Okan Bayülgen, 1 Mayıs günü kapatılan Taksim Meydanı’nda polislerle çektiridiği ‘selfie’ pozunu “Bütün gün Tünel, İstiklal, Taksim’deydim, yüzlerce canı sıkılan polis benimle fotoğraf çektirdi. Siz neredeydiniz?” notuyla Twitter’da paylaştığı için eleştirilere hedef oldu.
Bayülgen, “İktidar yanlısı”, “Dönek” şeklindeki eleştirilere, “Gezi olayları sırasında gaz altında yürürken de beni gören polislerle fotoğraf çektiriyordum. 1 Mayıs günü Cihangir’de oturan bir arkadaşımın evine gitmesi gerekiyordu. Polis bariyerlerinden tek başına geçemeyeceği için İstiklal’i, Taksim’i ve Sıraselviler’i geçerek Cihangir’e kadar onunla yürüdüm. Her bariyerde ‘Geçebilirmiyiz?’ diye sorduk. Polisler de ‘Tabii abi ama önce bir fotoğraf çektirelim’ dediler. Bende bunu ‘Ben oradayım sen neredesin?’ dedim. Ne var ki bunda?” diyerek yanıt verdi.
Habertürk gazetesinden Kübra Par’a konuşan Bayülgen iktidarın “otoriterleştiğini” belirterek, “Yıllarca kendimizi Batı’yla öpüşen bir ülke olarak kandırıp durduk. Burası bir Ortadoğu ülkesidir. CIA Türkiye’ye nasıl bakıyorsa Meclis’teki politikacılar da öyle bakıyor” değerlendirmesinde bulundu.
"Dar bölge seçim sistemi tartışmalarının bir günedem değiştirme operasyonu olduğunu" savunan Bayülgen, "Ben aday olsam muhalefetin çıkaracağı adaydan daha çok oy alırım!" dedi.
“Geziciyim ve bundan gurur duyuyorum!” ifadesini kullanan Bayülgen, Gezi Parkı süreci ile ilgili olarak, “Cihangir’de duvarlara yazı yazmak kolay. Bütün bir Beyoğlu’nu polisin gazı dağıtamadı ama Kasımpaşa’dan Beyoğlu’na çıkan 6 tane eli sopalı adam dağıttı” ifadesini kullandı.
Kübra Par’a konuşan Okan Bayülgen’in Habertürk gazetesinde yayımlanan söyleşisi şöyle:
1 Mayıs’ta Taksim’de polislerle fotoğraf çektirmeniz tepki çekti. Normal miydi bu yaptığınız?
50 yaşına geldim, memleketimde her şeyi normal karşılıyorum. Meseleleri dramatik hale getiririz biz. Gezi olayları sırasında gaz altında yürürken de beni gören polislerle fotoğraf çektiriyordum. Evin önünde her gün polisleri görüyorum, çay içip muhabbet ediyoruz. Fakat 1 Mayıs günü ilginç bir şey oldu. Cihangir’de oturan bir arkadaşımın evine gitmesi gerekiyordu.
Polis bariyerlerinden tek başına geçemeyeceği için İstiklal’i, Taksim’i ve Sıraselviler’i geçerek Cihangir’e kadar onunla yürüdüm. Her bariyerde “Geçebilirmiyiz?” diye sorduk. Polisler de “Tabii abi ama önce bir fotoğraf çektirelim” dediler. 500’den fazla kişiyle fotoğraf çektirdim. “Bu fotoğrafları bugün Facebook’a filan koymayın da millet alınıp gıcık olmasın” diye rica ettim. Fakat bir gazeteci çekip koydu... Sonra da bunu Twitter’da savundum. “Ben oradayım sen neredesin?” dedim. Ne var ki bunda?
Mesele şiddete tepkinin topyekûn bir polis nefretine dönüşmesi olabilir mi?
Sosyal medyadan gelen eleştirilere bakıyorum. “O polis Berkin’i vuran polisti” diyorlar. Berkin’le ilgili polise yönelttiğim eleştirileri herkes biliyor ama bu eleştiriler idareye karşıdır, tek tek polislere karşı değil. Her mesleğin iyisi kötüsü vardır. Fotoğraf çektirirken yaşlıca bir polise “Şafak Pavey’e yaptığınız nedir?” diye çıkıştım.
“Okan Bey’ciğim bu mesleğin içindeyim ama Şafak Pavey’e yapılanı kınıyorum. Polis gibi düşünmek diye bir şey yoktur. Polis emir alır, uygular. Yanlış da yapar, doğru da yapar” dedi... Kıyafetler Robocop’a benzediği için beyinleri bir merkezden yönetilen bir grup olarak düşünmek yanlış. Onlar da senin benim gibi insanlar... Yarın kızım büyüdüğünde “Bak bu polisler fenadır, bize saldırıyorlar” diye anlatmam.
Giderek kutuplaşıyoruz yani...
İktidar polisleri yönettiği gibi polise karşı olan insanları da yönetiyor. Onları da kutuplaştırarak polise düşman ederek işini kolaylaştırıyor.
