Onur ve özgürlük insanlığın ortak paydasıdır, gelin bu paydaya birlikte sahip çıkalım

Onur ve özgürlük insanlığın ortak paydasıdır, gelin bu paydaya birlikte sahip çıkalım

Dr. Mahmut Ortakaya* 

Son 35-40 yılda Doğu ve Güneydoğu'da yaşanan felaketlere hep beraber tanık olduk; biz yaşadık, biz gördük. Bu felaketin birçok sonucu oldu ama bence en önemlisi toplumun üretimden uzaklaşmasıdır. Bugünlerde yine insanları yaşadıkları yerlerden ve üretimden uzaklaştıran uygulamaların arttığını görüyoruz. Üretim insanı koruyan, insan onuruna sahip çıkan bir faaliyettir. İnsanı üretimden uzaklaştırdığınızda, onurunu elinden alırsınız, onuruna el koyarsınız. Üretim ibadettir, üretim onurdur. Bunu bilenler insanları köylerinden evlerinden uzaklaştırdılar ama esas önemlisi üretimden uzaklaştırdılar. İnsanı üretimden uzaklaştırınca onu ekmeğe muhtaç hale getirirsiniz ve onurunu elinden alırsınız. Onur çok önemli, özgürlük ise görecedir. Onur kaybedilmemesi gereken bir kavram, bir seviyedir. Biz bölge insanı olarak özgürlüğü ararken onurunu kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kaldık.

Doğu ve Güneydoğu'daki huzursuzluğun nedeni "insan hak ve özgürlükleri" alanıdır. Doğu ve Güneydoğu'da 36 yıldan beri sıkıyönetim,  olağanüstü hal veya bunlara denk gelen baskılar uygulanıyor. Otuz altı yıldır olağan dışı rejimlerle yönetiliyoruz. Evrensel meselelerin muhatabı olmalıyız; evrensel bir fikir olmadığı zaman kaybederiz. Evrensel mesele nedir? Temel insan hak ve özgürlüklerine sahip çıkmaktır. Tarifleri çoğaltarak, kelimeleri çoğaltarak kendimizi yormayalım. Ekonomik mesele, etnik, ulusal mesele hepsi bunun içinde vardır.  Kimin ne hesabına geliyorsa detayları öne çıkararak esas gibi gösteriyor. Bunu yapmamak gerekiyor.  İnsanların birlik ve beraberliğini, temel insan hak ve özgürlüklerinde aramazsak hiçbir yerde arayamayız. Türk, Kürt deyince herkes sonunda kendi ulusal kimliğine sahip çıkacaktır.  Türkiyeli kelimesi herkesi kapsar. Güzel bir kelimedir. Temel insan hak ve özgürlüklerini, özgürlüğe ve refaha ortak olmaya bir çağrı, bir gereklilik olarak kullanıyorum bu kelimeyi. Bunun karşısında "Türkiye Türklerindir" diye bir tabir var ve bu tabir Anadolu'yu Türkleştirmek için geç kalmış bir girişim, bir ezbere milliyetçiliktir aslında. Türkiyelilik ise evrenselliğin yerelleşmesi demektir.

 

Aydınların tavrı

 

İnsanların kendine sahip çıkması, kendine ait olana sahip çıkması yeni bir duygu olmasa da, görünür hale gelişi yenidir. Bundan 14 yıl önce Sezen Aksu'yu dinlemek için Diyarbakır’da toplanan 500 bin kişi yirmi yıl olağanüstü rejim altında yaşamanın utancını reddetmişti. İnsanlar gazete okuyor, insanlar televizyon izliyor, insanlar dünyanın farkındalar. Hak etmişler mi, etmemişler mi meselesi değil. Niçin farklı yönetiliyoruz meselesi; bunun farkına vardılar. Farklı muameleye tepki çok açık. Doğu ve Güneydoğu'da insan haklarını savunmazsak, Batı'da da insan haklarını savunamayacağız. İnsan orada işkence görürken, insanlar orada farklı muamele görürken, İzmir'de, Antalya'da insan haklarını savunmanın anlamı kalmayacak. Bir şeyi kendimiz için istiyorsak, başkası için istememe hakkımız yok. Kendisi için istediğini başkası için istememe hastalığının adı faşizmdir. Türkiye'de aydın insanların, demokrat insanların ağırlığını koyması gerekiyor. Biraz sonra geç kalabiliriz. Bu parlamento yapısı, içeriği, aritmetiği ile hak ve özgürlükleri koruma olanağımız yok. Aydınlar öne çıkmalı, fark edenler öne çıkmalı. İnsanı savunanlar öne çıkmalı. Birlik ve beraberlik için öne çıkmak, çabayı görünür hale getirmek ve toplumun güvenini kazanmak gerek. Türkiyeli aydınlar eylem programları üretmeli. Açıktan tavır koymalı. Eğer biz toplumu düşünceye sevk edemezsek, "acele etmeyin, bizi de dinleyin" diyemezsek, inisiyatif elimizden gidecek. Aydınların çıkışı, öncelikle yöneticileri düşünmeye sevk edecek bir çıkış olmalı. Bizim hedefimiz yönetenler, yönetenlere bir mesaj vermek. Bizi en iyi anlayanlar da yönetenler. Devletle, hükümetle sınırlı olarak söylemiyorum, bütün yönetenlere söylüyorum. Önce yönetenler görecek bu çıkışı, sonra yönetilenler de görecek.

