T24- Abdullah Öcalan, 13 asker ve 7 PKK'lının hayatıı kaybettiği Silvan çatışmasının ardından ilk kez konuştu. Avukatlarıyla görüşen Öcalan, "silahların susturulması için bize gerekli olanaklar tanınmazsa ne yazık ki bu çatışmalar devam eder” dedi. “Yarın bunun on katı gelişebilir. Kayıplar, eskisi gibi sadece kırsalda değil, şehirlerde de olabilir" diyen Öcalan, "Erdoğan, 'Biz bu işin silahlarla çözülmeyeceğine inanıyoruz. Bu meseleyi demokratik anayasal yöntemlerle çözeceğiz' çağrısı yaparsa, bir haftada hallederiz" dedi.Öcalan, BDP'nin Meclis boykotu için de çözüm yolu önerdi. “Tutuklu vekillerin durumu bir demokrasi sorunudur, çözümü de politiktir. Biz bu sorunu anayasa ve yasaları birlikte değiştirerek çözeceğiz” ifadesinin yer aldığı ortak bir mubakatla BDP'nin Meclis'e girebileceğini belirten Öcalan, KCK davası kapsamında tutuklanan Hatip Dicle durumu için de "ileride Diyarbakır'da bir ara seçimle çözüme kavuşturulabilir" dedi. DTK'nın özeklik ilanı için "2005 yılında ilan edilmişti" diyen Öcalan, "önemli olan pratikleştirilmelidir" yorumunu yaptı ve Blok üyelerine "Türkiye 20-25 bölgeye ayırılabilir ve yerelden örgütlenilebilir" çağrısında bulundu. Ayrıca, Öcalan, Blok üyelerini şimdiye kadar çalışmaya başlamamakla eleştirdi. "Nefesim tükendi" diyen Öcalan, sorumluluk almadıkları gerekçesiyle Blok üyelerine, "Benim yazdıklarımı okumuyorlar mı? Burada anlata anlata dilimde tüy bitti, kulaklarım patladı" diyerek yüklendi. PKK'ya yakınlığıyla bilinen Fırat Haber Ajansı'nda yayımlanan (20 temmuz 2011) haberin bir kısmı şöyle: 'Demokratik özerklik 2005'te ilan edilmişti' DTK’nın 14 Temmuz’da ilan ettiği Demokratik Özerkliği değerlendiren Öcalan, “Aslında demokratik özerklik 2005'te ilan edilmişti. Önemli olan pratik uygulamasını yapmaktır. İlandan ziyade pratikleşmesi önemlidir. Pratikleşmedikten sonra ilan çok da anlamlı değil. Artık pratikleştirme yönünde çalışmalarını yoğunlaştırabilirler” dedi. 'BDP’nin şiddetle hiç bir alakası yok'“BDP'ye ‘şiddetle arana mesafe koy’ deniliyor. Bu konuda, BDP'liler kendilerini tam ifade edebilmelidirler. BDP'nin şiddetle ne ilişkisi var, denilebilir. Zaten şiddetle ilişkileri olsa silahlı olurlardı. BDP'nin şiddetle hiçbir ilişkisi yoktur. Zaten BDP'nin PKK'yi, KCK'yi temsil gücü de, durumu da yoktur. Temsilcisi de değildir. Aralarında öyle bir siyasi temsiliyet ilişkisi yoktur. Bunu açıkça söylemeliler. BDP'liler ‘biz siyasi temsilcileri değiliz ama PKK'ye de düşmanlık yapamayız’ diyebilirler. ‘İşte gelmişiz, Meclisteyiz, biz demokratik sivil bir partiyiz, sorunun demokratik çözümünü sağlıyoruz, yasal, anayasal çalışmalarda rolümüzü oynamaya hazırız’ diyebilirler. ‘Demokratik anayasal çözüm için arabuluculuk dahil rolümüzü oynarız’ diyebilirler.” 'Önemli olan Blok çalışmaları' “Ama asıl önemli olan Demokratik Blok Çalışmalarıdır. Çoktan başlamalılardı çalışmalara. Bunu geliştirme sorumluluğunu anlamıyorlar. Benim yazdıklarımı okumuyorlar mı? Burada anlata anlata dilimde tüy bitti, kulaklarım patladı. İşte ne halde olduğum ortadadır, nefessiz kalıyorum, nefesim tükendi. Durumum merak ediliyor, soruluyor. Saygıdan soruluyor, biliyorum. Ama Saygı bir bilinç işidir, bir zihniyet işidir. Doksan yıllık ulus-devletçi faşizmle başka türlü mücadele edilemez. Bu kadar şovenizm, faşizmle -işte görülüyor nasıl yükseliyor- başka türlü baş edilemez." 