Oktay Ekinci'nin son yazısı: Ayhavar Hastahana'dakilere

Oktay Ekinci'nin son yazısı: Ayhavar Hastahana'dakilere
Beyin kanaması nedeniyle bir süredir yoğun bakımda tedavi gören ve dün akşam hayatını kaybeden Cumhuriyet gazetesi yazarı, TMMOB eski Başkanı ve Yüksek Mimar Oktay Ekinci (61), Cumhuriyet'e 13 Ekim'de yazdığı yazıya bir dipnot kaleme aldı. "Kendi anadilimle kaleme aldım" dediği yazısında, Ekinci, yazıyı yazarken bir yakınından yardım aldığını belirtti.
Oktay Ekinci'nin son yazısına dipnotu şöyle:
“13 Ekim Çarşamba günü yayımlanan “Hastanenin Boğaz Manzarası” başlıklı yazımda“yazıh beynimin ezizliği”nden değil dizgideki teknik bir aksaklık nedeniyle paragraflar karışmış... Merak eylemeyen...”
Oktay Ekinci’nin son yazısının anadiliyle yazdığı son hali ise şöyle: 
 

Ayhavar Hastahana'dakilere

 
Hörmetli ohurlar, bilirsiz, “anadilim”de galeme aldığım bu yazılarımda, Kars’ta 1950’lerde “Ekinci Pedalhanesi”nde basılıp neşredilen “Ayhavar” (yetişin-imdat)“mizah gazeti”nden elham alıram. İndi de istedim ki hastahanade geçen bir neçe günü anadilimde sizlerle dertleşim...  Bu bayramı hastahanada garşılamah, hetta hastahanada keçirmeh nasip oldu. Şükürler olsun, bele de nasip olmayabilerdi...Alman hastahanası’nın nöroloji servisi, meni acil servisten yoğun bakıma alıp yüksek tansiyon darbesiyle ganayan beynime el goyanda, dohtorun ifadesine göre tehlikeyi ucuz atlatmışam... İndi bu yazıyı da hastahana odasında meni ziyaret eden bir yoldaşımın kömeğiyle (yardım) galeme alabilirem...
 

Neçe olacah?

 
Peki, yazıh beynim niye ganadı; meni bu hallere tüşürdü? Dohtor dedi ki: “İnden bele (bundan böyle) beynini yormayacan, gafanı her şeye tahmıyacan...” Men de dedim ki: “Başüste! Emma görek bu ne cür (nasıl) olacah?”  Bunu fikrederken gördüm ki odadaki televizyada “Balyoz” davasınnan söz açıp... hamı deyir ki: “Huguk galmadı.” İndi deyin görüm ay dostlar, men bu yazıh beynime ne diyim; “Senin eyi olman üçün gerek heç oralı olmayasan, aldırmayasan” diyebilmeh golay mı? İşte bele bir hastalığa yagalanmışam ki ya beynimi gandıracığam; ya da gerçehleri yoh gabul edecem... Yazıh nörologlar da “iki arada bi derede” galıplar.. İstiyirler ki hem hestaları tezlikle eyileşsin, yaralı beyni daha fazla zerer görmesin; hem de olanı biteni doğru gavrayah, eyi anlayah… Ay dostlar bu heberlerle bu mümkün olabiler mi? Bilen varsa menim nörologlarıma da anlatsa eyi olar...
 

Bayram Sevinci

 
Ay dostlar, Gazet yazılarının eyni zamanda “nağme” (mektup) yerine geçtiğini bilirim amma bir bu gadar yoh... Ara verdikten sonra hastahanadaki Boğaz manzaralı odadan söz eden yazı üzerine gedim ağabeyim mimar Niyazi Duranay bir mesaj gönderdi, eynen deyir ki: “Oktay, Bana bayram sevinci yaşattın, yazmaya başladın, nice bayramlara... Sevgilerimle...”  Men de buradan ağabeyime salam gönderirem... İnşallah hemişe yazaram... Tüm dostların bayramı gözel geçsin, nice mutlu, sağlıklı bayramlara, hep birlikte... Galın salamat..  
Not: 13 Ekim Çarşamba günü yayımlanan “Hastanenin Boğaz Manzarası” başlıklı yazımda “yazıh beynimin ezizliği”nden değil dizgideki teknik bir aksaklık nedeniyle paragraflar karışmış... Merak eylemeyen...”
 
