Sınav öncesi sabahlara kadar ders çalışmak öğrencilerin yaygın alışkanlıklarından biri. Oysa İngiltere'deki Royal Holloway Üniversitesi'nde psikoloji öğretim üyesi Jake Tamminen bunu "yapılabilecek en kötü şey" olarak görüyor. Tamminen uykunun hafıza üzerindeki etkileri konusunda uzman.
Yeni bir dili veya başka bir dersi uyurken dinleme yoluyla uykuda öğrenme gibi öğrencilerin ilgisini çekecek iddiaların bir mitten ibaret olduğu belirtiliyor.
Fakat Tamminen ve diğer araştırmacıların çalışmaları, bilginin beyinde pekişmesinde uykunun ne kadar önemli olduğunu kanıtlıyor.
Bu araştırmalarda denekler iki gruba ayrılıyor. Birinci grup yeni kelimeler öğrenip o gece normal uykularına devam ederken ikinci grup gece boyunca uyanık kalıyor ve birkaç gün sonra bu kelimeleri ne kadar hatırladıklarını görmek için teste tabi tutuluyor.
Diğer geceler normal uyusalar da birinci grubun bu yeni kelimeleri hatırlaması ile ikinci grup arasında büyük bir fark olduğu görülüyor.
"Uykunun öğrenmede önemli bir etkisi var" diyor Tamminen. "Uyurken siz dersinizi çalışmıyor olsanız da beyniniz çalışmaya devam ediyor. Çalışırken harcadığınız zamanın tam ürününü almak için uyumanız gerekir."
Araştırmanın yapıldığı laboratuvarda deneklerin beyin aktivitesini izleyen monitörler bulunuyor.
Uykunun dil gelişimindeki rolü ile ilgili araştırmada, rüya görülen REM safhası dışındaki derin uyku (SWS) safhası üzerinde duruluyor. SWS safhası, kelime, dilbilgisi ve diğer bilgilerle ilgili hafıza oluşturma ve bu bilgiyi muhafaza etme konusunda önemli bir işleve sahip.
Uykunun bu aşamasında beynin farklı bölümlerinin birbiriyle etkileşim halinde olması kritik önem taşıyor. Hızlı öğrenme ile ilgili olan hipokampus bölgesi, uzun vadeli hafıza için pekiştirmeyi sağlayan neokorteks bölgesi ile sürekli iletişim halinde oluyor.
Yani yeni bir kelime öğrendiğimizde hipokampus beyne ilk kodlamayı yaparken o bilgiyi pekiştirmek ve modelleme yaparak diğer bilgilerle bağlantısını kurmak için neokorteks bölgesinin devreye girmesi gerekir.
Hipokampus ile neokorteks arasındaki bu bağlantıda, beyin aktivitesini gösteren üçer saniyelik çok sayıda uyku iğcikleri (dalga kalıpları) bulunuyor.
Yeni bilgiyi eski bilgilerle ilişkilendirmeyi gösteren bu iğciklerin sayısı ne kadar fazla ise bilgi pekiştirmenin de o kadar sağlam olduğu görülüyor.
Bunların sayısında genetik faktör belirleyici oluyor. Ayrıca ne zaman uyuyup uyanacağımızı belirleyen vücut saatimiz bakımından da genetik etken önemli. Öğrenme ve kavrama potansiyelimizi tam kullanabilmek için vücudumuzdaki bu doğal döngülere uyumlu davranmak gerekiyor.
Vücut saatini belirleyen genlerle ilgili çalışmaları nedeniyle 2017'de Psikoloji/Tıp dalında Nobel Ödülü alan Michael W Young, ister okulda, ister işte, ister yaşamın diğer alanlarında optimum fonksiyon açısından "ritmik bir ortam yaratılması gerektiğini" söylüyor.
Yaşam tarzı, çevre koşulları veya ırsi nedenlerle uyku düzensizliği sorunu olan insanlara geceleri ortamı zifiri karanlık hale getirecek kalın perdeler, gündüzleri de yapay parlak ışık kullanmalarını öneriyor.
Böylece, gün içindeki doğal aydınlık/karanlık döngüyü taklit etme yoluyla bu ritmik düzeni yeniden sağlamak mümkün olabilir.
Çocuklarda uykunun önemi
Yetişkinlerin öğrenmesinde vücut saatinin rolü önemli olsa da özellikle çocukluk döneminde bu rol daha büyük bir anlam kazanıyor.
Çocuklarda derin uyku (SWS) süresi daha fazla. Onların hem yeni bir dili hem de diğer şeyleri daha hızlı öğrenmesinin nedeni bu olabilir.
Beyin gelişmekte olduğundan, çocukların gün içinde öğrendikleri her şeyi hatırlamalarını sağlamada gündüz uykusu önem taşıyor.
Hem çocuklar hem de yetişkinlerde, özellikle dil öğrenmek söz konusu ise uzun uyku tembellik belirtisi olarak görülmemeli. Beynimizdeki bağlantılar ve vücut ritmi açısından bu uyku kritik önem taşıyor.