'CHP'den bir şey çıkmayacağı anlaşılmıştır'"Doğru bir sosyalizm, doğru bir yönetim, doğru bir örgüt bunlara karşı birleşerek olur. Sosyalistler, demokratlar, çevreciler, feministler, etnik, kültürel sorunu olan herkes, dini, etnik azınlıkların tümü bu çalışmaya dahil olmalıdır. Bu aslında on yıl önce geliştirilmesi gereken bir işti. On yıl önce de söyledim. Adına Blok dedik, Emek Hareketi dedik, Çatı dedik -ismi çok önemli değil-, o zamanlarda yapılsaydı şimdi yüzde yirmilerde oyu olurdu. CHP'den bir şey çıkmayacağı anlaşılmıştır. Baykal'ın CHP'si ise onbeş yıl bunu engelledi. Anlaşılıyor ki CHP ulus-devletçi milliyetçiliği aşamayacak. AKP dar ve muhafazakardır. Muhafazakar zihniyet de bu köklü sorunları çözemez. MHP zaten demokratik çözüme kökten karşıdır." 'Blok, Türkiye'yi 20-25 bölgeye ayırmalı'"Blok partisinin yerellerde örgütlenmesi konusunda özerk bölgeler meselesini daha önce de söyledim. Türkiye'yi 20-25 bölgeye ayırmalıdırlar. Sayı çok önemli değil. Birbirine kültürel, sosyal, ekonomik ve diğer özellikleriyle benzer olan dört-beş il bir araya gelir, bu özellikleri etrafında bir bölge olur. Bu öyle tesadüfen söylenmiş bir şey değildir. Her bölgenin yerel-özgün bir kültürü vardır. Örneğin İstanbul bir bölge olur, Trakya bir bölge olur. Ege, kuzey, güney ve iç Ege diye üçe ayrılabilir. Akdeniz birkaç bölgeye - Örneğin Antalya özgün bir kültürdür, tek bir bölge olabilir-, İç Anadolu birkaç bölgeye ayrılabilir. Konya bir bölge olur. Kayseri merkezli birkaç il bir bölge olabilir. Böyle coğrafik, ekonomik ve sosyal özellikleri olan bir bölgelendirme daha uygundur. İşte Karadeniz üç bölgeye ayrılır. Doğu, güneydoğu birkaç bölge olur. 6-7 bölge olabilir. Örneğin Botan bir bölge olur. Türkiye'yi yedi coğrafi bölgeye bölmek gerçekliğe uymuyor, yeterli de değildir. Çok zengin bir kültürdür, öyle 80 il demek denk düşmüyor. Benim dediğim özerk bölgeler belli özelliklere göre bir araya getirilen illerden oluşur." "Böyle yerelden, bölgelerden örgütlenilebilir. Bir de Çatı Meclisi kurulur. Bu 25 civarındaki bölgelerden de yerel konferanslar yapılarak Kongre'ye 400 delege gelir. 100 delege de sivil toplum kuruluşlarına, akademi, akil adamlara, aydınlara ayrılabilir. Toplamda 500 delege olur. Daha önce de Kongre'ye ilişkin 500, 100 ve 25 formülünü söylemiştim. Başkanları eş başkanlık şeklinde olur. 25 kişilik gölge kabinesi olur. Bu gölge kabineyi çok önemsiyorum. En geç Ekim ayına kadar tamamlanması gereken bir süreçtir. Meclis'te -TBMM- de oluşturulur. Ekim'e kadar bitirilmesi önemlidir. Çünkü Ekim'de Meclis açılacak, anayasa çalışmaları olacak. Bu şekilde anayasa çalışmalarına da katılırlar." 'Evrim keşke kendisini yakmasaydı' “Muş-Bulanık'ta 18 yaşındaki Evrim Demir 14 Temmuz'un yıldönümünde barış için bedenini ateşe vermiş, hayatını kaybetmiş. Üzüldüm, keşke olmasaydı. Daha önce de söylemiştim. Bu tür yakma eylemlerini tasvip etmiyorum. Bu tür eylemler beni derinden etkiliyor. Evrim arkadaş sanırım mektubunda benim de adımı anmış. Ben gerçekten bu eylemin büyüklüğü karşısında eziliyorum. Bu tür eylemler yerine kendilerini özgürce ifade etme olanaklarını yaratmalılar ve yaşayarak mücadelelerini yükseltmeliler."
