T24- Abdullah Öcalan, 15 Haziran’dan sonra çekilme yönündeki açıklamalarının “tehdit ve şantaj” olmadığını belirtti. Öcalan, "Kürt sorununun çözümü için bu açıklamaları yaptım. Mevcut koşullarla pratik önderlik yapmam faydadan çok zarar veriyor" diyerek kararını tekrarlardı. Öcalan, görüşmelerden sonuç alındığı takdirde "15 Ağustos'ta yeni bir sürece girileceğini ve silahsız demokratik çözüm temelli olacağını" açıkladı.
Öcalan, 15 Haziran'da çekilme kararı ile ilgili nedenleri de şöyle anlattı: "AKP'nin hegemonik iktidarını bana dayandırması, Kürt siyasetinin ideolojisiz, örgütsüz siyaset anlayışı ve Askeri stratejik-taktik yöntemlerle alakası olmayan, bağdaşmayan gerillacılık tarzı."
"Devlet devlet benim burada demokratik yollarla çözüm için bu kadar sabredeceğimi beklemiyordu" diyen Öcalan, "2000'li yılların başında kendisiyle görüşmeye gelenlerin 'Savaşacağınız kadar savaşın' dediklerini" aktardı.
Fırat Haber Ajansı'nda yayımlanan (27 Mayıs 2011) haberin bir kısmı şöyle:
Öcalan’ın 25 Mayıs Çarşamba günü yapılan görüşme sırasında seçim çalışmaları, İmralı’daki görüşmeler, AKP iktidarının yürüttüğü politikalar ve 15 Haziran uyarısına ilişkin önemli açıklamalarda bulunduğu öğrenildi.
Öcalan, bu görüşmesinde neden çekileceğini 3 maddeye bağlarken, AKP’nin dokuz yıllık iktidarını kendi üzerinden yaşattığını ifade etti. Bir yeşil ışık beklediğini ifade eden Öcalan, aksi halde 15 Haziran sonrasının herkes için farklı olacağını kaydetti.
Seçimlerden sonra çatı partisi girişimi olabilir
Abdullah Öcalan, seçim sonrası Kürt siyasetinin yürütebileceği stratejiler hakkında konuştu. Öcalan, “Seçimden sonra bir çatı partisi girişimi olabilir. Ertuğrul Kürkçü bu çalışmalarda da yer alabilir. Bu çatı partisi tek başına milliyete dayalı olmayacak, etnisite sorunlarını çözmüş, kendi içinde milliyetlere ve kültürlere duyarlı olan, emek eksenli bir çatı örgütü olur. Türkiye'de böylesi yeni bir çatıya ihtiyaç var. Seçimlerden hemen sonra bütün kültürleri bir araya getiren, bu kültürlere açık, emek eksenli bir çatı partisi çalışması başlayabilir. Türkiye'de bu anlamda ciddi bir boşluk var. Saldırgan kapitalist tekelciliğe, tekelci kapitalizme karşı ancak bu tarz örgütlenmelerle cevap olabiliriz. Bundan sonrası öyle klasik partilerle gitmez. Bugüne kadar varolan klasik partiler, hayati sorunlara cevap olamaz, çok fazla başarı şansları da yoktur. Oluşturulacak yeni parti, ciddi bir alternatif olacaktır. Hemen olmasa da % 20-30'larda bir oy rahat alır. İktidarın alternatifi olacaktır.
Çatı örgütü çalışması emek eksenli bir parti girişimi olacak. Marx'ın kapitalizm eksenli modernite tespitini aşan bir modernite çözümlememiz var. Bizim bu yeni girişimle amacımız bütün ezilenlerin birlikteliğini sağlayarak ciddi bir alternatif yaratmaktır. Böylesi bir oluşumun baraj sorunu da olmayacaktır. Yoksa eskinin klasik partileriyle Türkiye'nin devasa birikmiş sorunları çözülemez. Klasik partiler demokratik öncülük rollerini oynayamıyorlar. Demokratlar, sosyalistler hayal kırıklığına uğramış, umutlarını yitirmiş olabilirler. Artık bu duyguları aşarak birlikte demokratik ulus bloğu çerçevesinde bir araya gelmek zorundayız. Zaten bahsettiğim bu yeni çatı partisi çalışması da Demokratik Ulus Bloğu mantığına dayanıyor. Bu konulara şimdilik bir giriş yapmış olduk. Bu konuyu önümüzdeki süreçte geliştirebiliriz.”
