Ömer Laçiner, Osman Kavala için çocukluk anısını anlattı: O pür iyi insanlara kasten kötülük edenlere bir parça haddini bildirse...

Ömer Laçiner, Osman Kavala için çocukluk anısını anlattı: O pür iyi insanlara kasten kötülük edenlere bir parça haddini bildirse...

Dostları, 702 gündür tutuklu olan Osman Kavala'ya 62'nci yaşı için lise ve üniversite döneminden arkadaşlarının, sanatçıların, yazarların ve sivil toplum kuruluşlarından isimlerin yazdığı mektuplar, makaleler, şiirler, resimler, fotoğraflar ve kolajlardan oluşan bir kitap hazırladı.

Kitabı götüren CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Kavala'nın tepkilerini "Çok duygulandı. Kitabı aldı eline baktı. Gözlüğünü takmamıştı. Kendi gözlüğümü verdim. İnceledikten sonra kitabın kapağını kapattı, duygularını 'Cezaevinde yattığıma değdi' sözleriyle ifade etti" dedi. 

Kitapta yazar ve yayıncı Ömer Laçiner de Osman Kavala için bir çocukluk anısını paylaştı. Laçiner, hikâyesini annesinden alıntı yaptığı şu sözlerle tamamladı:

“Bunca kötülüğün ortasında Allah eğer ‘helak olun namussuzlar’ demiyorsa işte bahsettiğin geride duran o iyi insanların yüz suyu gözyaşı hürmetinedir. Ama şimdi hiç değilse o pür iyi insanlara kasten kötülük edenlere bir parça haddini bildirse de biraz teselli olsak.”

Ömer Laçiner’in Osman Kavala için hazırlanan kitapta yer alan yazısı şöyle:

Ne yazayım diye düşünürken hatırlayıverdiğim bir çocukluk anısı: 

Sivas’ın orta halli-yoksul bir mahallesinde akranım birkaç çocukla sokak kenarı bir arsadayız. Akşam olmakta ve birazdan işten dönecek babalarımızdan azar işitmemek için evlerimize koşturmak üzereyiz. Evde içimizden birine annesi hazırladığı bir tencere çorbayı verip Fadime teyzenin kerpiç evine yollayacak. Ev oyalandığımız arsanın öbür kenarında. Fadime teyze, kocası ölmüş ve iki çocuğuyla yapayalnız kalıvermiş ufak tefek bir kadın. Sabah çok erkenden galiba zengin evlerinden birine hizmetçiliğe gidiyor ve ancak gece geç saatlerde 

dönebiliyor evine. O nedenle sokağımızdaki her ev sırayla her akşam bir tencere çorba gönderiyor çocuklarına. O iki çocuk şimdi bizim yanımızda ve herhalde öğlen de yemedikleri için çok acıkmış halde, sessiz duruyorlar.

O sırada az önce aramızdan ayrılan bir çocuk koşarak geri döndü. Elinde dumanı tüten iki köftenin birini ısırırken Fadime teyzenin çocukları adeta büyülenmiş gibi yaklaştılar ona. O ise sertçe itti öndekini “geri dur” diye de azarladı. Tam o sırada yanımızdan geçmekte olan üç adamdan uzun boylu olanı durup ne oluyor dercesine baktı bize. İtilmiş çocuk “sadece kokusu için” diyebildi ürkek bir sesle kekeleyerek. Karanlıkta sadece kısa kıvırcık sakallarını seçebildiğim, uzun boylu adam boynunu bükmüş çocuğa bir süre baktıktan sonra elini omzuna koyup “hiç mi” diye sordu. O ve kardeşi solgun bir sesle “hiç” dediler, başları eğik.

O hiçlerle köfteyi kastettiklerini ertesi akşam anladım. Diğer çocuklar arsanın sokağa uzak köşesindeyken kaldırıma çıktığımda yandaki duvarın önünde elinde büyükçe bir çıkınla duran o uzun boylu adamı yine gördüm. Alçak sesle yanına çağırdı. Köfte kokan çıkını elime tutuşturup “bunu onlara ver ama kimse görmesin, kapılarının önüne git, seslen, yalnız gelsinler öyle ver” diye tembihledi. Sonra da “Demirciler Sokağı’nın başındaki kahveyi biliyorsundur. Yakın buraya... O çocuklara göster, her ayın ilk cuması ikindi sonrası gidip emanetlerini alsınlar” deyip döndü ve acelesi varmışçasına uzaklaştı.

Dediklerini yaptım. Ama sanki yüzünü göstermemek, tanınmamak için akşam karanlığında bile sokağın kuytusunu seçmiş görünen bu kısa kıvırcık sakallı, uzun boylu adamın kim olduğunu fazlasıyla merak ediyordum. Fadime teyzenin çocuklarını götürdüğüm kahveci, onca ısrarıma rağmen ne adını ne yerini söyledi. Sokağımızdan da geçmedi bir daha. Fark eden başkaları var mıydı bilmiyorum ama Fadime teyzenin çocuklarının her ayın ilk cuması o kahveden “emanetler”ini aldıklarını biliyordum.

Kıvırcık sakallı uzun boylu adam kimseye söyleme diye sıkıca tembihlemişti ama ben dayanamayıp sadece anneme anlattım olanları. Gayet mütedeyyin annem, gözleri yaşarmış başımı okşarken hiç unutmadığım ve yeri geldikçe biraz değiştirerek ödünç aldığım şu sözü söyledi: “Bunca kötülüğün ortasında Allah eğer ‘helak olun namussuzlar’ demiyorsa işte bahsettiğin geride duran o iyi insanların yüz suyu gözyaşı hürmetinedir.” Ve eklemişti: “Ama şimdi hiç değilse o pür iyi insanlara kasten kötülük edenlere bir parça haddini bildirse de biraz teselli olsak”.

Evet, şimdilik bu bile yeter.