Kamu Denetçiliği Kurumu (Ombudsmanlık), Emniyet Genel Müdürlüğü’nün, kamusal alanda polisin ses ve görüntüsünün çekilmesini yasaklayan, Danıştay’ın geçtiğimiz günlerde yürütmeyi durdurma kararı verdiği genelgesiyle ilgili olarak emniyete zor sorular yöneltti. KDK, emniyetten, genelgenin yasal dayanağını, basın mensuplarıyla diğer görüntü çekenlerin nasıl ayırt edildiğini, genelgenin orantısız müdahaleyi delil amaçlı çekenlerin delillerinin karartılması anlamını taşıyıp taşımadığını sordu. Emniyet Genel Müdürlüğü ise gönderdiği yanıtta, mevcut yasalardaki genel hükümleri sıralayarak, yeni bir kural getirilmediğini, sadece hiyerarşik amirlerin, genelgeyle yasalardaki yetkileri astlarına açıkladığını savundu. Emniyet, tek tek değerlendirmekten kaçındığı sorulara, “Olayın tarafı olmayanlar da çekiyor”, “orantılı müdahale bile olsa çekiliyor”, “silah kullanma vb. görüntüler infial yaratacak şekilde sunuluyor”, “terör örgütleri bu yöntemle veri topluyor” gibi yanıtlar verdi.
DİSK’e bağlı Basın İş Sendikası adına Avukat Onur Can Keskin tarafından KDK’ye yapılan başvuruda, genelge ile ilgili tavsiye kararı alınması ve emniyete uyarıda bulunulması talep edildi. Ancak KDK, ayrıntılı biçimde değerlendirdiği başvuruyu, 6 aylık yasal inceleme süresinin dolmasına 10 gün kala, Danıştay kararından hemen sonra sonuca bağladı. KDK, ayrıntılı incelemeler yapmasına rağmen yargının ele aldığı bir konuda değerlendirme yapamayacağını bildirdi.
Buna karşılık, KDK’nin başvuruyla ilgili hazırlayarak, emniyete gönderdiği ayrıntılı sorular ve verilen yanıtlar dikkati çekti.
KDK, 16 Temmuz’da İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nden belge ve bilgi talebinde bulundu.
Yazıda, bakanlık ve emniyetten, genelgenin yasal dayanağının, yayımlanma gerekçesinin ne olduğu sorularak, “Kolluk personelinin özel hayatının gizliliği ve kişisel verilerinin ihlal edilmesi kanaatini oluşturan somut olay örneklerine ilişkin bilgi ve belgelerin gönderilmesi” istendi.
KDK’nin yazısında şu sorulara da yanıt verilmesi gerektiği belirtildi:
-Genelgede ses ve görüntü alınmasının hangi amaçla yapıldığı ve kim tarafından ne zaman gerçekleştirildiği konularında ayrıma gidilip gidilmedi, ses ve görüntü kaydının haber yapma amacıyla ve hukuka aykırı bir olgunun ispatlanması amacıyla alınıp alınmadığı ayrımının nasıl yapıldığı…
-Ses ve görüntü kaydının yasaklanmasına ilişkin tedbirin her türlü kolluk eyleminde mi yoksa sadece toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı kapsamındaki olaylara mı uygulandığı
-Ses ve görüntü kaydı alan kişinin gazeteci olup olmaması huşunda bir ayrıma gidilip gidilmediği
-Avukat Onur Can Keskin’in, “Genelgenin haber verme hakkını engelleyecek şekilde kullanıldığının anlaşıldığı” iddiasına yönelik idari ve hukuki açıklamalarınızın neler olduğu ve (bir gazetecinin telefonunun alınması, bir başkasının telefonunun yere atılması) gibi somut örneklere ilişkin açıklamalarınızın neler olduğu, genelgenin basın çalışanlarına uygulanmamasına yönelik ne tür tedbirler alındığı,
-Gazetecilik yapmakla birlikte basın kartı olmayan ya da serbest veya telif usulüyle çalışan pek çok basın çalışanının bulunduğu, binlerce gazetecinin basın kartının yenilenmediği iddiası kapsamındaki basın kartı olmayan ancak gazetecilik mesleğini icra ettiğini belirtenlere karşı genelgenin uygulanmamasının nasıl gerçekleştirildiği,
