İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı öğretim üyesi psikolog Prof. Dr. Ufuk Sezgin, taciz ve cinsel istismar olaylarında öğretmenlerin öncelikle çocuğa inanması gerektiğini söyledi.
Bianet'ten Çiçek Tahaoğlu'nun haberine göre; Ufuk Sezgin, araştırmaların taciz ve cinsel istismar yapan erkeklerin her meslekten olduğu gibi eğitimciler arasında da olabileceğine dikkat çekerek, okullarda böyle olaylar yaşandığında mağdura destek olması gerekenlerin “okulumuzun adı lekelenmesin” diyerek olayların üzerini kapatabildiğini belirtti. Sezgin, “tecavüzlerde cinsel istekten çok, bir güç ilişkisinden bahsederiz. Eğitici-öğrenci ilişkisi de tamamen bir güç ilişkisidir” dedi.
Prof. Sezgin bu tür olaylarla karşılaşan bir öğretmenin yapması gerekenleri şöyle sıraladı:
* Öncelikle öğretmenlerin çocuğa inanmaları gerekiyor. Mağdur için en onarıcı duygu “Bana inanıldı ve bunu yapan kişi cezasını alacak” duygusudur.
* Eğer eğitici yaşananı mağdurun arkadaşından duyduysa, mağduru rahatsız etmeden ona yaklaşarak bir şeye ihtiyacı olup olmadığını öğrenebilir.
* Eğiticiler unutmamalı ki, böyle bir olay görmezden gelinemez. Bu cinsel saldırılar o anda sonlanmış olsa bile kişinin üzerinde çok uzun yıllar etkiler bırakabilecek durumlardır.
* Bu durumun açığa çıkması için yapılacakların iyi planlanması gerekiyor. Normal koşullarda yönetime bildirmesi lazım. Eğer çocuğun ailesi buna müsaitse, onların desteğini alarak bu durumun açığa çıkmasını, yasal olarak başvuruda bulunulmasını sağlayabilir.
* Eğer aile buna müsait değilse, yani çocuk eve döndüğünde zarar görecekse, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı aranır. Çocuk korumaya alınır ve olay öyle açıklığa kavuşturulur.
* Bu süreç, tek başına üstlenilebilecek bir durum değil. Eğiticiler, kendilerine destek olabilecek diğer öğretmenleri bulamadıklarında bu konuda çalışan kurumlarla iletişime geçip destek isteyebilirler.
* Öğrenciyi güvenlik içinde tutmak, saldırgan öğretmenin hışmına uğramamasını sağlamak gerekir. Bir öğretmen, hem kendisinin hem de mağdurun etrafındaki sistemi güçlendirirse daha iyi bir sonuç alır.
Cinsel saldırı olaylarının nadiren yargıya bildirildiğini hatırlatan Sezgin, “Hele Türkiye’de herkesin mağdura adeta suçluluk yüklediği bir yere baktığımızda bunun bildirilme oranı çok daha düşük” diyerek şunları söyledi:
“Okullarda böyle olaylar yaşandığında genellikle ‘Kimse duymasın, okulumuzun adı lekelenmesin’ diyerek, mağdura destek olması gerekenler olayların üzerini kapatabiliyor. Tabii ki böyle davranmayanları tenzih ederek söylüyorum, az sayıda da olsa öğrencilerine sahip çıkan okul yöneticileri var.”
“Böyle bir durumda en önemlisi psiko-sosyal destektir. Kişi ancak bu destekle kendini iyi hisseder. Belki de onarıma gidecek bir sonuca ulaşabilecekken, sosyal destek grupları bu durumu ele alamazlarsa mağdur daha fazla çaresizlik, korku, suçluluk ve utanca maruz kalacaktır.”
“Kayseri’deki olayda okul suç duyurusunda bulunsa da, alışık olduğumuz yöntemlerden birini uygulamış. Bu alışık olduğumuz tavır da üstünü örtme, mağdura yeterince destek vermeme şeklinde.”
“Burada suçlanacak kişi saldırıyı gerçekleştiren eğiticinin kendisidir. Bir diğer gerçek de şu: Mağdur o kadar köşeye sıkışmış ki, kendini öldürmüş. Eğer okul bu vakayı düzgün ele almış olsaydı, olay öğrenildiğinde öğrenciye gerekli sosyal ve psikolojik destek sağlıklı bir şekilde sağlansaydı sonuç farklı olurdu. Eğer aile baskı yaptıysa sorumlu ailedir; baskı yaptığı için sorumlu toplumdur.”
“Eğer mağdura etrafında yeterince destek sunan, onu güçlü tutan bir ekip yoksa mağdurun tüm bunlardan kurtulmak için hayatına son vermesi maalesef karşılaştığımız bir durum.”
Sezgin, eğitici-öğrenci ilişkisinin bir güç ilişkisi olduğunu hatırlatırken, eğiticilerin büyük bir sorumlulukları olduğunu hatırlatıyor:
“Öğrencinin dersten bırakılacağından korkması bir baskıdır ama zaman zaman insanlar eğiticilerine hayranlık da duyabilir. Burada güç sahibi konumunda olan eğiticinin bu hayranlıktan ve ilişkiden kaçınması gerekir. Yani öğrenci ilgi duysa bile bu bir güç ilişkisinden doğduğu için taciz ve kötüye kullanma söz konusudur.”
Eğiticilerin karşılaştığı bir diğer sorun da öğrencilerini koruduklarında ve tacizi ifşa ettiklerinde kendilerine yönelen mobbing ve yalnızlaştırma. Sezgin, olayın üstünü örtmeyen ve ifşa edenleri “cesur öğretmenler” olarak tanımlıyor.
“Rehber ve danışman öğretmenlerle bunu sık sık konuşuyoruz, gidip yöneticisine ihbar ettiğinde rehber öğretmene mobbing uygulanıyor, işten çıkarılanları biliyoruz sadece bu durumu açığa çıkarttığı için.
“Bu olmadığında ise Milli Eğitim bakanlığı taciz uygulayan eğiticiyi o okuldan alıp başka okula gönderiyor. Böylece ne oluyor? Çocuklara cinsel taciz uygulayan kişiler bu sefer diğer okuldaki öğrencileri tacize başlıyor.”
Kayseri’de lise öğrencisi C.K. (18), öğretmeni B.Ö. tarafından tecavüze uğradığını arkadaşlarına ve öğretmenlerine anlattıktan sonra intihar etmişti. Okul yönetiminin olayın üzerini kapatmaya çalıştığı iddia edilirken, İl Milli Eğitim Müdürlüğü söz konusu öğretmenin tutuklandığını, okul yönetiminin de açığa alındığını açıkladı.
Yaşananların ortaya çıkması üzerine #canseliçinsusma hashtag’i Twitter’da top trend oldu. İntihar eden kadının ailesi öğretmen, okul yönetimi ve Milli Eğitim Bakanlığı hakkında tazminat davası açacaklarını duyurdu.