek için ABD ve İran arasında bir rol oynayabilir mi?
İlk başkan olduğumda İran liderlerine bir seçenek sundum. Uluslararası sorumluluklarını yerine getirerek İran’ı -ABD ile daha iyi ilişkiler de dahil olacak şekilde- küresel camiaya tekrar entegre edebilir ya da sorumluluklarını hiçe saymaya devam ederek daha fazla baskı, yaptırım ve izolasyonla karşı karşıya kalmayı seçebilirlerdi. Tahran maalesef her seferinde meydan okuma yolunu seçerek İran halkını daha da fazla zorluk yaşamaya mecbur bıraktı.
İran’ın nükleer programı büyük bir endişe kaynağı olmaya devam ediyor. Nükleer silahı olan bir İran, Türkiye dahil tüm komşularına ve dünyaya kabul edilemez ve ciddi bir tehdit olur. Bu yüzden defalarca ABD’nin İran’ın nükleer silah sahibi olmasına izin vermeyeceğini açıkça ortaya koydum.
P5+1 ortaklarımızla birlikte, bu meseleyi barışçıl bir şekilde, diplomasi yoluyla çözmek istiyoruz. İran’ın liderleri ne yapmaları gerektiğini biliyor: Nükleer sorumlulukları yerine getirmeleri ve uluslararası camiayı nükleer programlarının barışçıl yöntemler için olduğuna ikna etmeleri gerekiyor. Eğer bunu yaparlarsa İran için küresel camiaya tekrar katılma ve diğer ülkelerle daha fazla ticaret ve bağlantının getirdiği avantajlar ve ilerlemeden faydalanma imkânı doğuyor. Eğer yapmazlarsa İran üzerindeki benzeri görülmemiş baskı yalnızca daha da artacak.
Bu zorlukla mücadele etmek, devam eden bir uluslararası dayanışma gerektiriyor. İran’a yaptırımlar ve ekonomik baskının Türkiye dahil bazı ülkelere maliyeti olduğunun farkındayım. Türk şirketleri İran’la iş olanaklarından vazgeçiyor. Türk halkı, dünyadaki herkes gibi, daha yüksek enerji ücretleri ödüyor. Ancak açık olan bir şey var ki, nükleer silahı olan bir İran’ın bedeli çok daha ağır olur ve bu bedeller özellikle İran’ın Türkiye gibi komşuları için çok daha tehlikeli bir bölgede ölçülür.
Beyaz Saray’la röportaj anlaşmamız şöyleydi: Başkan Obama bizim yolladığımız 10 sorudan 5-10 tanesine yanıt verecekti. Yani istediği sorulara yanıt vermeme hakkı saklıydı. Nitekim ABD Büyükelçiliği’ne yapılan saldırının ardından eklediğimiz soruyla birlikte Beyaz Saray’a gönderdiğimiz 11 sorudan yalnızca 7 tanesine yanıt geldi. Obama’nın yanıt vermemeyi tercih ettiği sorular ise en az cevap verdikleri kadar çok şey anlatıyordu. İşte o sorular:
- Ankara’nın Kuzey Irak yönetimi ile ekonomik ve politik bağları sağlamlaşırken Bağdat yönetimi ile ilişkileri gittikçe zayıflıyor. Bu yeni tablo ve Kürt petrolünün dünyaya Türkiye üzerinden dağıtılması üzerine düşünceleriniz neler?
- Türkiye ve ABD’nin, İsrail’in kasım ayında Gazze’ye düzenlediği Savunma Sütunu Operasyonu konusunda temel görüş ayrılıkları vardı. Başbakan Erdoğan İsrail’i terör devleti olmakla suçlarken siz operasyonu nefsi müdafaa olarak savundunuz. Bu fikir ayrılığı Türk-ABD ilişkilerinde hasara neden oldu mu?
- Başbakan Erdoğan bir TV röportajında, Türkiye’nin AB’ye alternatif olarak Şanghay Beşlisi’ne katılmayı değerlendirdiğini söyledi. Bu Türkiye için, özellikle ABD ile ilişkileri açısından bakıldığında gerçekleştirile-bilir bir seçenek mi?
- 1915 olaylarının 100’üncü yıldönümü yaklaşıyor. Ermeni Soykırımı’nı tanıyan bir kararı desteklemeyi ya da 2008 seçim kampanyanızda söz verdiğiniz gibi soykırımı tanımayı planlıyor musunuz?