Ölen isimsiz mültecilerin cenaze namazlarını kıldırması ile gündeme gelen İzmir Bayraklı'daki Doğançay Mezarlığı'nda görevli imam Ahmet Altan, "İnsanlığımdan utanıyorum bunları gördükçe” dedi. Altan, “Sadece kendi çocuklarının geleceğini düşünenler, başka çocukların geleceğini karartıyor. Koşturup oynayacak yaştakileri mezara koyuyoruz. Bu insanlık değil” diye konuştu.
İmam Ahmet Altan'ın görüşlerini Cumhuriyet'teki köşesine aktaran Pınar Öğünç'ün "İzmir'de 'meçhul' mülteciler mezarlığı" başlığıyla yayımlanan (4 Nisan 2016) yazısı şöyle:
Bir din insanıyla ölümden konuşmanın kolay ve de zor yanları var. Bir müddet sohbet edip, diyeceklerimi küstahlık olarak algılamayacak gönül genişliğini hissettikten sonra sordum: Bütün bunlara isyan ettiğiniz oluyor mu? 35 yıldır mezarlıklarda imamlık yapan Ahmet Altan’ın son altı aydır görev yeri İzmir Bayraklı’daki Doğançay Mezarlığı. Çevredeki bahar yeşili, katırtırnağı sarısı tepelere bakarak cenaze aracıyla yukarı kıvrılmışız. Kimsesizler mezarlığına... 412. ada mülteci mezarlarına ayrılmış. Tepelerinde siyah boyalı plakalarda beş haneli rakamlar olarak yatan, çoğunluğu Avrupa’ya hayalleriyle bindikleri botlardan sağ çıkamayan mülteciler. [[Haber görseli]]
Ölüm sıralı değil, biliyoruz. İnsanın ve kurduğu düzenin karanlığını da. Savaştan sağ kurtulup daha iyi bir hayat hayaliyle canını gözden çıkarıp Avrupa yollarına düşenleri, misal üç-beş yaşındaki çocukları, duasını okuyup da gömdükten sonra isyan ediyor mu Ahmet Altan? Bir an durdu, “İnsanlığımdan utanıyorum bunları gördükçe” dedi... “Sadece kendi çocuklarının geleceğini düşünenler, başka çocukların geleceğini karartıyor. Koşturup oynayacak yaştakileri mezara koyuyoruz. Bu insanlık değil”.
40 yıldır İzmir’de yaşayan Altan’ın hayali Arapça hocalığı yahut hafız yetiştirmekken kendisini imam olarak bulmuş. “Camide imamlık herkes yapar” diyerek 35 yılını mezarlıklarda vazifesini ifa ederek geçirmiş. Kulağında hoca olan amcasının “Mezarlıkta camiden gelen de göreceksin, meyhaneden gelen de. Hepsine eşit muamele edeceksin” öğüdü...
Altan’ın mültecilere ayrılan mezarlık için hem ayrı bir ihtimamı, hem de son görev yeri oturtmaya çalıştığı şahsına mahsus bir kroki sistemi var. Başka yapanı o duymamış. Mezarlıklar pafta birimiyle kaydediliyor lakin bir paftaya kimi zaman beş yüz mezarın denk gelebildiği hallerde, bilhassa da kimsesizler mezarlıklarında karışma ihtimali yüksek oluyor. Altan, bir gün her bir ölünün sevdiklerine en azından mezar başında ulaşabileceği ümidiyle kurdukları sistemi, Adli Tıp’tan gelen raporları sınıflandırdıkları kutuları, eliyle çizdiği krokileri gösteriyor. Ölü Kayıt Defteri’ni açıyoruz, “MEÇ- HUL” denen kutuları karşılaştırıyoruz. Tüm rakamlar eşleştiğinde gururla, “bak nasıl tutuyor” diyor.
İmam Ahmet Altan sonradan akrabaları gelip de kimlikleri tespit edilen, biri sekiz aylık, diğeri iki yaşında iki kardeşin mermer kaplanmış mezarını gösteriyordu. Her şeye rağmen başlarına isimlerinin yazılabilmesinden bir nebze ferahlık duymuş gibiydi, özellikle görelim istiyordu. O sırada telefonu çaldı, bir aylık Suriyeli bir kız bebeğin cenaze namazını kıldırması gerektiği haberini aldı. Aşağıda imamı bekleyen baba Şamlı Mohama 23 yaşında, bebek Lean ilk çocuğu. “Evvel veled” dediği Lean hasta doğmuş, bir ay hayatta kalabilmiş. İşsiz olan Mohama ve ailesi Eşrefpaşa’da yaşamaya çalışıyor. Mahalleden bir tanıdıkla birlikte iki kişilik cemaatle namazı kılınarak, bu gezegende canlı bir ay geçirebilmiş Lean toprağa veriliyor sonra.
