T24 Haber Merkezi
Narkotik polisi tarafından gözaltına alındıktan sonra işkence gören ve emniyete yeniden çağrılınca intihar ederek yaşamına son veren Onur Yaser Can’ın ölümünden 12 yıl sonra açılan davanın üçüncü duruşması 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü.Sanıkların celsede hazır edilmesi talebinin reddine, işkence hakkında suç duyurusunda bulunma talebinin reddine, tutuklama talebinin reddine, dinlenmeyen tanıklar dinlenmesine, duruşmanın 31 Mart'a ertelenmesine karar verildi.
Mahkemece ilk defa dinlenecek tanıklar heyete bildirildi. Sanık polis amiri Hakan Aydın, Yunus Başay, Onur Ülker duruşmaya SEGBİS yoluyla katıldı. Sanık Muhammet Ongun duruşmaya katılmadı.
Tanıklardan Bahattin Burak Acil, Yaser benim üniversiteden beri arkadaşım. Hem İstanbul’da hem de Ankara’da ev arkadaşlığı yaptık. Benim gibi hayat dolu bir insanı 3 hafta içinde kaybettiğimde şaşırıyorum. Bunca yıl buraya gelmekte de zorluk yaşadım. Yaser’i kaybettiğimiz 3 hafta içinde 2-3 kere buluştuk. Gergindi, takip edildiğini söylüyordu. Karaköy’de yıkılmış balıkçıların orda buluştuk. Her görüşmede bakışları çaresiz ve yardım dileyen şekildeydi. Takip edildiğini ve muhbir yapılmaya zorlandığını söylüyordu. süreçte gözlerinde gördüğüm şeyi, uzun yıllardır tanıdığım arkadaşımın psikolojisinin 3 hafta içinde nasıl bozulduğunu biz anlayamadık. Birkaç davadır dinlediğim kadarıyla çıplak arama meşrulaştırıldı burada." dedi.
Hâkim "Önceki duruşmalarda olan olayları anlatmanızı beklemiyoruz sizden" diyerek müdahale etti. Acil devamla, "Buradaki dinlenen kişilerin yorumlarıyla o günkü korkusu örtüşüyor. Biz acımızı ve öfkemizi sağaltacak bir karar bekliyoruz." yanıtını verdi.
Tanık Mustafa Çiçek, "Üniversite döneminden tanışıyorum Yaser’le, yakın arkadaş ve komşuyduk. Çalıştığı işten memnundu, çok sevecen, neşeli ve hep pozitif bir insandı. Olgun bir insandı, bu süreçten sonra tanıdığım Yaser Can’la alakası yoktu." diye konuştu.
Çiçek'in ardından söz olan tanık Selda Taşkın şu ifadeleri kullandı:
"Yaser benim ODTÜ'den eski arkadaşım, İstanbul’a daha sonradan geldi. Sonra o geldiğinde arkadaşlarımızın bir etkinliğinde görüşmüştük. Hiç tanıdığım gibi değildi, çok aktif, neşeli, hayat dolu bir insandı. Belki bana anlatmak isteyebileceğini düşünerek ne olduğunu sordum. Harbiye’de uyuşturucu alırken yakalanıp emniyette aşağılandığını, kötü davranıldığını, çıplak arama yapıldığını söyledi. Moralini bozmaması gerektiğini söyledim.İkinci kez tekrar çağrıldığını, ifadesinde olmayan şeylerin ifadesi olduğunu söylemişler, Yaser itiraz edince 'ama bak bu senin imzan' demişler. Ben de güçlü olması gerektiğini söyleyince 'aileme ve arkadaşlarıma bi şey yaparlar diye korkuyorum' dedi.
Birkaç gün sonra tekrar görüştük Taksim civarında.Yaser orada daha bitkin ve sessizdi. İki hafta sonra da arkadaşım Yaser'in öldüğünü söyledi. Ben Yaser'in ölümüne tanıklığımın yanında 12 yıldır Hatice Can'ın da ölümüne sebep olan bu adaletsiz soruşturmaya da tanığım."
Avukat, Çınar Aksoy'un tanık Emrah Özgün'e, Yaser'in 3. kez çağırılmasına ilişkin bilgisi olup olmadığını sorması üzerine, tanık bunu duyduğunu ve Yaser'in hiç gitmek istemediğini söyledi.