 

Yanlışı muhatap almak

 

Bir cemaat, bir zümre, bir grup, ulus ya da sınıf haklı ve geçerli taleplere sahip olabilir. Bunları şu ya da bu düzeyde fark eder ya da etmez, ifade edebilir ya da edemez. Kimi organizasyonlar ya da kişiler onun adına bu talepleri yetersiz ya da yanlış bir biçimde saptayabilir, yetersiz ya da geçersiz yöntem ve yollarla savunabilir. Ama bu yetersizlik ya da yanlış, cemaatin, grubun, zümrenin ulus ya da sınıfın taleplerinin haklılık ve geçerlilik payını ne zedeleyebilir ne azaltabilir ne de ortadan kaldırabilir. Hiçbir siyasal iktidar, yanlışı ya da yetersizliği muhatap kabul ederek haklı ve geçerli talepleri karşılamama ya da reddetme hakkı olduğunu öne süremez. Bunu kimseye kabul ettiremez. Yanlışla muhatap olmak ve yanlışın güdümünde mesele çözme alışkanlığını ileri götürmek, demokratik platformun ortadan kalkması sonucunu veriyor. Umut etmek isterim ki, bu bilinçli bir tercih olmasın. Demokratik platform ortadan kalkınca olan şu: Doğu ve Güneydoğu'daki düşünme yeteneğine sahip gerçekçi insan devre dışı kalıyor. Ülkenin batısındaki, kuzeyindeki, güneyindeki düşünen gerçekçi insan da kurulmuş olan bu yanlış taraflılık karşısında tercih olanağı bulamadığı için aynı şekilde devre dışı kalıyor. Böylece şiddet egemen oluyor. Ortam bu olunca şiddetin etkisi ile, insanların birbirine sevgi duyması, hoşgörüsü, yaşama sevinci zedeleniyor ve kuşku, düşmanlık duygusu, insanların birbirini itmesi, kendi günlük hayatına sıkı sıkıya sarılması gibi yıpratıcı faktörler ön plana çıkıyor.

Bu durum etnik ilişkilere de yansıyor. Anadolu, insanların birlikte yaşama, sevgi ve hoşgörü esaslarına göre ilişki kurma yatkınlığını en yüksek düzeye çıkardı. Biz Türkiyeliler bir bütün olarak demokrasiyi, özgürlüğü, refahı, dünya barışını, toplumumuzun her türlü gereksinimlerini savunmak kararlılığında olmalıyız. Doğu ve Güneydoğu meselesini, insan hak ve özgürlükleri açısından çözdüğümüz zaman bu ülke gerçekten özgür bir ülke olacaktır. Türkiye'de Türkiyelilerin beyinleri ve yürekleri, Türkiyeliliği yaratmaya yeterlidir. Bu imkan vardır. Bu imkanın kendini gerçekleştirmesini sağlama maharetini göstermeliyiz. Dünyanın sıcaklığı çok kısa zamanda arttı.  Yıllar önce “Sibirya'da buzlar eridi”. Hiç kimse Sibirya'da buzun eriyeceğini düşünmemişti. Ama Sibirya'da buzlar erirken Ağrı Dağı'ndaki kar durabilir mi? İnsanlar sıcaklaşmaya, güzelleşmeye mahkûmdur.  

Onur ve özgürlük insanlığın ortak paydasıdır. Gelin bu paydaya birlikte sahip çıkalım.

Bu yazı, 14 yıl önce Radikal İki’de yayımlanan yazının güncellenmiş versiyonudur ve 14 yılda ülkemizde pek bir şey değişmediğinin kanıtı olarak da okunabilir.

* Diyarbakır Tabip Odası Eski Başkanı / Türk Tabipleri Birliği Eski Yüksek Onur Kurul Üyesi