"Olimpiyat sergisindeki tek Türkiyeli kadın fotoğrafçı..."

"Olimpiyat sergisindeki tek Türkiyeli kadın fotoğrafçı..."

Lozan Olimpiyat Müzesi'nde fotoğrafları sergilenen dört fotoğrafçıdan biri olan Mine Kasapoğlu Puhrer, 2010 Vancouver Olimpiyatları’nda yarışamadığı için fotoğrafçı olduğunu kaydederek "Benim için zaten o atmosferde olmak yeterliydi. Kendi sporculuğumda yaşayamadığım heyecanları, çektiğim fotoğraflarda yaşadım. Vancouver’da yarışmak istediğim snowboardcross pistinden, fotoğraflarımı çektikten sonra, sırtımda kamera ekipmanlarımla aşağı kaydım" dedi.

 

2007'de Snowboard'da Türkiye şampiyonu olduğunu ifade eden Kasapoğlu, şunları söyledi:

"Valla, Olimpiyat Müzesi’nde fotoğraflarımın sergilenmesi şaka gibi bir şey! Müthiş bir onur! Sonunda altın madalyamı aldım gibi hissediyorum! Rio Olimpiyatları’nda 4 fotoğrafçı olarak çalışmalar yapıp bir sergi ve kitap oluşturmamız istendi. 3 Amerikalı fotoğrafçı ve ben." 

Hürriyet yazarı Ayşe Arman'a konuşan Mine Kasapoğlu Puhrer'in açıklamaları şöyle:

Yaptığı bütün sıra dışı işleri, başarıları, sanki dünyanın en normal şeyiymiş gibi anlatıyor. E çok etkilendim. Ben biri bin yapanlara alışığım, bizim ülkemiz öyle, herkes yaptığı şeyi abartır da abartır. Mine Kasapoğlu ise tam tersi.

O aslında milli kayakçı, milli snowboard’cu ve snowboard milli takım antrenörü, bir süredir de olimpiyat fotoğrafçısı. Yaptığı her şeyi iyi yapıyor ama son derece mütevazı anlatıyor.

Lozan Olimpiyat Müzesi’de dünya çapında 4 fotoğrafçının fotoğrafları sergileniyor. Onlardan biri de Mine Kasapoğlu. Spora ve fotoğrafa âşık bu kadını mutlaka tanımanızı istedim...

Mine tebrik ediyorum, Lozan Olimpiyat Müzesi’nde “Fotoğrafçının Lensinden Rio Olimpiyatları” sergisi için seçilmiş dünyadaki 4 fotoğrafçıdan birisin ve tek Türk’sün. Seni tanıyabilir miyiz?

- Tabii. Fotoğraf ve spor, iki büyük tutkum. Hayatım hep sporla iç içe geçti. Milli kayakçıyım, milli snowboard’cuyum ve snowboard milli takım antrenörüyüm. 99’dan beri de fotoğrafla ilgileniyorum.

E nasıl hissediyorsun kendini?

- Valla, Olimpiyat Müzesi’nde fotoğraflarımın sergilenmesi şaka gibi bir şey! Müthiş bir onur! Sonunda altın madalyamı aldım gibi hissediyorum! Rio Olimpiyatları’nda 4 fotoğrafçı olarak çalışmalar yapıp bir sergi ve kitap oluşturmamız istendi. 3 Amerikalı fotoğrafçı ve ben...

Gerçekten kutlarım. Peki böylesine başarılı bir sporcuyken olimpiyat fotoğrafçılığı nereden çıktı?

- Benim en büyük hayalim, 2010 Vancouver Olimpiyatları’nda yarışmaktı. Sporcu olarak gidemedim, “O zaman bari fotoğrafçı olarak gideyim!” dedim.

Ben doğru mu anlıyorum: 2010 Vancouver Olimpiyatları’nda yarışamadığın için mi olimpiyat fotoğrafçısı oldun?

- Öyle de diyebiliriz!

Peki niye yarışamadın?