Sahil Güvenlik’in savcılığa teslim ettiği cenazeler, DNA tespiti ve sair tetkikler için Adli Tıp’a götürülüyor. Burada bir ihtimal yakını çıkar denerek 15 gün bekletiliyor. Sonrası Doğançay Mezarlığı... Altan, şu an Ege Denizi’nde onların bildikleri 330 ölü olduğunu söylüyor. Kimsesizler mezarlığının mülteciler bölümünde “kimliği meçhul” olarak gömülmüş 136 cenaze var, sahipli Suriyeli mezarlarıyla rakam 400’e ulaşıyor. Kimliği meçhul olanlardan sekizinin kim olduğu, DNA kaydı sayesinde daha sonra tespit edilebilmiş. Bir aileden 17 kişi botlarla Ege’ye açılan, dört kayıp veren İsmetullah, gelip 412. adadan yakını bulmuş örneğin.
Daha geçen hafta iki çocuk ve bir kadın gömülmüş. Altan, ölenlerin yüzde 60’ının kadın ve çocuk olduğunu söylüyor. Halep’te hamile kalıp Konya’da doğuran, Ege’de çocuğuyla boğulup, bu mezarlığa gömülen bir kadın mesela... Unutamamış. AB’yle anlaşma öncesi mart başında yoğunlaşan geçişlerin neticesi de ne yazık ki cenazelerde artışı olmuş. Cenazelerin çok büyük bir kısmı 2016 yılından. Altan bazı Adli Tıp raporlarını gösteriyor, cinsiyet dahi belirlenememiş. Balıklar yemiş çünkü. Altan, iki yaşından küçük çocuklar için köşede ayrı bir yer ayırmış, “Büyükler arasında ezilir yoksa çocuklar” diye bir cümle çıkıyor ağzından, üzerine laf edemiyorsunuz. 35 senedir işi, hayatı bu olabilir ama son altı ayını başka bir yere koyuyor. “Açıkçası çok etkileniyorum” diyor, “sağ olsun hanım bize psikolojik danışmanlık yapıyor”. İkisi evli, dört çocuğu var onun da.
Türkiye’ye kadar ulaşabilmişler madem, neden bu insanlar ölmeyi göze alarak Avrupa’ya gitmek istiyor, diye soruyorum. Ona nasıl göründüğünü merak ediyorum. “Ne kadar acı değil mi?” diye başlıyor, “Müslüman, Müslümanın ülkesinden kaçmak istiyor, bunu düşünmemiz lazım. Çocuğunu kurtarmak için bir ümit diyor, her şeyi göze alıyor”. Peki, neden çocuğunu burada kurtaramıyor? “O yana girmeyeyim. İş,w insanları getirmek değil, onlara iyi bakmaktır. Gerisi siyasete girer, susayım” diyor. Destek veren İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun ismini zikrediyor birkaç kez, ardından İzmir Valisi Mustafa Toprak’ı da anıyor. Konumu ve tercihleri böyle bir dengeyi getiriyor sanki. O yüzden sohbetin başka bir noktasında mülteci anlaşmasından konuşurken “İnsanların hayatları üzerinden pazarlık yapabiliyorlar” diyebildiğine göre, gerçekten acısı içine işlemiş demek.
Özellikle cuma ve pazar günleri, mülteci mezarlarını ziyaret edenler çıktığını söylüyor. Kendi cenazesini gömüp sonra gelenler ya da. Vadinin bir ucu Ege Denizi, aramızda Dünya Barış Anıtı. “Ülkelerinde barış istediler olmadı. Huzur arayıp denizde yola çıktılar, o da olmadı. Şimdi denize, barış için yapılan bu anıta karşı yatıyorlar” diyor.
20 Mart’ta yürürlüğe giren AB’yle anlaşmaya, kötü hava koşullarıyla birleştiğinde geçen hafta Yunanistan’a deniz yoluyla kaçak geçişte azalma gözlenmişti. Artık yeni de bir dönem başlıyor. Geri Kabul Merkezleri nasıl işleyecek? Avrupa ülkeleri sınırlarına jiletli teller örerken, iade öncesi kamplarda sefalet artarken Ege Denizi’nde yeni geçiş yolları mı aranacak? Altan, ne olursa olsun Avrupa’ya geçmeye çalışanların direteceğini düşünüyor. Kaybecek bir şeyi kalmayan her şeyi yapar. Böyle düşünüyor o. Şu da var. Avrupa’dan iadeler başladığında, hep birlikte yola çıkıp Ege’nin bu kıyısında ölüsünü bırakanlar gelip belki kayıplarının mezarını bulacak. Ahmet Altan, krokisinden bakıp, şurası diyecek...