Hürriyet yazarı Onur Baştürk, H&M ve Balmain işbirliği yaptığı, Zorlu Center düzenlenen açılışta ünlülerin birbirine girdikleri görüntüleri 6 Kasım 2015 tarihli köşesine taşıdı. Açılış gecesinde yaşanan izdihamı kendi gözleriyle gördüğünü söyleyen Baştürk, "Oradaydım ve en hafif deyimle “Oha!” oldum" dedi.
Baştürk’ün Hürriyet gazetesinin bugünkü (6 Kasım 2015) nüshasındaki “Kadınlar o akşam neden çıldırdı” başlığıyla yayımlanan yazısından ilgili kısım şöyle:
Birbirlerini ezme pahasına o raftan bu rafa koşturup durdular. Biri tam istediği kıyafete ulaşmışken diğeri gelip kaşla göz arasında o parçayı onun elinden alıverdi. Bir başkası cansız mankenin üzerindekini aldı, diğeri dört-beş parça birden aldığı için memnundu, ama ummadığı bir anda dirsek yediği için muhtemelen bir yerleri fena sızlıyordu. Anlattığım görseller gladyatörleri izleyen kana susamış Romalılar’ın devasa arenalarından birinde değil, salı akşamı Zorlu H&M’in bir arenaya göre hayli küçük mağazasında yaşandı. Hani o çok konuşulan Balmain gecesinde. Oradaydım ve en hafif deyimle “Oha!” oldum. Açlık Oyunları filminin alışveriş versiyonundaymışım gibi hissettim. Şıkır şıkır süslenmiş kadınların yüksek topuklularla sakin sakin prosecco yudumlarken bir anda nasıl coştuğunu/çıldırdığını gördüm, saçlarımdaki beyazlar arttı. Peki bu kadınlar neden delirmişti?
Evet ilk suçlu, lüksün demokratikleşme çabaları. Fransız markası Balmain, ürünlerini pahalıya satan bir marka. Ama baktı ki dünya başka bir yere gidiyor, über lüks tarih olmak üzere. Göklerden yere, yani halka inmek şart! Bu amaca uygun bir aktörle arenadaki yerlerini bir süredir sağlamlaştırdılar: Genç tasarımcı Olivier Rousteing’le. Evet Rousteing yetenekli, ama aynı zamanda sosyal medyayı öyle ustaca kullanan bir isim ki 40 milyon takipçili Kendall Jenner’sız bir karesi neredeyse yok gibi. Malum, dünya aynı zamanda artık böyle bir dünya. Yüksek takipçili ünlü kankanı yanına alıp sürekli mükemmel pozlar verme ve herkesin sana gıpta etmesini (bol like alarak) sağlama dünyası... Kısacası, markanın halka daha çok yakınlaşmasında Olivier’nin katkısı büyük. H&M’le olan işbirliği ise bunun son dalgası, ulaşılabilir fiyatlarla iştah açanı... Aslında her şey aynı zamanda müthiş bir pazarlama, müthiş bir “elde etme” hikayesi. Yoksa, zamanında bilmem kaç bin euro’ya aldığı Balmain ceketiyle H&M’deki davete gelmiş über zengin kadın neden dirsek yeme pahasına daha ucuza satılan Balmain ürünün peşine düşsün, yerlerde sürünsün ki?
İşin moda/pazarlama yönü böyle. Ama bir de perde arkasında Türk kodları var. Malum, seçime kadar stres topu olmuştu Beyaz Türkler. Seçimden sonra bu stresi atmak gerekiyordu. Bir çığlık atmak, avaz avaz bağırmak... Bence o kadınlar o akşam mağaza içinde koştururken işte bunu yapıyordu. Birbirlerini ezerek rahatlıyordu! O yüzden aynı akşam yapılan ikinci seansta da bir dakika içinde koleksiyon tükendi ya!
H&M’in Balmain davetinden sonra tüm kadınlar yukardaki Morini’de soluğu aldı. İşte oradaki masalarda kadınların konuştukları: * “Bir kadın şoförünü içeriye sokmuş, tüm kıyafetleri ona aldırıyordu. O kadın Işıl Reçber’miş diyorlar!” * “Üzerime resmen raf devrildi ya, hiçbir şey alamadım!” * “İyi ki markanın iletişim müdürünü arayıp daha önceden o uzun çizmeyi ayırtmışım. Yoksa hayatta alamazdım!” * “Bir kadın, Özge Ulusoy’un üzerine giyip geldiği Balmain’i istemiş! Yuh diyorum, bu kadar da olmaz!” * “Daha önceki davetlerde hiç böyle olmuyordu, sakin sakin alışveriş yapıyorduk. Bu kez fenaydı, bir daha gelmem ben!”
Yazının tamamını okumak için tıklayın