Oğuzhan Müftüoğlu: 15 Temmuz 'Yeni Türkiye'nin krizi; en kötüsü mevcut duruma teslim olmak

Oğuzhan Müftüoğlu: 15 Temmuz 'Yeni Türkiye'nin krizi; en kötüsü mevcut duruma teslim olmak

Devrimci Yol geleneği liderlerinden Oğuzhan Müftüoğlu, TSK'daki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimiyle ilgili olarak "15 Temmuz, şimdi sağa sola saldırarak ve bütün muhalefet güçlerini bastırarak geçiştirilmeye çalışılan ‘Yeni Türkiye’ devletinin bir krizi olmakla birlikte ‘Ilımlı Siyasal İslam’ projesinin de çöküşü olarak görülmeli" dedi. Müftüoğlu, "En kötüsü mevcut duruma teslim olmaktır. AKP’ye yedeklenme de, umutsuzluk da buradan kaynaklanıyor. Unutulmamalıdır ki Ergenekon ve Anayasa Referandumu sıralarında ‘darbelerle hesaplaşılıyor, askeri vesayet ortadan kaldırılıyor’ masallarıyla muhalefet içerisinde yaratılan kafa karışıklıkları sayesinde soldan devşirdiği desteklerle AKP, iktidarını pekiştirme imkânı bulmuştu" ifadesini kullandı.

BirGün'e konuşan Müftüoğlu'nun açıklamaları şöyle:

»12 Eylül Darbesi’nin üzerinden 36 yıl geçtikten sonra 15 Temmuz’da yeni bir askeri darbe girişimi oldu. Bugünden geriye doğru baktığınızda 12 Eylül Darbesi’ni nasıl değerlendiryorsunuz?

Bugünden geçmişe düz bir çizgi çekerek olup biten her şeyi mutlak belirlenimci bir anlayışla sadece 12 Eylül’e bağlamak doğru olmaz.

Türkiye, bugüne kadar başta T. Erdoğan olmak üzere, bütün AKP yöneticilerinin devamcısı olmakla övündükleri Amerikancı ve dinci-sağcı partiler tarafından yönetildi. Bu partilerin 12 Eylül generallerinden zihniyet bakımından temelde hiçbir farkları yoktur. Bu bakımdan en son 15 Temmuz’da ortaya saçılan rezil tabloda, AKP ile birlikte bütün bu sağcı, Amerikancı, dinci siyaset anlayışlarının da sorumluluğu vardır.

Elbette 12 Eylül, bu sürecin gelişmesinde önemli bir kırılma noktası oluşturuyor. Darbeci generaller, bir yandan bütün ilerici devrimci düşünceleri bastırıp/yasaklayıp, devletin resmi ideolojisini ‘Türk İslam Sentezi’ olarak değiştirip, okullarda din derslerini zorunlu hale getirerek bütün devlet yapılarıyla birlikte toplumdaki dincileşmenin hızlanmasının da yolunu açmış oldu. Bu sayede Amerikan siyasetinin kodlarıyla eğitilmiş Cemaatçiler; eğitimden yargıya, ekonomiden güvenlik güçlerine kadar devletin bütün yapılarına dolduruldu.

15 Temmuz iki dinci, siyasal İslamcı yapının iktidar kavgasının sonucunda ortaya çıkıp darbe girişimiyle sonuçlanan bir süreç olarak; herkesin gözleri önünde adeta bir devlet projesi olarak gerçekleştirildi.

Bu bakımdan 15 Temmuz, şimdi sağa sola saldırarak ve bütün muhalefet güçlerini bastırarak geçiştirilmeye çalışılan ‘Yeni Türkiye’ devletinin bir krizi olmakla birlikte ‘Ilımlı Siyasal İslam’ projesinin de çöküşü olarak görülmeli. Dinin inanç alanından çıkarılarak ılımlı veya ılımsız bir devlet projesi hâline dönüştürülmesinin sonuçları; hem halkların etnik dinsel mezhepsel temelde birbirine düşürüldüğü Ortadoğu’da hem de 15 Temmuz Darbe Girişimi’yle Türkiye’de bütün dehşetiyle ortaya serilmiştir.

»Samir Amin geçen hafta BirGün’deki söyleşisinde, siyasal İslam’ın Ortadoğu ve Türkiye’de birkaç istisna dışında yenileceğini; Erdoğan’ın da bu endişeyle tüm yetkileri kendi eline almak için acele ettiğini söylemişti. Bütün bu söylediklerinize karşın muhalefet cephesinde bir kafa karşıklığından ve umutsuzluktan söz etmek mümkün.

En kötüsü mevcut duruma teslim olmaktır. AKP’ye yedeklenme de, umutsuzluk da buradan kaynaklanıyor.

Unutulmamalıdır ki Ergenekon ve Anayasa Referandumu sıralarında ‘darbelerle hesaplaşılıyor, askeri vesayet ortadan kaldırılıyor’ masallarıyla muhalefet içerisinde yaratılan kafa karışıklıkları sayesinde soldan devşirdiği desteklerle AKP, iktidarını pekiştirme imkânı bulmuştu. Şimdi de benzer şekilde, sözde ABD’ye veya darbeye karşı iktidar politikalarına destek olma eğilimleri görülüyor.

Bu yüzden bugün yaşadığımız olumsuzluklardan kurtulmak için her şeyden önce muhalefet güçleri, bu tür kafa karışıklıklarından kurtulmalıdır.

15 Temmuz’da ortaya saçılan rezillikleri görmezden gelerek, ortada sahip çıkılacak bir yanı kalmayan demokrasiye sahip çıkma adına mevcut duruma teslim olmak, muhalefetin kendisini inkardan başka bir şey değildir.

Uzunca bir süredir bugün içinde bulunduğumuz türden olumsuz gelişmelere karşı muhalefet güçlerinin kurucu bir devrimci irade olarak birleşmesinin gereğinden söz ediyoruz. Bu konuda önümüze çıkan en önemli zorluk, 12 Eylül sonrasında zamanın postmodern düşünce akımlarından beslenerek sola musallat olan liberal (politik ve örgütsel) anlayışların hâlâ etkisini sürdürebilmesinden geliyor.

Samir Amin’in de söylediği gibi siyasal İslam düşüncesi yenilmiş olabilir ama muhalefet bu tür kafa karışıklıklarından kurtulmadıkça, birleşik bir devrimci kurucu irade olarak bu ülkenin yoksul ezilen halklarına bir çözüm umudu sunmadıkça bu örgütlü gericilik, hepimizin tepesinde hüküm sürmeye devam edecektir.