Sırrı Süreyya Önder
(Radikal gazetesi / 22 Kasım 2010)Aşağıdaki fotoğrafta ‘bilinmeyen bir dilde’ iki mezar taşı görüyorsunuz. Bu ülkenin kirli suçlarının sicili, ölümün tabelası sayılan mezar taşlarında ölümsüzleştiriliyor. Daha 12 yaşındayken, yaşından fazla mermilerle cevahir bedeni delik deşik edilen ve öldürülmeseydi 19 yaşında olacak olan Uğur Kaymaz ve babasına aittir bu taşlar. Yoksul evlerindeki yataktan biraz daha büyükçe bir toprak parçasında birbirlerinin koynuna girmiş öylece yatıyorlar.
Dün, katledilişlerinin yedinci yılıydı Katilleri bir gün bile tutuklanmadılar. Mahkemeleri, ‘can güvenliği’ gerekçesiyle Eskişehir’de görüldü. Mahkemesine giden yakınları, canlarını zor kurtardılar. Mahkeme, öldürülmelerini ‘meşru’ saydı. Uzun uzadıya bir yazı olmayacak bu...Bu ülkenin bütün mezarlıklarında en az bu kadar acılı mezar taşları bıraktı bize bu savaş iklimi. Ülke, ölüsüyle dirisiyle koca bir kabristana döndü. BDP tarafından CHP’ye yapılan çağrı, diriler çarşısında ölümüne çığlıklarla bastırılmaya çalışıyor. Ben bu çağrıyı da Sayın Kılıçdaroğlu’nun mezar ziyaretlerini de olumlu karşılayanlardanım. Geç olmuş, samimi değilmiş gibi yorumlarımızı yeni dikilecek mezar taşlarını düşünerek ertelemek zorundayız. Kürtler yoksul ama onurlu bir millettir. Kalpten gelen bir gülümsemeyle bahtiyar olup, samimi olarak akıtılan bir damla gözyaşına bir ömür verebilirler. Yukarıdaki mezarlık Kızıltepe Atatürk Mahallesi’ndedir. Kızıltepe, acılı ölüm ve zulümlerle yüreği kevgire dönen ama halen barış için çırpınan Ahmet Türk’ün yurdudur. Ahmet Türk, Kemal Kılıçdaroğlu’nu ve “Onlar varsa ben yokum” demeyen bütün arkadaşlarını Kızıltepe’ye davet etmelidir. İzzetine yakışır bir şekilde karşılayıp, şanıyla ağırlamalıdır. Uğur’un mezarında dökülecek bir damla gözyaşı belki barışı hemencecik getirmez ama bu yolda atılacak en önemli adımı başlatmış olur. Belki bu kabristandan sonra Devlet Bakanı Ali Babacan’ı da alıp, hiçbir torpile talip olmadan bu topraklarda ölümün koynuna giren asker yeğeninin kabrine giderler. Bu dilekleri çok naif bulanlar, ölümle hiç terbiye edilmemiş, onun bıraktığı büyük boşlukla sınanmamış olanlardır.