'15 Haziran tehdit ve şantaj değil'
“15 Haziran'da çekileceğim yönünde yaptığım açıklamaların gerek Kürtler gerek Türkiye kamuoyu tarafından yeterince anlaşılmadığını düşünüyorum. Uzun zamandan beri ve şu an omzumda oldukça yük var. Üzerimde çokça düğüm var. Benim burada, bu koşullarda daha fazla rol almamın, pratik önderlik yapmamın doğru olmadığını düşünüyorum. Ben daha önceleri de pratik önderlik yapamayacağımı, bunun doğru olmadığını belirttim. 15 Haziran'da çekileceğim derken, bu, tehdit, şantaj olarak değerlendiriliyor. Tehdit amaçlı değil, Kürt sorununun çözümü için bu açıklamaları yaptım. Mevcut koşullarla pratik önderlik yapmam faydadan çok zarar veriyor. Gerek devlet gerek Kandil ve BDP, bütün sorunları benim üzerime yıkmış, Kürtler de benden pratik önderlik bekliyor. Bundan sonra kendi durumlarına ilişkin kendi kararlarını kendileri almalıdırlar. Benim burada zaten sonumun ne olacağı da belli değil. Bir deprem olsa burası üzerime yıkılsa ne olacak. Bu durum ömür boyu süremez. Bir kayanın bile fiziksel bir ömrü vardır. Fiziksel açıdan en fazla ne kadar dayanabilirim, bilemiyorum. O yüzden herkes kendi önderliğini yapmalıdır. Aynı şekilde Kandil'dekiler de hepsi 60'lı yaşlarına gelmişler, belli bir tecrübeye sahipler, kendileri önderlik yapabilecek tecrübeye ve olgunluğa sahiptirler.”
'Devlet buraya kadar sabredeceğimi beklemiyordu'
“Buraya getirildiğim günden bugüne hep sabırla sorunun demokratik yollarla çözümü için çalıştım. Hatta hatırlıyorum; 2000'li yılların başıydı, buraya gelip benimle görüşenler “Savaşacağınız kadar savaşın” diyorlardı, “Savaşabiliyorsanız savaşın, nereye kadar savaşacaksınız” diyorlardı. Aslında devlet benim burada bu kadar sabredeceğimi beklemiyordu. Erkenden bu süreci bitireceğimi düşünüyorlardı. PKK de aynı şekilde benden bu kadar sabır beklemiyordu. Hem PKK hem devlet benim burada bu kadar sabırla demokratik çözüm üzerinde duracağımı, bunun için çalışacağımı kestiremiyorlardı. Ben sadece İmralı sürecinde değil, öncesi de dahil olmak üzere toplam olarak tam 18 yıldır silahlı yöntemin devre dışı bırakılması ve silahsız yöntemlerle sorunun çözümü için tek taraflı olarak uğraşıyorum. Ancak gelinen aşamada sonuç aldığımızı söyleyemem.”
'Haziran başında heyetle görüşmemeiz olacak'
“Son olarak burada heyetle yaptığım görüşmelerde silahlı mücadele yönteminin devre dışı bırakılıp, silahsızlanma sürecinin de içinde olduğu demokratik çözüm yönteminin devreye girmesi için çalışıyorum, çabalıyorum. Bir yeşil ışık bekliyorum. Bu heyetle yaptığımız görüşmelerden sonuç alınırsa demokratik çözüm yolu devreye girecektir. Seçimlere kadar, muhtemelen Haziran başında bir görüşmemiz daha olacak. Ben bu yapacağımız görüşmede heyete daha somut, pratik öneriler sunacağım. Bu önerilerime olumlu cevap verilirse, devletin stratejik önderliği bu önerilere olumlu yaklaşır, demokratik çözüm yolunda karar alırsa, ben de o zaman rolümü daha anlamlı bir şekilde oynarım. Böylesi bir durumda sorumluluktan kaçmam da söz konusu olmaz."