Bıraktığı notta, Mustafa Malçok'un yanına defnedilmek istediğini belirtmiş. Evet, öyle istemişse öyle yapılmalıdır. Mustafa da 17 yaşındaydı. O da eylemiyle bizi derinden yaralamıştı. Söylediği gibi Mustafa'nın yanına defnedilmelidir. İkisi için onlara yakışacak bir anıt mezar inşa edilmelidir. Biz, kadınların hele Kürt kadınlarının bu acılı yaşamlardan kurtulup adeta tanrıçalar gibi yaşamasının mücadelesini veriyoruz. Ailesini selamlıyor, başsağlığı dileklerimi iletiyorum.” 'Başbakan ya ne söylediğini bilmiyor ya da farkında değil'“Şu anda mevcut durumda ortamı sakinleştirmek, yumuşatmak gerekir. Sayın Başbakan ‘silah bıraksınlar, yoksa bir şey olmaz’ diyor. Ya ne söylediğini bilmiyor ya da farkında değil. Çok açık ve net söylüyorum. Biz yıllardır silah bırakmaktan söz ediyoruz. Ben daha önce de Sayın Erbakan döneminde de Özal zamanında da silahların bırakılabileceğini, bıraktırabileceğimi belirtmiştim. 1993'te dışarıdaydım. O zamanlar öyle İmralı'da da değildim. Yani içeride veya dışarıda olmam fark etmiyor. 'Heyetle bir kez daha görüştüm' "Şunu söylemekte sakınca bulmuyorum. Heyetle en son bir görüşme daha gerçekleştirdik. Kamuoyunun bilmesinde fayda var. Böyle kritik ve sıcak bir dönemde bile görüşmenin sürmesi ciddidir, önemlidir. Silahları bıraktırma irademiz var. Açık ve net söylüyorum. Benim dışımda kimse silahları bıraktıramaz. En azından şimdi durum budur. Bunu ben söylediğim için böyle değildir, bu rolü ben kendi kendime biçmiyorum. Bunu herkes görüyor, herkes söylüyor, devlet de söylüyor, ‘bir tek sen silahları bıraktırabilirsin’ diyor. Burada görüştüğümüz devlet yetkilileri, bilinçli, deneyimlidirler, onlar da bunu söylüyor. ‘Ancak sen bunu yapabilirsin’ diyorlar. Herkes ‘ancak sen yapabilirsin diyor’. Ben de bu rolden kaçamam. Gereği neyse yapmak istiyorum. Bunun için çok açık Sayın Başbakana buradan sesleniyorum. Bana rolümü oynamam için gerekli pratik araçların sunulması gerekir." 'Başbakan çağrı yaparsa 1 haftada hallederiz" "Önüm açılırsa rolümü oynarım. Ben bu pratik araçların sunulmasını İmralı'da olduğum için söylemiyorum, dışarıdayken de aynı şeyi söylüyordum. Şimdi dışarıda olsam yine aynı şeyi söylerim. Bunun kendimi kurtarmakla ilgisi yoktur. İçeride de olsam dışarıda da olsam pratik araçlarımın olması gerekir. Daha önce parlamentonun bu konuda karar alması gerektiğini belirtmiştim. Ben Meclis'in tatile girmemesini bunun için istemiştim. Gerekirse Meclis acil toplanıp bu konuda görüşüp çağrı yapabilir. Veya Başbakan bir çağrı yapabilir; “biz bu işin silahlarla çözülmeyeceğine inanıyoruz. Bu meseleyi demokratik anayasal yöntemlerle çözeceğiz” derse, bir haftada hallederiz." 