OECD raporuna göre, Türkiye, 'kadın araştırmacı' oranında 30 ülke arasında 11'inci sırada

OECD raporuna göre, Türkiye, 'kadın araştırmacı' oranında 30 ülke arasında 11'inci sırada

OECD’nin yeni güncellemiş olduğu Temel Bilim ve Teknoloji Göstergeleri’ne göre Türkiye, 'kadın araştırmacı' oranında Letonya’nın başı çektiği tabloda 30 ülke arasında 11’inci sırada yer aldı. 

OECD verilerini Hürriyet'teki köşesine taşıyan Gila Benmayor'un "Bilimde kadınlarımızın başarısı belgelendi" başlığıyla yayımlanan (14 Şubat 2017) yazısı şöyle:

TİM’in inovasyon ve girişimcilik danışmanı olan fütürist, girişimci Alphan Manas’ın birkaç gün önce atmış olduğu tweet’te gördüm güzel haberi.

OECD’nin yeni güncellemiş olduğu Temel Bilim ve Teknoloji Göstergeleri’nde, Türkiye tüm araştırmacılarının oranına göre “kadın araştırmacı” oranında pek çok Avrupa Birliği geride bırakmış durumda.

Aşağıdaki tabloda görüleceği gibi Letonya’nın başı çektiği tabloda Türkiye 30 ülke arasında 11’inci sırada.

2014 verilerine göre düzenlenen tabloda kadın araştırmacılarımızın gösterdikleri başarının canlı bir örneği İstanbul’daydı geçen hafta. 2013 yılı, mayıs ayında “ABD’deki Gençlerimiz Gümbür Gümbür Geliyor” yazısında sözünü ettiğim Canan Dağdeviren.

Güler Sabancı’nın Sabancı Üniversitesimezunlarıyla Boston’da Harvard’daki geleneksel buluşmasında tanımıştım Canan Dağdeviren’i.

Hacettepe’de fizik mühendisliği eğitimi alan, Sabancı Üniversitesi’nde malzeme bilimi mastırını tamamlayan 1985 doğumlu genç kadın kalp pillerinin yerini alacak esnek, altın renkli küçücük bir cihazı göstermişti. Bunun fonksiyonlarını anlatmak için bunu elinin üzerine yapıştırmıştı. Dağdeviren ile Boğaziçi Üniversitesi’nden sonra Kültür Üniversitesi’nde yaptığı konuşmadan sonra buluşacaktım.

Olmadı, buluşamadık.

Dağdeviren’in adı bugün “giyilebilir kalp pilinin mucidi” diye geçiyor.

Harvard Üniversitesi Genç Akademi üyeliğine seçilmiş ilk Türk. 3.5 yılda hızla yol alan, MIT’te yardımcı doçent Dağdeviren OECD tablosunda yüzümüzü ağartan kadın araştırmacılar sadece biri.

Eğitiminin büyük bir bölümünü ülkesinde tamamlamış, kendisini bu coğrafyada bilimin kucağına bırakmış bir bilim kadını.

Şimdi gelelim Dağdeviren’in yolunu açan eğitimin bugünkü durumuna.

Eğitim Reformu Girişimi’nin Milli Eğitim Bakanlığı Taslak Öğretim Programıinceleme ve değerlendirmesinde bu yazının ilgi alanına giren iki başlık var:

ERG, MEB’in taslak öğretim programında toplumsal cinsiyet rollerine ve kadın hakları sorunlarına değinildiğini vurguluyor. Ancak “eşitlik” kavramının kullanılmadığına dikkat çekiyor.

Kadın ve erkeklerin “eşit yurttaşlık hakları”nın vurgulanması gerektiğini belirtiyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği bir değer olarak çocuklara genç yaşta kazandırılmalı. Kız çocukları da, erkek çocukları da eğitimde, sporda, bilimde, iş hayatında eşit olduklarını ne kadar erken içselleştirseler o kadar iyi. ERG’nin “Bilimsellik” başlığı altında en başta dikkat çektiği konu “evrim kuramının” FenBilimleri öğretim programında yer almaması.

Bakanlığın taslak programında adaptasyon, mutasyon ve modifikasyonkavramlarının adları geçiyor ama evrim kuramı yok. “Mutasyon”  zaten evrimin mekanizmalarından biri değil mi?

ERG diyor ki “biyoloji, Fen bilimleri,coğrafya gibi dersler ancak evrim kuramı kapsanarak işlenebilir”.

Diyeceğim şu:

Dağdeviren gibi genç bir bilim kadını bugünlere geldiyse ailesinin başta, çevresinin, eğitim gördüğü kurumların “toplumsal cinsiyet eşitliğine” inanmış olmalarının payı büyük.

Tabii bilimin olmazsa olmazı evrim kuramının da.