- Snowboardcross branşında, olimpiyat kotasını tutturmak çok zor. Dünya çapında ilk 50-60 sporcudan biri olmanız gerekiyor. Ben en iyi dönemimde, 120. civarındaydım. Yeterince iyi değildim yani...

Dünya 120’ncisi olmak yeteri iyi değil mi?

- (Gülüyor) Yaptığınız işi sevgiyle ve tutkuyla yapmak bile kendi başına müthiş bir şey! Ama olimpiyatlar için yeterli olamadı. Şimdiki snowboardcross takımımız çok daha başarılı, umarım 2018’de bizi temsil etmeye hak kazanırlar...

Peki 2010 Vancouver Olimpiyatları’na fotoğrafçı olarak katılınca neler hissettin?

- Nefis bir şey! Tarifi yok! Benim için zaten o atmosferde olmak yeterliydi. Kendi sporculuğumda yaşayamadığım heyecanları, çektiğim fotoğraflarda yaşadım. Vancouver’da yarışmak istediğim snowboardcross pistinden, fotoğraflarımı çektikten sonra, sırtımda kamera ekipmanlarımla aşağı kaydım. Benim için müthiş duygulu bir andı. Öyle ya da böyle istediğim yere gelmiştim...

“Olimpiyatlara katılmak önemli, kazanmak değil!” derler, doğru mu gerçekten?

- Kesinlikle doğru! Bütün dünyanın temsil edildiği, barış ve fairplay mesajları içeren bir buluşma. Ama o müthiş sporcular, hayatlarının en fit, en hazır noktalarında, rekabetçi olabiliyorlar. Haklılar da. Hayatları boyunca, “o an” için çalışmışlar. Benim en sevdiğim anlardan biri, tam yarış başlamadan, potansiyel enerjinin en yüksekte olduğu anlar. Her şeyin mümkün olduğu, hikâyenin daha yazılmamış olduğu anlar. İşte ben o sihirli anları çekmeye bayılıyorum...

Kendi fotoğrafçılığını nasıl tanımlarsın?

- Gerçek anlar yakalamayı seviyorum. Bu, bir sporcunun hayatından da olabilir, kızlarımın hayatından da. Heyecan, ilham ve duygu içeren kareler peşindeyim...

Çok çok çarpıcı fotoğrafların var. İnsan bakakalıyor. Sen esas olarak duygu mu çekiyorsun?

- Galiba yapmaya çalıştığımın en öz açıklaması bu! Ben onları çekerken, zaman duruyor gibi oluyor. Fotoğraf makinemle birleşiyorum ve soğuk, açlık gibi şeyleri hissetmiyorum...

Sadece onların heyecanını mı hissediyorsun?

- Evet. Telefoto lenslerimle sporcuların yüzlerine ve hislerine o kadar yakınım ki. İtiraf etmeliyim ki bu anlarda fotoğraf çekerken gözlerimden yaşlar geldiği oluyor...

2007'de Snowboard'da Türkiye şampiyonu oldum

Spora ne zaman başladın?

- 2 yaşında, Uludağ’da, kayak yaparak...

Nereye kadar ilerleyebildin?

- 1994’te Türkiye 2’ncisi oldum. Snowboard’da da 2007 Türkiye şampiyonu oldum.

Güreş ve halter gibi ata sporları dışında olimpiyatlarda pek başarılı olduğumuz söylenemez, sence neden?

- Temel eksiğimiz spor kültürü! Hem seyirci hem oyuncu olarak her yaşta daha çok katılım olmalı spora.

4 kış olimpiyatı ve 4 yaz olimpiyatında fotoğrafçı olarak görev aldın... Bu, haber oldu mu?

- (Gülüyor) Beni bilen biliyor da yok haber olmadı!

Peki olimpiyatların sahne arkasını çeken başka bir Türk fotoğrafçı var mı?

- Benim bildiğim kadarıyla yok...

Şu an Viyana’da mı yaşıyorsun?

- Evet. Viyana- İstanbul’da hattında yaşıyorum. Eşim Viyanalı. Şimdilik kışları Avusturya, yazları Türkiye’deyiz...