Oktay Ekinci'nin yayımlanan son yazısı ise şöyleydi:
 

Hastanenin Boğaz Manzarası

 
Yatağımın ayakucundaki pencereden odaya dolan güneş gözümü kamaştırırken, Alman Hastanesi Nöroloji Kliniği’nin güler yüzlü şefi Uz. Dr. Melahat Değirmenci Eser dedi ki; “Dün sizi yoğun bakımdan buraya, Hastanenin en güzel, Boğaziçi manzaralı odasına aldık.”
“Sağ olun” dedim o güven veren gözlere bakarak ve ekledim; “Biliyor musunuz, bu manzaranın bozulmaması için ben bir ömür verdim.”
O an en az çeyrek yüzyıl geçiyordu gözümün önünden, neler neler... Örneğin 80’lerin sonu 90’ların başıydı galiba, şu medya denen şımarık gazetelerden biri fotoğrafımı sürmanşetine koyarak 8 sütuna “İşte Boğaziçi’ni mahveden adam!” manşetini atmış; altına da 2 satır… Önce adım ve manşetin nedeni: “Çivi çaktırmam dedi, kaçak yapılaşmayı azdırdı!..”
Meğer bizim, yani görev yaptığım koruma kurulunun sit kararlarını deldirmeme “kararlığımız”dan ötürü Boğaz’da kaçak yapı sayısı bilmem kaçtan, bilmem kaça çıkmış; rakamlar Büyükşehir Belediyesi Boğaziçi İmar Müdürlüğü’nden alınmışmış!..
 

Halka zulüm(!) etmişiz

 
Bir başka görüntü geliyor sisler içinden; yine o yıllarda yaşadığım evin sokağına (belli ki bana hitaben) asılan bez afiş: “SİT KARARLARI HALKA ZULÜMDÜR, ZALİMLER HESAP VERECEK.”
İmzasız afişin fotoğrafını çekip suç duyurusunda bulunmuştuk da muhtar bile haberim yok demişti... Aylar sonra emniyete davet ettiler ve kibar bir sohbet ortamında dediler ki; “Biz önlem aldık ama siz de yardım edin; dikkatli olun, çocuklar dahil her gün farklı yollar kulanın.”
Şimdi Alman Hastanesi’nin, işte o kıyılara baktığı için çok “güzel” denilen manzarasına baksam mı iyi, bakmasam mı?
Çünkü bütün bu anılar bile yorgun ve yaralı beynimi hırpalamaya yetiyor.
Beynimin daha çok zarar görmemesi için günlerdir ve belki daha kaç gün inanılmaz bir özveri, şefkat ve tam bir insanlık örneğiyle ellerinden gelen ve gelmeyen her şeyi yapan Nöroloji Kliniği doktorları ve sağlık personeli için acaba ne söylesem yeterli olabilir?
Türkçem, bu can dostların güzelliklerini, hastanenin adeta sevgi disipliniyle yoğrulmuş insani ve üstün başarılı meslek sevdasını anlatmaya yetmiyor.
Dr. Melahat Hanım’la mükemmel bir uyum içinde çalışan Dr. Bülent Neymen’e, fizyoterapistler Gizem Galioğlu ile Ferhat Yanç’a, her bakımdan mesleklerinde uzman hemşireler Yasemin Kul Sakızcı ve Seda Abal Öner ile yoğun bakımın emektarları Oğuz Çavuşoğlu, Kezban Aydın ve Önder Sevimli’ye, dahiliyenin uzman kadrosu Özgür Korucu, Nihan Yavuz, Nazan Gökçü ve Rabia Ayhan’a ve elbette ki tam bir hastabakıcı olan Konya Akşehirli Nuri Bey’e, beni ve beynimi hırpalayan hastalıkla baş başa kalmaktan kurtardıkları için teşekkür ötesi minnetlerimi Cumhuriyet Okurlarıyla paylaşmanın ötesinde ne yapabilirim?..
Hele beni bu güzel insanlara emanet eden, kas hastalıklarında duayen tabip hocamız Prof. Dr. Coşkun Özdemir ile öğrencisi ve sevgili doktorum Emel Gökmen’e de sevgiyle sarılmaktan başka...
Tabii ki hastanenin manzarasını korumaya devam etme sözünü de vererek…