Kutuplaşmanın sorumlusu sadece iktidar mı yoksa zaten ötekileştirmeye dünden hazır bir toplum muyuz?
Hayır, dünden razı değiliz. Çatışma olmadığında polisle göstericiler muhabbete başlıyor.
Bire bir ilişkiler böyle olabilir ama polise genel olarak büyüyen bir kızgınlık yokmu?
Her ülkede bunu yapabilirsiniz. Geçen gün motorla Beşiktaş’a giderken önümde Fenerbahçe bayrakları sallayan bir araba vardı, üzerine kaldırım taşları attılar. Taşlardan bir kısmı bana da geldi, ölebilirdim, zor yırttım. Her maç çıkışı taraftarlar birbiriyle ve polisle çatışıyor. Aynı davranışı siyasette de görüyoruz. Sen birtakım abartılı tedbirler alıp 1 Mayıs Emekçiler Bayramı’nı polis bayramına çevirirsen gösteriye gelenler daha da coşarlar, iş daha da kızışır. Bunun maç çıkışından farkı yoktur.
1 Mayıs’ta Taksim’in kapatılması kararına ne diyorsunuz?
Daha önce izin verilmişti ve hiçbir şey olmamıştı. Yaşım 50, 12 Eylül öncesini de yaşadım. İnsanların arzu ettikleri şekilde yaşamasının, siyaset arenasında kendilerini temsil etmesinin böyle heyecanlı hareketlerle olmayacağını da biliyorum. Dikkatli olmak lazım. Türkiye’de kutuplaştırma ve heyecanlandırarak yönetme yöntemi kazanıyor. Örneğin Gezi’deki gençler televizyonda Başbakan’ı seyredip söylediklerinin kendilerine yönelik olduğunu görüp “Başbakan istifa” diye bağırıyorlardı.
Gezi sizin için neydi tam olarak?
Gezi’de bütün iletişim Twitter üzerinden yürüyordu. Medyanın penguene bağlaması olayları karanlıkta bırakıyordu. Dedikodu düzeyinde yalan yanlış haberlerle insanları galeyana getirdiler. 6-7 Eylül olayları da böyle olmuştur. “Atatürk’ün evine bomba koydular” ya da “Cami yaktılar” gibi yalan haberlerle insanlar coşturularak birçok sokak hareketi çıkarıldı ve bunlar bir yerden kışkırtılarak oldu. Ama Gezi topyekûn “Otpor”cu bir kalkışma değildi. Tek bir yere mal edilemez, kozmopolit bir olaydı.
Peki, neden desteğinizi çektiniz?
Gezi’den desteğimi çekmedim. “Yüz binlerce kişi Otpor’dan para aldı da sokağa döküldü” şeklindeki saçma ithama karşı “Hava güzeldi, etkinlik arıyorlardı, Gezi’ye geldiler. Orantısız güç kullanılınca tepeleri attı” dedim. Gezi’yi savunmak için, her türden insan olduğunu anlatmak için söyledim bunları.
Desteğinizi çekmedinizmi yani?
Hayır, daha önce de söyledim. Ben bizzat Geziciyim ve bundan gurur duyuyorum. Bazı küçük Che Guevara’lar söylediklerime alınıyor ama onlara 12 Eylül öncesindeki gibi kurşunlara karşı direnmediklerini, bazı münferit acı olayların dışında üzerlerine gaz ve su dışında bir şey gelmediğini de söylemek isterim. Kurşunsuz, kansız devrim olmaz.
Cihangir’de duvarlara yazı yazmak kolay. Bütün bir Beyoğlu’nu polisin gazı dağıtamadı ama Kasımpaşa’dan Beyoğlu’na çıkan 6 tane eli sopalı adam dağıttı. Bir anda direnişçiler evlerine döndüler. Çok da iyi yaptılar bence çünkü ölenlere bakınca bunun bir Alevi Sünni çatışmasına dönme potansiyeli vardı. Gezi’de polisler de vardı, farkında değiller. Bu heyecanlı hareketler bir süre sonra Ferhan Şensoy Abi’nin dediği gibi “Anlat anlat heyecanlı oluyor”...
Gezi’deki motivasyonun sandığa yansımamasına ne diyorsunuz?
Sandığa yansımayacağını biliyordum zaten. Hiç ümitlenmedim.
Tüm bu söylemleriniz üzerine iktidar yanlısı olduğunuz düşünüldü. “Yandaş”mısınız?
Şu an haftada üç gece televizyona çıkıp hükümeti eleştiren, dalga geçen, şakalar yapan tek adamım. Twitter’da takipçisi benden fazla olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Cem Yılmaz, Demet Akalın, Ata Demirer’den Gezi olayları ile ilgili bir yorum beklemediler ama benim kanaat önderi gibi davranmamı istediler. “Ben ancak gösteri dünyasından bir adamım, politikayı sevmem” dedim.