'Elimde Alaattin'in sihirli lambası yok'"Pratik araçlar elime verilmezse ben nasıl rolümü oynarım? Elimde Alaattin'in sihirli lambası ya da sihirli değnek yok ki! Tekrar söylüyorum rolümü oynamam için koşulların sağlanması gerekir. Ben sağımı solumu yoklayacağım, ne var ne yok bileceğim, bu konuda örgütleme yapmam gerekir. Demokratik çözüm araçlarının elime verilmesi lazım."'Çözüme gidilmezse çatışmalar devam eder' "Böyle olmazsa ne olur? Sorun sürüncemede bırakılırsa, demokratik çözüme gelinmez, silahların susturulması için bize gerekli olanaklar tanınmazsa ne yazık ki bu çatışmalar devam eder. Ben gerilla kayıplarına da asker polis kayıplarına da üzülüyorum. Askeri yakan ateş de gerillayı yakan ateş de aynı ateştir. İşte görülüyor Silvan'daki olaylar." 'Şehirlerde de kayıplar yaşanabilir' "Yarın bunun on katı gelişebilir. Bir günde çok fazla kayıplar da yaşanabilir. Eskisi gibi sadece kırsalda da olmayabilir, şehirlerde de olabilir. Halk bir günde toplanıp Paris'te nasıl Bastil zindanına yürüdülerse Diyarbakır'da da işte o tutukluların olduğu yere yürürse ne yapacaksınız? Bütün bunlar olabilir. Öfke birikmesi var. İşte Muşlu kız bedenini ateşe vermiş. Bunlar küçük küçük kıvılcımlardır. Her an büyük patlamalara yol açabilir. Bunu söyleyen de ben değilim. PKK söylüyor; Devrimci halk savaşını geliştirme güçlerinin, hazırlıklarının olduğunu söylüyor. Onun için parlamento gerekirse olağanüstü toplanmalı diyorum." 'Bölücü değiliz, bütünlükten yanayız'"Bunu çok net ve açık söylüyoruz. Türkiye kamuoyu bunu bilmeli. Biz bölücü değiliz. Biz tekçi zihniyete karşıyız. Kesinlikle bölücü değiliz, bütünlükten yanayız. Vatanın bütünlüğüne itirazımız yok, ortak vatandan yanayız. Ulusun da bütünlüğüne itirazımız yok ama demokratik ulus temelinde bütünlük diyoruz." 'Hükümet ile BDP arasındaki görüşmeli'"Hükümet ile BDP arasındaki görüşmeler devam etmeli. Hükümet kuruldu, artık hazırlıklarını yapmışlardır. Benim yazdığım ikişer sayfalık protokoller önemlidir. Bu protokoller, genelde devletle üzerinde mutabık kaldığımız metinlerdir. Bu protokoller çerçevesinde Hükümet ile görüşülebilir. Seçim yapılsın dendi bekledik, hükümet yok dendi bekledik, artık hükümet kuruldu. Bir yaklaşım ortaya çıkmak zorunda. Hükümet bu protokollere ilişkin yaklaşımını ortaya koyabilir. Nasıl yaklaşıyorlar, ne yapacaklar? Hükümet korkmamalıdır. Ben bu protokolleri burada devlete sundum. İşte devletin de reddetmediği önerilerdir bunlar. Hükümet hangilerini kabul ediyor, hangileri konusunda çekinceleri var, eksik varsa tamamlanır, fazla varsa çıkarılır, böylece bir uzlaşmaya varılabilir." 'Hatip Dicle'nin durumu ara seçimle çözülebilir' Diğer konuda da, yani Meclis'e dönme meselesinde ortak bir mutabakata varılabilir. Şöyle bir bir cümle, mutabakat olabilir; “Tutuklu vekillerin durumu bir demokrasi sorunudur, çözümü de politiktir. Biz bu sorunu anayasa ve yasaları birlikte değiştirerek çözeceğiz”. İşte böyle formüle edilebilir. Hatip Dicle'nin durumu da ileride Diyarbakır'da bir ara seçimle çözüme kavuşturulabilir.