-Genelgenin kamusal bir hizmet olan basın özgürlüğünün ihlaline sebeb olduğu ve emniyet güçlerinin olumsuz tutum ve davranışlarına dayanak oluşturduğu iddiası kapsamındaki açıklamalarınız
-Genelge ile anayasa tarafından güvence altına alınan basın özgürlüğünün ihlaline sebebiyet verilip verilmediğine ilişkin idari ve hukuki açıklamalarınızın neler olduğu,
-Genelgenin hukuki dayanağının ne olduğu, hangi mevzuata dayanılarak çıkartıldığı, ses ve görüntü kaydı alınmasının yasaklanmasının ulusal ve uluslararası mevzuatta dayanağının olup olmadığı ile dayanağı varsa yasağın somut mevzuat hükümleri belirtilerek kapsamının değerlendirilmesi,
-Ses ve görüntü kaydı alınırken personelinizin görev yapmasının engellenmediği, şiddet kullanılmadığı ve tehdit oluşturmadığı hallerde de görüntü alınmasının engellenip engellenmediği, engellenmediği durumlarda ayrımın nasıl yapıldığı,
-Güvenlik güçleri tarafından yapılan müdahalelerde disiplin cezasını gerektiren aşırı müdahale oluşması, bu esnada insan hakkı ihlallerinin oluşması veya suç unsurunun oluşması durumunda bu durumun nasıl tespit edileceğine dair açıklamalarınızın ne olduğu, idarenizin bu konuda tedbir alıp almadığı, keyfi ve orantısız müdahalelerin kanıtlanamaması ve kişilerin haklarını korumak amacıyla, delil oluşturmak amacıyla bu tür müdahaleleri kaydetmeleri durumunda, yapılan müdahalenin delil kaybına neden olup olmayacağına dair açıklamalarınızın neler olduğu,
-Genelgede kanuni şartları oluştuğunda adli işlem yapılmasının talimatlandırıldığı anlaşılmış olup, söz konusu kanuni şartların neler olduğunun açıklanması,
Ses ve görüntü kaydı alınmasının yasaklanmasının, kolluğun görevini yapmasını engellemek fiili kapsamında değerlendirilip değerlendirilmediği, genelge kapsamında cep telefonuna el koymak, fiziki müdahalede bulunmak gibi yöntemlere başvurulup başvurulmadığı, başvurulmakta ise yasal dayanağının ne olduğu,
-Görüntü alınmasının hangi durumlarda kişisel veri ihlali oluşturduğu konusunda Kişisel Verileri Koruma Kurulu’ndan görüş alınıp alınmadığı,
-Farklı ülkelerde kolluk görevlilerinin görüntülerinin alınmasına sınırlama getiren uygulamaların bulunup bulunmadığı,
Bu soruları İçişleri Bakanlığı Hukuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü’nden gelen yazıyı ileterek yanıtladı.
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yazısında ise ayrıntılı sorulara yanıt verilmekten kaçınıldı. Yazıda, genelgenin idare hukukunda amirlerin astlarına, uygulamakla yükümlü oldukları kanun hükümlerinin yorumlanması ve uygulanması konusunda verdikleri emir ve talimat anlamına geldiği, genel ve soyut nitelik taşıdıkları, icrai niteliğinin olmadığı, iç düzenleme işlemi olduğu kaydedildi.
Emniyetin yanıt yazısında, kolluk görevlilerinin görev yapmasını engelleyenleri, eylemin ve durumun niteliğine göre olay yerinden uzaklaştırma yetkisinin Ceza Muhakemesi Kanunu ile Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nda yer aldığı, genelgenin de var olan bu yetkinin açıklanmasına ilişkin talimat niteliği taşıdığı belirtildi. Yazıda, anayasa ve Kişisel Verilerin Korunması Kanunu hükümlerinin de genelgenin dayanağı olarak nitelendirilebileceği ifade edildi. Buna karşılık yazıda, genelgedeki yasakların hangi düzenlemede yer aldığına yönelik özel bir atıf yapılamaması dikkati çekti.
