Okullarda 'engeller' kalkıyor

Okullarda 'engeller' kalkıyor

Engelli öğrenciler, genellikle kendi ihtiyaçlarına cevap veren özel okullarda uzman eğitim personeli eşliğinde öğrenim görüyor. Ancak bu durum, onları gerçek hayata hazırlayan iletişim yetenekleri ve topluma aidiyet duygularının zayıf kalmasına yol açabiliyor. Çoğu zaman mesleki yeterliliği bulunmayan bu çocuklar yalnız ve izole bireylere dönüşüyorlar. Farklı okullarda okumaları çevrelerinden kopmalarına ve toplumun diğer bireyleri tarafından dışlanmalarına yol açabiliyor.

İnklusion adı verilen ve Türkiye’de içermeci eğitim olarak bilinen sistem bu problemleri çözebilmeyi, engellilik durumu yanında cinsiyet, etnik köken, sosyal sınıf, dil gibi farklılıkları da okullarda görünmez kılmayı ve çocuklara eşit gelecek imkânları sunmayı hedefliyor.

Yaygınlaşan bir sistem

Eğitimde yeni bir kavram olmayan içermecilik Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’nin birçok ülke tarafından imzalanmasının ardından daha da yaygınlaştı.

Almanya da 2009 yılında sözleşmeyi onaylayan ülkelerden biri olarak bu alandaki çalışmalara hız verdi. Eyaletlerdeki yasal düzenlemelerin yanında alt yapı çalışmaları da yapılıyor. Bu konudaki en son yasal düzenlemelerden biri de Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’nde yapıldı. Alınan karara göre 1 Ağustos tarihinden itibaren engelli çocuklar velileri istedikleri takdirde normal okullara bir ve beşinci sınıflarda başlayabiliyor.

“Engeller aşılabilir”

İçermeci eğitime ilişkin çalışmalar hızlansa da halen nasıl uygulanacağına dair soru işaretleri mevcut. Yapısal değişiklerin yanında bir takım ön yargıların da aşılması gerekiyor. Peki, farklı ihtiyaçları bulunan engelli öğrenciler diğer yaşıtlarıyla aynı okullarda nasıl eğitim görebilirler? Engelli çocuklarını normal okullarda okutmak isteyen aileler tarafından kurulmuş “ Herkes için bir okul!” derneğinden Eva Maria Thoms’ a göre bunu gerçekleştirmek çok zor değil. Okullarda aynı konularda alıştırmalar çocukların seviyelerine göre dağıtılabilir ya da çocuklar aynı sınıflarda farklı konularda çalışabilirler. Ayrıca her çocuğun kendine özgü bir öğrenme yeteneği bulunduğunu düşünen Thoms, “ Öğretmenlerin tahtanın önünde durup öğrencilere aynı şeyleri öğretmesi ve öğrencilerin de bunları not alıp ezberlemesi her zaman en iyi sonucu doğurmuyor. Okullarda bireysel öğrenme tekniklerinin gerçekleştirilmesi sadece engelli öğrencilerin değil aynı zamanda bütün öğrencilerin daha başarılı olmasını sağlayacak” diyor.

Yerel yönetimlere eleştiri

Fakat bunun hayata geçmesi o kadar da kolay görünmüyor. Çünkü engelli çocuklar normal okullarda eğitim görmek için başvursa bile okullardaki eksiklikler nedeniyle eğitime başlayamıyorlar. Thoms’ a göre yasalarda yıllardır olmasına rağmen yerel yönetimler engelli öğrencilerin okullarda dezavantajlı duruma düşmesini ortadan kaldıracak düzenlemeleri yapmıyor.

Alman Eğitim ve Bilim Sendikası Merkez Yönetim Kurulu üyesi ve Göçmenler Komisyonu Eş Başkanı Süleyman Ateş’ e göre içermeci eğitimin amacına ulaşması için sınıfların yeniden tasarlanmasından, eğitim personelinin bilgilendirilmesine, müfredat ve ulaşıma kadar büyük bir eğitim reformunun gerçekleştirilmesi gerekiyor. Ateş, aynı sınıfta okuyan öğrencileri eşit seviyeye getirmek yerine, her seviyedeki öğrencinin kendi ihtiyaçlarına cevap verilmesi ve bireysel olarak teşvik edilmesi gerektiğini vurguluyor ve ekliyor: Bu sistemi uygulayacak öğretmenlerin yetiştirilmesi gerekiyor. Ders malzemeleri de öğrencilerin seviyelerine göre hazırlanmalı. Aksi halde çok ileri düzeydeki çocukların geri kalması gibi tehlikeler doğabilir.

Bu sistemin çocuklarda sosyal ilişkileri geliştirdiğini düşünen Ateş, içermeci eğitim sayesinde empatinin daha küçük yaşlarda öğrenilebileceğini bu nedenle daha yapılması gereken çok şey olduğunu vurguluyor.

Göçmen kökenlilerin işi daha da zor

İçermeci eğitimde göçmen kökenli çocuklar daha büyük bir sorun alanını oluşturuyorlar. Engelliliklerinden kaynaklanan problemlere dil, din, kültür farklılıkları da eklenince göçmen kökenli engelli çocukların normal okullarda okumaları zorlaşıyor. Bu konuda ailelerin birçok yasal hakkı olduğunu fakat ailelerin bilinçlendirilmesi gerektiğini düşünen sosyal pedagog Necla Demirci “Çeşitli kurumlar ve merciler tarafından bu alanda birçok çalışma ve proje yapılıyor. Fakat bu çalışmalar bir noktadan sonra yarıda kalıyor ve karşılığını bulmuyor. Bizim yapabileceğimiz en iyi şey ailelere ulaşabilmek. Onlara ulaşabilirsek başarı oranımız çok yüksek olur” diyor.