Şimdi Gezi’yi savunmak için söylediğim sözlere Che Guevara’lar alınıyor, “Hava güzel olduğu için değil, direniş için oradaydık” diyorlar. Evet, ama sen 100 kişiydin, 100 binler senin gibi değildi. Yağmur yağdığı zaman dağıldınız. Heyecanın olması güzel şey ama insanlar ölmeye başladığında durup düşünmek ve akıllı davranmak gerek.
İktidarın giderek otoriterleştiğine dair eleştirilere ne diyorsunuz?
Aklım ermeye başladığı yıllarda annemler ülkenin gidişatından çok endişelilerdi. Hâlâ endişeliler. Yıllarca kendimizi Batı’yla öpüşen bir ülke olarak kandırıp durduk. Burası bir Ortadoğu ülkesidir. CIA Türkiye’ye nasıl bakıyorsa Meclis’teki politikacılar da öyle bakıyor.
Otoriterleşme eğilimleri bu coğrafyada normal midir yani? Tabii ki... Kolay karıştırılabilen, kolay manipüle edilen bir ülke. Ama Ortadoğu derken küçümsemiyorum. Bu topraklardaki özgürlük hareketleri Fransa’yı katlar, yeter ki biraz akıl başta olsun.
“Cumhurbaşkanı kim olacak?” tartışmasına ne diyorsunuz?
Neden muhalefet sanki Cumhurbaşkanlığı seçimi kendisine dün söylenmiş gibi hâlâ bir aday çıkarmak için Tayyip Erdoğan’ın hareketlerini izliyor? AK Parti tarafından yönetiliyorsa neden muhalefete oy veriyoruz? O zaman AKP’li olmak daha iyi değil mi? Hiç olmazsa üzülmüyorsun... Uzun bir süre Cumhurbaşkanlığı seçimi yerine dar bölge daraltılmış bölge seçim sistemlerini konuştuk. Ne kadar vakit kaybettik farkında mısınız? En muhalif amigolar bile aynen Başbakan’ın istediği gibi seçim sistemleriyle uğraştı.
Seçim sistemi tartışması gündem değiştirme operasyonu muydu yani?
Tabii ki öyleydi... Sonra çıkıp mevcut sistemin devam edeceğini söyleyerek gollerini attılar. Şimdi “Cumhurbaşkanı mı insin, Başbakan mı çıksın?” diye konuşuyorlar. Ey be muhalefet sen duvarı dinlemeyi bırakıp da kendi adayını çıkarsana!
Aklınızdan geçen ideal bir Cumhurbaşkanı adayı var mı?
Ben aday olsam muhalefetin çıkaracağı adaydan daha çok oy alırım!
Son dönemde sanatçıların ve aydınların durumu da tuhaflaştı. Ya iktidar yanlısısın ya da ödün vermez bir muhalif... Bir aydın tembelliğinden söz edebilir miyiz?
Sabah kalkar adam, hükümete karşıdır, Yılmaz Özdil’i okuyup “Vay be ne laf koymuş be” der. Akşam haberlere sinirlenir. Sabah yine kalkıp Yılmaz Özdil okur. O ona koyar bu buna koyar ama herkes halinden memnundur. Ülkemizde en büyük sorun muhalefetin muhalefet olmaya, iktidarın da iktidar olmaya alışması değil mi? Herkes halinden memnun. O zaman sokaktaki genç adam lütfen kendini öldürtmesin.
Muhalefet, muhalefet olmaya neden devam ediyor? Seçim sonuçları sizi şaşırttı mı?
Hayır, hiç şaşırtmadı. Muhalefetin “Halk bize muhalefet görevi verdi” demesini çok komik buluyorum. 80 milyon insan bir araya gelip “Şuna iktidar, buna muhalefet görevi verelim” diyen tek hücreli yaratık değildir. Halk yönlendirilebilir.
Çok basit ve sığ düşüncelerle yığınları yandaş, geri kalanı da muhalefet olarak yönetirsin. Kıta Avrupa’sı Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bunu yaşadı. Muhalefetin anlamadığı şey kendisinin de yönetildiği. Okan Bayülgen’e polisle fotoğraf çektirdi diye laf edeceğine aslında nasıl manipüle edilip kışkırtıldığına bak.
“AK Parti’ye oy verenlerin aklı yok, manipüle ediliyorlar” demek mi istiyorsunuz?
AK Parti’ye oy veren kitle gayet akıllıca hareket ediyor. AK Parti teşkilatlanmasını en güzel yapmış parti. Üyeleriyle iletişimi çok iyi. Piknikteki insanları bile partiye üye yapıyor. İşçi, kadın, çoluk, çocuk mangalda domates közlerken “Kardeş biliyor musun ben AK Partili oldum” diyor.
Kendini ilk defa adam yerine konmuş, sevilmiş hissediyor. Bu sistem içinde alışveriş manyağına dönüştürülmüş, telefon mesajıyla kredi aldırılmış, her biri en az bin dolar borçlandırılmış halkı düşündüğümüzde AK Parti’ye oy vermek çok akıllıca, çünkü seçimden sonra borsa yükselip dolar düşüyor. Kredi kartı borçları yüzünden intiharı düşünen adam “AK Parti özgürlükleri kısıtlıyor” denmesine aldırır mı?