HDP Milletvekili Pervin Buldan, 7 Haziran'daki genel seçimler öncesi AKP’den milletvekili adayı olmak için MİT Müsteşarlığı görevinden istifa ederek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu arasında krize yol açan Hakan Fidan'ın kararına ilişkin olarak, Öcalan'ın Fidan hakkındaki sözlerini de aktararak, "Şahsen ben Hakan Bey’in görevinde kalmasını isterdim çünkü belirli bir güven oluşmuştu. Sayın Öcalan, Hakan Bey’e çok güvendiğini birkaç kez belirtmişti’’ dedi.
HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ise, çözüm sürecinde de killit rol oynayan ve İmralı ile hükümet arasındaki diyalog trafiğini de yürüten Hakan Fidan'ın istifa kararını "Bir süredir MİT'in süreçteki aktif görevi azalmıştı. İmralı'ya gidiş sıklığımızdan da bunu anlayabilirsiniz" sözleriyle yorumladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu’nun AKP’den adaylığını desteklediğini belirttiği Fidan için, Latin Amerika ziyareti öncesi (8 Şubat 2015) herkesi şaşırtarak, "Hakan Fidan'ın adaylığına olumlu bakmıyorum, Sayın Başbakan'a da söyledim" demişti.
HDP milletvekilleri Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’in görüşlerini ‘’Hakan Fidan gitti, çözüm süreci bitti mi?’’ başlığıyla Radikal’deki köşesine aktaran (11 Şubat 2015) Ezgi Başaran’ın yazısı şöyle:
Sırrı Süreyya Önder: "Bir süredir MİT'in süreçteki aktif görevi azalmıştı. İmralı'ya gidiş sıklığımızdan da bunu anlayabilirsiniz."
Bu iş nasıl oldu, herkes şaşırdı.
MİT Müsteşarı, Başbakan yardımcısı Bülent Arınç’ın deyimiyle (donatıldığı yetkiler nedeniyle) Süpermen, istifa etti. AKP’den siyasete girmek için.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, en en güçlü tek adam, Fidan’ın istifa etmesine sıcak bakmadığını, bu hareketin kendisine rağmen yapıldığını söyledi. Sır küpüm dediği adam için.
Hakikaten bu iş nasıl oldu, tam olarak kimse anlamadı.
Benim görüşüm, Erdoğan’ın ‘başka bir hesap için’ sıcak bakmıyormuş gibi yapmadığı yönünde. Yani, gerçekten de bu işten hoşlanmadı. Ortada oyun filan yok.
İyi ama… Bu ülkede emlak piyasasındaki kupon daireler dahil her şeyi kontrol eden en en güçlü adamın hoşlanmadığı bir olay, hem de bu kadar mühim bir mercide nasıl yaşanabiliyor?
Benim görüşüm, devlet ve Başbakan başta olmak üzere hükümet nezdinde dengelerin değiştiği, yürütmenin ipleri ele almaya karar verdiği şeklinde. Reel politika, bu noktada global güçlerin de bu kararda rol oynamış ya da bu karara destek vermiş olabileceğini söyler. Komplo teorilerine boğulmadan bunu da mantıklı bir veri olarak kabul etmeliyiz derim. Naif olmanın lüzumu yok.
Sonuç itibariyle… Bu değişim başta dış politika olmak üzere bir çok konunun hem muhteviyatını hem de gidişatını etkileyecek.
Mesela, Oslo görüşmelerinin kayıtlarından da bildiğimiz üzere Fidan’ın bizzat emek harcayıp dahil olduğu çözüm süreci ne olacak?
Hakan Fidan gitti, çözüm süreci bitti mi? Ona gelelim.
**
Şu kadarını söyleyebilirim: Herkesin şaşırdığı bu istifaya çözüm sürecinin içinde olan baş aktörler pek şaşırmadı. Çünkü yeni kabine kurulurken Fidan’ın siyasete dışişleri bakanı olarak katılma isteğini, bu isteğin Erdoğan’dan döndüğünü fakat Fidan’ın genel seçimler için yeniden sahneye çıkacağını biliyorlardı. Bu konuşuluyordu.
Fakat “Erdoğan’a rağmen” bu adımı atacağını tahmin etmemişlerdi.
HDP milletvekili Pervin Buldan’la konuştuğumda şöyle dedi: “Sayın Öcalan’la son görüşmemizde bize böyle bir ihtimalden söz etmemişti. O gün biliyor muydu emin değilim. Şahsen ben Hakan Bey’in görevinde kalmasını isterdim çünkü belirli bir güven oluşmuştu. Sayın Öcalan, Hakan Bey’e çok güvendiğini birkaç kez belirtmişti. Ama ben, istifa etti diye sürecin aksayacağını düşünmüyorum.”
Peki neden? Neden aksamaz?
O sorunun cevabını da yine İmralı heyetinin bir parçası olan HDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder’den aldım: “Sonuç itibariyle çözüm süreci devlet ve Öcalan arasında yürütülüyor. Kişilerden çok kurumlar önemlidir. Onun yerine gelecek kişi ve Kamu Güvenliği Teşkilatı Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu da bu görevi pekala ifa edebilir. Ayrıca bir süredir MİT’in süreçteki aktif görevi azalmıştı. Heyet olarak İmralı’ya gidiş sıklığımıza bakarak da bunu anlayabilirsiniz. Eskiden önce MİT heyetiyle görüşüyorduk, sonra biraz siyasilerle görüşüyorduk, sonra İmralı’ya gidiyorduk. Şimdi öyle değil. Bir süredir süreç daha çok siyasilerle yürüyor ve yürümeye devam edecek.”
Çözüm sürecine dair Kürt masasında bir tedirginlik yok ise, fuzuli bir endişe yaratmanın anlamı yok. Demek ki asayiş berkemal. Çok şükür.
Fakat yeri gelmişken… Kişiler arası güven ilişkilerine dayalı alaturka bir sistemle barış tesis etmenin tehlikeleri olduğunu belki yüzüncü kez hatırlatmak isterim. Zira hiçbir hukuki altyapısı olmayan bu tür görüşmeler irade gösteren, inisiyatif alan kişiler yer değiştirdiğinde sallantıya girer. Öyle olmasaydı, “Hakan Fidan gitti, şimdi ne olacak barışımız” sorusu son derece abes olurdu. Vesile bu vesile, Kürt hareketinin bir sağlam müzakere metodunu oturtmak ve barış sürecini kişilerin gölgesinden kurtarıp ‘haklı bir memleket meselesine’ dönüştürmek üzere girişimde bulunacağını umuyorum.