'Herkesle görüşmeler yapacağım'
"Üzerime düşen rolü oynayacağımı herkesin bilmesini isterim. Sunacağım bu önerilerin kabul edilmesi ve demokratik çözüm konusunda mutabakata varılması durumunda barışçıl çözüm için burada çalışmalarıma başlayacağım. Böylesi bir durumda daha rahat çalışma yürütebilmenin koşullarının oluşturulması gerekecek. O zaman şimdiki gibi haftada bir saatlik görüşmelerle bu işler yürütülemez. Sorunun aktörleriyle, BDP ile, herkesle görüşmeler yapacağım. Sonuç alıcı iletişim koşulları oluşturulmalı ki, ben de burada rolümü daha iyi oynayabileyim. Bu koşulların sağlanması durumunda gün gün burada ben barış çalışmaları yapacağım, çalışma yürüteceğim, buradaki tüm zamanımı bu çalışmalara ayıracağım."
'AKP değil, develt karar verecek'
"Heyete sunacağım pratik önerilerim değerlendirilecek ve AKP demiyorum, devlet bu konuda bir karar verecek. O zaman AKP engel, şu engel, bu engel olmayacak. Böylesi engelleri kabul etmeyeceğim. Bunlar olursa ben de rolümü oynarım. Aksi takdirde 12 yıldır tutulduğum bu ağır koşullarda rolümü oynamam beklenmemelidir."
'Daha fazla rol almam çözüm değil engel'
"İsmail Beşikçi de daha önce belirtmişti; cezaevi koşullarında pratik önderlik yapılamayacağını söylemişti. Doğru söylüyor, buradan kendisinin bu düşüncelerine katıldığımı belirtmek isterim. Zaten ben de pratik önderlik yapmıyorum, teorik önderlik yapıyorum. Mevcut haliyle konumum sorunun çözümüne ilişkin değil, engel bir durum oluşturmaktadır. Ben de bu koşullarda daha fazla rol almamın sorunun çözümü önünde engel olduğunu belirtmek istiyorum."
'Ben bu süreci 2005 yılında bitirecektim'
"Bu şekliyle süreci yürütmenin ahlaki olmadığını düşünüyorum. Benim üzerimden oyalanma, çözümün ötelenmesi vb oyunlara daha fazla müsaade edemem. AKP dokuz yıllık iktidarını benim üzerimden yaşattı. AKP hala bana dayanarak yaşamaya, ömrünü uzatmaya çalışıyor. Buna daha fazla izin vermeyeceğim. CHP'nin 80 yıllık hegemonyasından sonra AKP'nin son on yıllık hegemonyası yaşanıyor. Biz bu hegemonyaya hizmet etmeyeceğiz. Ben çocuk değilim, beni kandıramazlar. Aslında ben bu süreci 2005 yılında bitirecektim. Ancak o zaman yine aracılar üzerinden haber göndererek “sorunu çözeceğiz, çözmek istiyoruz” dediler. Ve 2005'ten bu yana altı yıldır bana ızdırap çektirdiler. Demokratik çözüme olan inancımdan dolayı bütün bunlara katlandım. Ben bu şekilde gelişmelerin önünde engel olmak istemiyorum artık. Mevcut statü sadece AKP'nin günlük politikalarını kurtarmaya yönelik bir sonuç doğurabilir, bunun dışında ne Kürtlere ne de devlete bir faydası olacaktır."
'Bana dair dogmatik bir önderlik anlayışı var'
"Kürt siyasetçileri de gelişmelerin önünde engel olmamalıdırlar. Onların görevi halkın, gerillanın devrimci mücadelesini engellemek, önünde durmak, buna set çekmek değildir. Taktiksel, stratejik düzenlemeler yapabilirler ancak halkın ve gerillanın mücadelesini engellemek gibi bir hak olamaz.
Ben de artık bu koşullarda pratik önderlik yapmayacağım derken bunu kastediyorum, mevcut statü de gelişmelere engeldir. Herkes kendi taktik-stratejik kararlarını kendileri alacak. Bundan sonra bana dayanarak olmaz. Benim buradaki rolümü, pozisyonumu kimse doğru anlamadı. Bana dair dogmatik bir önderlik anlayışı var. Ben bundan sonra olmasam da yazılı, sözlü olarak çözüme dair görüşlerimi savunmalarımda ve yaptığım görüşmelerde belirtmiştim. Bunlardan faydalanılabilir."
