Kocaeli'nden bir metal işçisi, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Ögür Suriye Ordusu ile birlişye Suriye'nin kuzeynbatısında bulunan Afrin'e yönelik başalttığı Zeytin Dalı Harekâtı'na ilişkin olarak Evrensel gazetesine bir mektup yazdı. "Olan yine ne Suriye’nin zenginlerine ne de onların siyasetçilerine oldu, olan yine Suriye’nin yoksul halkına, bir de bizi onlarla tehdit ettikleri ve hep azına mahkum etmeye çalıştıkları için bize oldu" diyen metal işçisi, "Bizlerin ise Suriyeli Kürt-Türk demeden birleşmemiz lazım. Senin de dediğin gibi politikacılar o ceylan derisi koltuklarda oturabilsin diye gencecik insanları ölüme göndermek niye, savaşa karşı olmanın da nesi suç" ifadesini kullandı.
Metal işçisinin Evrensel'e yazdığı mektup aynen şöyle:
Merhaba Evrensel okurları sizlere bu mektubu yazarken yüreği bir kuş ürkekliğinde şehit haberlerini izleyen ve her gün ne zaman bitecek bu ölümler diye beklerken yazıyorum. Yazıyorum ki sesimiz barışa ses olsun.
Birkaç gün önce şehrimizin en büyük fabrikalarından olan Ford fabrikasında çalışan bir işçinin mektubunu gazetede okuma fırsatı buldum. Mektup, başında hiçbirimizin anlam veremediği gibi adını barışla andığımız Zeytin Dalı operasyonunun neden başladığını, Ortadoğu’da yaşanan pazarlıkların hükümet tarafından nasıl kullanıldığını anlatan bir mektuptu.
Mektubun bu bölümlerine katılıyorum. Çünkü iktidarın özellikle 7 Haziran seçimlerinden sonra izlediği iç ve dış politika kanlı bir pazarlığı yansıtıyor. Ülkenin dört bir yanında patlayan bombalar, terörle mücadele diyerek normalleştirilirken aynı zamanda topraklarımızın dışında bir yerde kurulacak bir Kürt devleti korkusuyla yoksul halk çocukları da bu savaşa dahil ediliyor. AKP iktidarı içte yürüttüğü savaş politikalarının devamı olarak dış politikada da Suriye paylaşım tablosunda yerini almak için operasyonlar düzenliyor. Dün ABD’nin bugün Rusya’nın taşeronluğunu üstlenerek bizleri bugüne kadar adını bile duymadığımız topraklarda vatan elden gidiyor diye savaştırıyor. Ford işçisinin de dediği gibi milliyetçi politikalarla Erdoğan kendi arkasına güç topluyor.
Fakat bu mektubu kaleme almama sebep saygıdeğer işçi kardeşimin bazı görüşlerini eleştirmek istememden kaynaklanıyor. “Üç milyon Suriyeli kendi ülkesinden kaçmış bizim ülkemizde sefa sürüyor” diye dile getirmiş. Gerçekten öyle midir? Suriyelilerin yüzde 14’ü kamplarda yaşıyor. Yani yüz binlerce kadın çocuk kamp içerisinde banyo tuvalet gibi en temel ihtiyaçlarını bile zor şartlar altında gidererek kendi ülkelerindeki savaştan kaçmak zorunda olduğu için yaşıyor. Ülkemize sığınan sığınmacıların yalnızca yüzde 10’u okuma yazma biliyor ve eğitim onlar için dil bilmedikleri bu ülkede adeta bir kangrene dönüşmüş durumda. Tabii Suriyeli sığınmacıların kanayan yarası ise çalışma çağında olan 2 milyona yakın Suriyeliden çok az bir kısmının sigortalı olarak çalışması. Haftalığı 250 liraya çoğunlukla da tekstil atölyelerinde ucuz emek olarak bizler için de bir “tehdit” unsuru olarak çalıştırıyorlar. “Ha siz çalışmıyor musunuz bu paralara o zaman yerinize Suriyeli getirir çalıştırırız hem daha az paraya hem sesleri de çıkmıyor” diyerek korkutan patronlarımız var bizim.
Demem o ki işçi kardeşim sen bugün Kocaeli’den çıkıp başka bir ile bile gitsen zorlanırsın yaşamak için, insanın alıştığı bildiği her zaman daha kolaydır, bu insanlar dilini yolunu bilmedikleri bir ülkeye gelip yaşamak zorunda kalmışlar hem de bir savaştan kaçıp neden, çünkü emperyalist ülkeler Suriye’de dün IŞİD’i beslerken bugün IŞİD’i temizlemek için paylaşım savaşını sürdürüyorlar. Yani olan yine ne Suriye’nin zenginlerine ne de onların siyasetçilerine oldu, olan yine Suriye’nin yoksul halkına bir de bizi onlarla tehdit ettikleri ve hep azına mahkum etmeye çalıştıkları için bize oldu. Bizlerin ise Suriyeli Kürt-Türk demeden birleşmemiz lazım. Senin de dediğin gibi politikacılar o ceylan derisi koltuklarda oturabilsin diye gencecik insanları ölüme göndermek niye, savaşa karşı olmanın da nesi suç.