"'Oğlunu niye gazeteci yaptın' sorusu, aslında 'Gerçekleri yazmaya nasıl cüret ediyor' tehdidi"

"'Oğlunu niye gazeteci yaptın' sorusu, aslında 'Gerçekleri yazmaya nasıl cüret ediyor' tehdidi"

Birgün yazarı Erk Acarer, dün gözaltına alınan Dicle Haber Ajansı (DİHA) haber müdürü Ömer Çelik'in annesine sorulan "Oğlunu niye gazeteci yaptın?" sorusuyla ilgili olarak "Geldiğimiz yerde şaşırtıcı değil aslında. O soru; aslında 'Oğlun gerçekleri yazmaya nasıl oluyor da cüret ediyor' tehdidi" dedi.

Dün gece düzenlenen operasyonlarda BirGün Gazetesi İdari Sorumlusu Mahir Kanaat, eski Diken internet sitesi editörü Tunca Öğreten ve DİHABER Diyarbakır Büro Şefi Ömer Çelik ile muhabir Metin Yoksu gözaltına alınmıştı.

Erk Acrer'in "Oğlunu niye gazeteci yaptın?" başlığıyla yayımlanan (26 Aralık 2016) yazısı şöyle:

Olan bitene bakınca, 90’lara ve o yıllarda Bölge’de yaşananlara bir kez daha özür borcumuz olduğunu görüyoruz. Zulme uğrayıp ‘suçlu’, ‘terörist’ sayılmanın, habersiz kalmanın, haber verememenin, yalnızlığın ne kadar korkunç olduğunu deneyimleyerek anlıyoruz. Her yeni güne, bir başka kâbusla uyanırken, gazeteciliğin suç sayıldığı, akıl almaz günlere tanık oluyoruz. Sadece basın değil sosyal medya da baskı altında. Kullanıcılara iktidar eleştirisi yapmak yasak, interneti kesmek, yavaşlatmak doğal(!) Haberleşme ve söz söyleme özgürlüğü ayaklar altına alınıyor. Gece yarısı ve sabah operasyonları hız kesmiyor. Önceki gece de gazetemiz çalışanı Mahir Kanaat, Diken haber sitesi editörü Tunca Öğreten ve Dicle Haber Ajansı (DİHA) haber müdürü Ömer Çelik ile muhabiri Metin Yoksu gözaltına alındı. ••• ‘Sorular’ bir toplumun nerede olduğunu anlamanın en iyi yollarından biri. Polis, diğer gazeteciler gibi gece evine yapılan baskınla gözaltına alınan Ömer Çelik’in annesine sordu: “Oğlunu niye gazeteci yaptın?” Geldiğimiz yerde şaşırtıcı değil aslında! O soru; aslında “Oğlun gerçekleri yazmaya nasıl oluyor da cüret ediyor” tehdidi. ••• ‘Sorular’, toplumların hangi noktada olduğunu görmenin önemli verilerinden biri. Vakti zamanında, ülkenin birindeki diktatör konuşuyor. Demokrasiyi, insan haklarını, kardeşliği, eşitliği, ekonomiyi övüyor. Ülkedeki ilerlemelerden söz ediyor. Çılgınca alkış alıyor. Konuşması bitince kalabalığa son kez bakıyor: “Sorusu olan var mı?” Bir kişi öne çıkıyor, kürsüdekinin yüzüne bakıp yanıt arıyor: “Adım Sokrates. İşimizden atıldık, hesabını soramıyoruz. Evde çoluk çocuk aç oturuyoruz. Madem her şeyin en iyisi bizde, neden bu haldeyiz?” Aynı ülkede… Çok geçmeden bir miting daha... Aynı diktatör: “Demokrasiyi, insan haklarını, eşitliği, kardeşliği yaşıyoruz. Her şeyin en iyisi bizde…” Çılgınca alkışlarla birlikte son söz: “Sorusu olan var mı?” Bir adam kalabalığı yarıp, öne geliyor, platforma yaklaşıyor ve o soruyu soruyor: “Arkadaşımdı, kendisinden haber alamıyoruz. Sokrates nerede?” ••• Sorular arasında kalan kısımdır ülke. Velhasıl sorular… Ne büyük yanılgı! Gerçeği dile getiren, sorgulayan, eleştiren ya da yazanları etkisizleştirip, gözaltına alıp tutuklayınca… Gerçek ve sorular buharlaşıp uçmuyor. Sorular, durumun ne olduğunu anlatıyor, sorular belki bugünden yarına değil ama eninde sonunda gerçeği buluyor.