Onur Caymaz: Şiir bizden intikam alıyor

Onur Caymaz: Şiir bizden intikam alıyor

IŞIL ÖZ

 

Kelebeğin Rüyası’nı izledikten sonra hemen hemen herkes gibi şiirlere sarıldım ben de. Rüştü Onur, Muzaffer Tayyip Uslu, Behçet Necatigil hakkında daha çok bilgilenme isteğinin yanı sıra, kendini harflerinin, cümlelerinin içinde arayan bir isimle şiir konuşsam ne güzel olurdu diye düşünüp Onur Caymaz’a ulaştım. Filmi izlemiş miydi? Gelen eleştirileri o nasıl değerlendiriyordu? Peki, şiir ne kadar hayatımızda şimdi? Şiir aşka dönüşmeli mi?

Onur Caymaz, henüz izlememiş filmi. Oldukça merak ediyor. “En kısa zamanda izleyeceğim” dedi ve ekledi:

“Her ne kadar bizim ‘entelektüel camiada’ Kelebeğin Rüyası pek sevilmediyse de ben Erdoğan’ın bu ‘işine’ karşı iyi bir duygu taşıyorum. Zira filmi eleştiren bütün entelektüellerimizde ana mesele, söz konusu iki şairi ‘sahiplenme’ tavrıydı. Hani onlar yalnızlığıyla, yoksulluğuyla bizim durumu. Biz yoksul ve yalnız bıraktığımız insanları, yaşarken umursamadıklarımızı daha çok seviyoruz. İyi de adama sormazlar mı? Bugüne dek Yılmaz Erdoğan, Sunay Akın ve birkaç kişi haricinde bu insanları hatırlatan oldu mu; onlar bu işi yaparken sen ne yapıyordun arkadaş, yazdın mı bu insanları, çizdin mi, büyük işlerin vardı biliyoruz, onlara bu yüzden vakit ayıramadın değil mi demezler mi? Derler herhalde. Ben diyorum en azından.”

 

Behçet Necatigil...

Necatigil başka bir adamdır. Başka bir şairdir demiyorum bak. Başka biradam. Yazdıkları en çok kendisine benzeyen şairimiz. Şu dizesinden anlaşılır zaten:

“Bilmem sizde olur mu, yadırgarım bazen / En bilinen sözcükleri / Örnek: Gömülmek, gömü / Birini anlıyorum, bir servet mi öteki?”. Bir hazinedir.

 

Eski Varlıklar sanki daha mı başkaydı?

Varlık benim en sevdiğim edebiyat dergilerinden. Eski Varlıklar daha başka tabii. Bugün edebiyatın ölmediği fakat sakat kaldığı, sansürlendiği, azaldığı bu ortamda dergiler hakkında söylenecek şeyler tabii ki farklı. Hiçbir şeyin bir eski zamandaki tadı kalmadı. Bugün dergiler adına yine heyecanlıyım doğrudur ama on beş yıl önceki duygumu taşımıyorum.

 

Şiir ne kadar hayatımızda şimdi?

Şiir kendi devrik krallığını sürdürmeye devam ediyor. Hepimizin hayatında değil. İyi ki de değil, Başbakan'ın bile meclislerde vs. siyasi rant uğruna şiir okuduğu bir ortam hiç hoş görünmüyor dışarıdan. İyi ki şiir çoğunluğun hayatında değil. Daha doğrusu çoğunluk bugün Türkiye’de şiire layık değil. Yoksa şiirin yeri tabii ki stadyumlar, sinemalar, daha büyük kalabalıklar olmalıydı, meydanlar, kütüphaneler, parklar, gazeteler. Fakat biz ülke olarak toptan vicdan, seviye, kültür, okurluk anlamında dibe vurduğumuz için şiir de bizden intikam alıyor.

Sadece şiir değil, edebiyat da intikam alıyor. Passolini’nin çok güzel bir cümlesi var:

“Kültürel olarak çöle dönmüş bir yerde her eser bir mucize olarak algılanabilir” diyor üstat. Tam da o işte. Mucizeler, harikalar arasındayız, her akşam Flash TV’de halaydayız, Acun ve Hülya Avşar eşliğinde, eğitilmiş köpekler, kafasıyla tuğla kıran başıboş, tuhaf insanlar izliyoruz.

 

Peki, şiir aşka dönüşmeli mi?

Şiir hiçbir şeye dönüşmese, şiir olarak kalsa sanırım en iyisi olur... Şiir başka sanatlara dönüşse, en fazla öyle olsa... O zaman belki bir şeyleri kurtarırız. Sanat belki de tek çıkış yolu...

 

Onur Caymaz hakkında detaylı bilgi için tıklayınız