Öcalan: Asker bana 'savaşı tırmandır' dedi

Öcalan: Asker bana 'savaşı tırmandır' dedi

T24 - Abdullah Öcalan, İmralı günlerini anlatan kitapta, 2000’de kendisiyle görüşen komutanların, “dikkate alınmak için” savaşı tırmandırmasını önerdiklerini açıkladı.

"Bu kitap okunduğu vakit birçok yerleşik kanaat sarsılacak, muhtemelen yerle bir olacak.”

Bu cümle, Öcalan’ın İmralı Günleri isimli kitabın önsözünü kaleme alan Cengiz Çandar’a ait. Gazeteci Cengiz Kapmaz’ın yazdığı kitabı, bundan daha iyi bir söz özetleyemezdi. İthaki Yayınları’ndan çıkan kitap, bugün okurla buluşacak. Cengiz Kapmaz, kamuoyunda İmralı’yı en yakından takip eden gazeteci olarak tanınıyor. Kitap, Öcalan’ın İmralı Adası’na götürüldüğü andan, 2009’un sonuna kadar olan süreçteki bilinmeyenleri günışığına çıkarıyor. Kapmaz kitabını, beş bin sayfalık Öcalan savunması ve tarafların karşılıklı olarak AİHM’e aktardıkları 1500 sayfalık belgelere dayandırarak yazmış. Bu belgelerdeki çok önemli bilgilerden biri de İmralı’yı ziyaret eden bir komutanın, devlet ile diyalog eksikliğinden yakınan Öcalan’a söyledikleri. Komutan Öcalan’a dikkate alınmak için savaşı tırmandırmasını öneriyor: “Düşük yoğunluklu savaşla sizi kimse dikkate almaz, daha ciddi savaş verin, sizi dikkate almak zorunda kalırlar.”

Bu diyaloglar 2000’in başında geçmiş. Öcalan ise bu olayı 8 Temmuz 2009’da “Burada bunları da yaşadım” diyerek açıklamış. BenÖcalan’ın İmralı Günleri ’ndeki o ilgili bölümü, kitapta yer aldığı şekliyle (yazarının dilinden), eksiksiz olarak aktarıyorum: “2009 yılının mayıs ayının sonuna doğru ‘yol haritası hazırlayacağım’ açıklamasının ardından gözler Öcalan’a ve Öcalan’ın hazırlayacağı yol haritasına çevrildi. Ancak beklentilerin alabildiğine yükseldiği o günlerde Öcalan’da umut değil umutsuzluk vardı. ‘Ben şimdi sürece ilişkin değerlendirmelerde bulunacağım. Bunlar önemli, hükümetin çözüm planı yok. Bunların siyasi cesareti yok. Hükümet tasfiyeyi planlıyor. Siyasi ciddiyeti yok. Başbuğ silah bıraksınlar diyor, nasıl olacak bu? Silah bırakmak demek barış demektir, müzakere demektir. Herkes sorumlu davranmalıdır. Öyle benim infaz şartlarımı değiştirmekle, bir iki bina yapıp beş altı kişi getirmekle olmaz. Bu sorunun çözümüne katkı sunabilmem için önümün açılması lazım. İşimin kolaylaştırılması lazım. Biz altı yüz yıllık sorunu çözeceğiz. Bu ciddi bir iştir. Benim katkım alınacaksa benim önüm açılmalıdır.” (3 Haziran 2009)

 Kandil röportajı sansürlendi

“Öcalan’ın bu söylemlerinden sonra İmralı’da gerginliğe neden olan uygulamalar baş gösterdi. Gazeteler 45 gün sonra ve sansürlenerek veriliyordu. Sansürlenerek verilen gazeteler arasında Kürt sorununa cesur ve samimi yaklaşımlarıyla dikkat çeken ünlü gazeteci Hasan Cemal’in KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan’la gerçekleştirdiği röportaj da vardı: ‘Aslında o röportajın tamamını kestiler, hiçbirini tam okuyamadım. Aslında son dönemde Kürtlerle ilgili haberlerin tümünü dergi ve gazetelerden keserek veriyorlar, benim hiçbir şeyi öğrenmemi istemiyorlar ama benim anlam gücüm yüksektir. Bizimle ilgili her şeyi kesiyorlar oysa tam olarak verilmesi gerekir. Ben, vermemekle ne demek istediklerini biliyorum ve anlıyorum.” (24 Haziran 2009) 

Savaşı tırmandırın

“Öcalan, İmralı’da tansiyonun giderek tırmandığı o günlerde 2000 tarihinde İmralı’da yaşadığı bir olayı ‘Burada işte bunları yaşadım’ sözleriyle anlattı: ‘2000’in başında burada sorguya katılan yetkililer gelmişti. Bazıları komutandı, yetkili olarak konuştu. Bana; ‘siz güçlerinizi sınır dışına çektiniz, tek taraflı adım attınız, bundan sonra da tek taraflı adım atacaksınız. Ancak ordu, devlet sizi dikkate almaz’ diyordu. Ben, devletin politikasını sordum. Onlar da ‘devlet bu düşük yoğunluklu savaşla sizi dikkate almaz, savaşı tırmandırın, daha ciddi bir savaş verin o zaman dikkate alınırsınız, sizi dikkate almak zorunda kalırlar’ diyordu. Kelimesi kelimesine böyle değildi ama öz itibariyle böyle söylemek istiyorlardı. Yani savaşı orta yoğunluktaki bir düzeye çekmemiz halinde devletin bizi dikkate almak zorunda kalacağını belirtiyordu. Tabii ben savaşı tırmandırmadım. Bunu çekindiğim ya da korktuğum için de böyle yapmadım, samimiydim, sorunun böyle çözüleceğine inanıyordum.” (8 Temmuz 2009)

Soruşturma gerektiren iddialar

Bu satırları okuyunca aklıma ilk olarak bu komutanın kim olduğu sorusu takıldı. Kısa bir araştırma yaptım. İmralı Adası, 15. Kolordu Komutanlığı’na bağlı. Daha önce (2008) kamuoyunun da yakından tanıdığı bazı komutanların adları, İmralı’da Öcalan’la yaptıkları tartışmalı görüşmelerle gündeme gelmiş. Ama ben herhangi bir isme yer vermeyi doğru bulmadım.

Ancak, bu kitaptaki iddialar hakkında soruşturma açılmasının gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’ye getirildikten sonra “silahlı mücadele döneminin bittiğini” ilan ederek, silahlı güçlerine sınırların dışına çıkma talimatı veren Öcalan’ın, daha sonra neden tekrar savaşa yönelmek zorunda kaldığının ortaya çıkması, anlaşılması gerekiyor.

Spekülasyona ve komplo teorilerine geçit vermemek için böyle bir soruşturmaya ihtiyaç var.

Bu soruşturma, kamuoyuna önyargılarından arınma ve yanlış kanaatlerini düzeltme şansı tanır.

Belki bildiğimiz her şey yanlıştır.

Söylediğim gibi; gerçeklerin anlaşılması için böyle bir soruşturma yürütülmesine ihtiyaç var.

Meclis mi yoksa yetkili Cumhuriyet Savcıları mı üstlenir bu görevi, bilemiyorum.

Soruşturmayı yürüten komisyon, İmralı’ya giden asker-sivil ziyaretçilerin listesini araştırır; Öcalan’ın ifadesine başvurur, sorumlu askerlerle konuşur, ismi tesbit edilen komutanları sorgular...

Velhasıl; bu kitap, yeni bir gürültü koparacağa benziyor.