Çekilme için 3 neden
"Ben 15 Haziran'da çekileceğim derken üç nedenden dolayı çekileceğimi belirtiyorum. Bunlar;
1- AKP'nin kendi hegemonik iktidarını bana dayandırması, benim üzerimden kendi iktidarını yaşatmaya çalışması,
2- Kürt siyasetinin ideolojisiz, örgütsüz siyaset anlayışı.
3- Askeri stratejik-taktik yöntemlerle alakası olmayan, bağdaşmayan gerillacılık tarzı.
Bu üç nedenle mevcut koşullarda rol almamın bir önemi olmadığı gibi, artık üzerimdeki bu düğümlerin çözülmesi ve omzumdaki bu yüklerin atılması gerekiyor. Ben 15 Haziran'da çekileceğim derken bunu kastediyorum, yoksa kimseye 15 Haziran'dan sonra gidin, vurun, kırın, dökün demiyorum."
'Asker ateşkesi dinlemiyor'
"Gerillaya da seslenmek istiyorum. Benim burada barışı, ateşkesi devam ettirdiğim zannediliyor. Böyle bir algı, inanç var. Ben burada barışı, ateşkesi sağlamadım. Asker ateşkesi dinlemiyor. Her türlü teknik araçlarıyla saldırıyor, kimyasal silahlar kullanılıyor. Afganistan'daki gibi pilotsuz hava araçları kullanıyorlar. Tüm bu saldırılar karşısında gerekli tedbirlerini almalıdırlar. Barışı, ateşkesi sağlama gibi bir durum söz konusu değil. Yapmaya çalıştığım, tecrübelerim doğrultusunda sorunun çözümü için gidilmesi gereken yolu göstermektir. Kendimce doğru olan yolu göstermeye ve bunu kabul ettirmeye çalışıyorum."
"Barışı ateşkesi sağlamışım gibi rehavete girilmemelidir. Gerilla, kendi bulunduğu somut koşullara göre üç kişiyse üç, beş kişiyse beş, kendi pratik önderliğini o anda koşullarına göre belirlemelidir. Mücadele yöntemlerini kendi pratik koşullarına göre belirlemelidirler. Ne yapıyorlarsa ona göre yapmalıdırlar."
'Sonuç alınırsa 15 Ağustos'ta silahsız demokratik çözümü süreci'
"Burada yaptığım görüşmelerden sonuç almamız durumunda görüşmeler sonlanmayacak, 15 Haziran'dan sonra da sürecektir. Sonuç almamız durumunda 15 Ağustos'tan itibaren yeni bir süreç başlayacak ve silahlı yöntemin devre dışı bırakılmasıyla birlikte sorunun silahsız demokratik çözümü sürecine girilecektir. Olumlu gelişmeler olmazsa 15 Haziran sonrası herkes için farklı olacak, bu böyle bilinmelidir. Herkes bu durumda kendi rolünü oynamalıdır. Devlet bu konuda adım atmazsa, demokratik çözüm seçeneğinin hayat bulmaması durumunda ortaya iki yönetimli çatışma süreci çıkacaktır. Birinci yönetim, demokratik özerklik yönetimidir. Bu yönetim sadece Kürtlerle sınırlı değildir. Karadeniz'den Trakya'ya, Ege'ye bütün Türkiye'de örgütlenen demokratik özerk yönetimdir ve onların güçleridir. İkinci yönetim ise, AKP'nin hegemonik iktidar yönetimidir. Demokratik çözüm şansının yitirilmesi durumunda bu iki güç arasında, yani demokratik özerk güçler ile AKP'nin iktidar güçleri arasında çatışma kaçınılmaz olacaktır. Ben burada tehdit etmiyorum, sosyolojik bir tespit yapıyorum. Bu ortaya çıkan çatışma bir Türk-Kürt çatışması olmayacaktır. AKP'nin iktidar güçleriyle demokratik özerk güçlerin çatışması olacaktır. Bu ikili yönetim gücü savaşı esnasında CHP, MHP, Ergenekon nereye savrulur, nasıl konumlanırlar, nerede dururlar bilmiyorum. Bu meseleyle de çok ilgilenmiyorum. Ergenekon diye bir güç var mı, ne yapar, CHP, MHP'nin pozisyonları ne olur, ne yaparlar net bir fikrim yok, umurumda da değil.”