Yazıda şöyle devam edildi:
“Genelge ile olaylar esnasında ses ve görüntü kaydı alınan polis ve vatandaşların kişisel verilerinin korunmasının amaçlandığı, özel hayatın gizliliği ve bu kapsamda kişisel verilerin korunmasının konusunun her şeyden önce insan onuruna saygı ve kişilik haklarına dayandığı, bu hakkın, kişinin saygınlığını ve kişiliğini serbestçe geliştirmesini mümkün kılan kişisel değerler üzerindeki çıkarlarını belirterek, bireye kişiliğini dilediği şekilde serbestçe geliştirilebileceği, kendisi ve sevdikleriyle bir arada olabileceği özerk bir yaşam alanına sahip olma şansı verdiği, bireyin kişisel verileri üzerindeki hakkı yeteri kadar korunmazsa, demokratik bir toplum düzeninin ortaya çıkmasının ve korunmasının da güçleşeceği
Özel hayatın gizliliği ve bu kapsamda kişisel verilerin korunması konusunun bilişim teknolojilerindeki gelişmeler sonucunda geleneksel yöntemlerle mümkün olmayan çok sayıda verinin toplanabilmesi, daha önce birbirinden bağımsız tutulabilen çok sayıda verinin merkezi olarak bir araya getirilebilmesi, verilere erişim ve veri transferinin kolaylaşması, terör ve suç örgütlerinin kişisel verileri ele geçirme yönündeki faaliyetlerinin artması gibi etkenlerin günümüzde kişisel verilerin en üst seviyede korunmasını zorunlu kıldığı…
Genelge ile olay anında alınan ses ve görüntülere ilişkin olarak özel hayatın gizliliği temel hakkı ile bu hakkın ayrılmaz parçası olan kişisel verilerin korunmasının ve polisin müdahale ettiği olaylarda olayın tarafı olmayan şahıslar tarafından alınan ses ve görüntü kaydının yetkili makamlara suç ihbarı amacı dışında kullanılarak polisin hedef haline getirilmesinin önlenmesinin amaçlandığı
Modern dünyada sosyal medya vasıtaları aracılığıyla bilgi paylaşımının artmasının yanında elde edilen verilerin değiştirilerek veya yönlendirilerek suç örgütlerine kolaylıkla servis edilebildiğinin görüldüğü
Bu nedenle görevi gereği olaya müdahale eden bir polisin, müdahalesi orantılı dahi olsa, yalnızca silah kullanırken bile görüntüsünün alınmasının toplumsal infial yaratabilecek şekilde kitlelere ulaştırılabildiği, hatta bu konuda Terörle Mücadele Kanunu’nda açıkça düzenleme bulunduğu…”
Yanıt yazısında daha sonra TMK’da yer alan, terörle mücadelede görev alanların kimliğini açıklayanlara hapis cezası verilmesi, CMK’de yer alan, olay yerinde polisin görev yapmasına engel olanları uzaklaştırabileceği anımsatıldı.
Emniyetin yazısında basın özgürlüğüne ilişkin belirtilen kuralların “basın yetkilisi sayılmak için gerekli tüm niteliklere haiz” basın mensupları için düzenlendiği belirtilerek, genelge ile basın özgürlüğünün kısıtlanmadığı savunuldu. Yazıda, polise yeni bir yetki verilmediği, eski yetkilerin kapsamının genişletilmediği, mevcut yetkilerin hiyerarşik amirler tarafından açıklandığı ifade edildi.
Yazıda, genelgeye karşı açılan 46 ayrı dava bulunduğu da anımsatıldı. Kamu Denetçiliği Kurumu’nun yargı organlarında görülen konularda inceleme yapamayacağı ifade edildi.
Başvuruyu değerlendiren KDK, kurumun yargı kararlarını denetleyemeyeceğini belirtti. Kararda, basın özgürlüğünün anayasal bir hak olduğu, haber verme ve alma hakkının anayasada güvence altına alındığı anımsatıldı ve bu konudaki sınırlamaların altı çizildi. Kararda, Danıştay’ın söz konusu genelgeyle ilgili olarak yürütmeyi durdurma kararı verdiği belirtilerek, bu nedenle konuyla ilgili esastan bir değerlendirme yapılamayacağı vurgulandı.
KDK, başvuru için, “yasal mevzuat gereği incelenmemesi” kararı verdi.
KDK’nin başvuruyu, Danıştay’ın kararının duyulmasından bir gün önce, 6 aylık yasal inceleme süresinin bitimine sadece 10 gün kala vermesi dikkati çekti.
Başvuru için “incelenmeme” kararı veren KDK’nin, bu kararın başında emniyeti dostane çözüme davet eden ifadeler kullanması, dostane çözüm konusunda anımsatmalar yapması ise dikkati çekti. Bu durum, KDK’nin de genelgeyi çözüme bağlanması zorunlu bir sorun olarak gördüğü yorumlarına yol açtı.