'Gençler o kadar kolay kendilerini tutuklattırmamalıdırlar'
“Buradan bütün gençliğe de seslenmek istiyorum. Mustafa Malçok sınırsız bir cesaret ve inancın göstergesidir. Eylemi bu anlamda anlamlıdır, anısı yaşatılmalıdır. Aynı zamanda gençler şahsında manevi komutandır. Bu bağlılık ve cesaret örgütlülüklerine yansımalıdır. Yiğitlik ve cesaret var ancak bu tek başına benim posterlerimi ellerine alarak sokaklarda taşınmasıyla, bana bağlılık ifadeleriyle olmamalıdır. Ayrıca kimse benim için kendini de feda etmemelidir. Bu konuda manevi vicdan azabı çekiyorum. Bunu kabul etmiyorum. Somut koşulların somut tahlili doğrultusunda kendi örgütlülüklerini geliştirmelidirler. Yüzlercesi tutuklanıyor, cezaevine konuluyor, mücadele edilirken o kadar kolay kendilerini tutuklattırmamalıdırlar, öldürtmemelidirler. Ciddi örgütlenmeler yaratmalılar. Öyle doğru düzgün bir mücadele yürütmeden cezaevinde kendilerini çürütmemelidirler. Somut koşullara göre değişen daha anlamlı, uzun vadeli öz örgütlülükler oluşturmalıdırlar.”
'Bu koşulları kabul etmiyorum'
“Bu koşullarda bir yaşamı alçakça bulduğumu, bu koşulları kabul etmediğimi de belirtmeliyim. Kürtlerin bu koşullarda yaşaması, ölümden daha beterdir. Ben ölümü bu koşullardaki bir yaşama tercih ederim. Tabii devrimcilik, adanmışlığı, büyük bir fedakarlığı gerektirir. Ben bu duygularla sadece Kürtlere değil, sol'a, demokratik sol'a da bir şeyler katmaya, soluk kazandırmaya çalışıyorum. Uzun yıllar bunun için sabırla, inançla çalıştım. Bakıyorum da kırk yıllık bir devrimci yaşamım var. Hatırlıyorum, 31 Mart Kızıldere katliamı ile başladım devrimci mücadeleye. 31 Mart katliamını protesto etmek için 7 Nisan'da dağıttığım bildirilerden dolayı tutuklandım ve bir süre Mamak cezaevinde kaldım. Böylece başladım."
'Suriye'deki Kürtler soykırım tehdidi altında'
Suriye’deki Kürtlere de seslenen Öcalan, “Suriye’deki halkımıza da sesleniyorum. Suriye’deki demokratik özerk birliklerini, özsavunma birliklerini oluşturmalılar. Kendileri soykırım tehdidi altındadırlar. Bu tehdidi de göz önünde bulundurarak örgütlülüklerini geliştirmeliler. Yine Iraktaki halkımız da kendi örgütlülüklerini geliştirmeliler. Orada demokratik ulus birliği çerçevesinde konferanslarını gerçekleştirmeliler, birliklerini bu temelde güçlendirmelidirler.”
Öcalan son olarak şunları söyledi: “Yakın arkadaşım Faruk Vakıf Ahmetoğlu'nun vefat ettiğini öğrendim. Ailesine, annesi-babasına başsağlığı ve sabır dileklerimi iletiyorum.
Demokratik Modernite dergisi çalışanlarına selamlarımı gönderiyorum, çalışmalarında başarılar diliyorum. Cezaevindekilerin açlık grevini bırakmış olması olumludur. Ben onlara ilişkin değerlendirmelerimi 15 Haziran sonrasına bırakıyorum. Çalışmalı, yoğunlaşmalarını sürdürmeli, yeni döneme göre kendilerini konumlandırmalı, kendilerine iyi bakmalılar. Tüm halkımıza selamlarımı iletiyorum.”