Tanık Aziz Köse de, "Yaser'i Üniversite yıllarından beri tanıyorum. Hayat dolu yaptığı her işi iyi yapan hayat dolu muhteşem bir insandır. İstanbul’da da birlikte çok vakit geçirdik." dedi.
Köse şunları söyledi:
"Yaser’i arkadaşı olarak anlatayım. Hayat dolu bir insandı. Yakalandığı gece her şey değişti. Karakoldan döndükten sonra olayı anlattı. Yan taraftan gelen sesler, soyunması, kötü muamele Yaser’i şoka sokmuştu. Yaser şoku atlatamadı. Onu hayata geri çekmeye çalıştık. Ama zaman içinde ellerimizi uzatmamıza rağmen ellerimizden kaydı gitti... Her duruşmaya çağrıldığında gitmeden önce yaşadığı kaygı korku çok güçlüydü"
Avukat Çiğdem Şat ve Çınar Aksoy'un sorularına cevaben tanık, "Aklımda kalan en belirgin şey yüzü duvara yaslanıp çıplak aranması ve yan taraftan gelen çığlık sesleriydi. İfadesine rızası dışında, yazmamış olmasına rağmen eklenen plaka numarası onca büyük endişe yaratmıştı." yanıtını verdi.
"Geçen celsede söylediğim seyler zaten kayıt altına alindi, bunları tekrar etmeyeceğim ancak, bazı hususlara dikkat çekmek istiyorum. 2 Haziran’da abimin yakalanması, ardındaki 20 günlük süreçte yasananlarla ilgili olayı bütünündeki maddi gercekleri acığa çıkarmak, etkin bir soruşturma, yargılama yapmak için, mahkemenizin bu evrakta sahtecilik suçunu, bu sanıkların ne amaçla işlediği sorusunu sorması gerekiyor.
Burada yapılan evrakta sahtecilik suçu, işkence ve kötü muamele suçlarını gizlemeye araç, baskı ve tehditle intihara sürükleme suçunun da işlevi haline gelmiştir. Ve burada aslında üç aşamalı bir suç zinciri söz konusu. Önce yakalandığı gün kendisine uygulanan işkence, aşağılayıcı ve kötü muamele içerikli sorgulama ki bununla ilgili de tanıkların hepsinin ifadelerini dinlediniz. Hepsi ağız birliğiyle çırılçıplak aramadan, aşağılayıcı ve onur kırıcı muamelelerden bahsediyor.
Ardından, Hakan Aydın’ın işkence olayından kendisini sıyırmak ve Yaser’e yapılan bütün tahkikat işlemlerini başka bir ekibin üzerine yıkma ve operasyona yönelik işlerine yarayacak bilgileri eklemek üzere Yaser’in evraklarında yapılması emrini verdiği evrakta sahtecilik suçu. Ve sonrasındaki 15-20 günlük süreçte de bu sahte evraklara dayanarak devam eden tehdit, baskı, fiziki takip aracılığıyla intihara sürüklemesi suçu var."
Dolayısıyla, yapılan evrakta sahtecilik sucunun ve yeni evraklardaki ekleme ve bilglerle, bu sahteciliğin abim üzerinde baskıyı ve tehditi attırma aracına dönüşmesi ve onu intihara sürükleme işlevi var. Dolayisiyla, evrakta sahtecilik bu suç zincirinde, bir ara suç ve araç.
Aynı zamanda ve sanıkların tümünün bilgisi dahilinde olan ve kasten iştirak ettikleri bir suç. Etkin bir soruşturma yapılabilmesi için başta bu suç zincirinin emir komutasını yapan Hakan Aydın olmak üzere, bu davada ve 6. ACM'de yargılanan butun sanık polisler.. Artı, abimi hukuksuz bi şekilde takip ettigini bildiğimiz polis memuru Şükrü Velioğlu, sahte evraklarda imzası olan eski şube müdürü Cengiz Malbeleği, şube müdür yardımcısı Serdar Şahin ve bize eksik kamera kayıtları yollayarak suçu gizleyen ve görevini ihmal eden... Yine şube müdürü Mahir Çakallı hakkında mahkemenizin işkence, aşağılayıcı ve onur kirici kötü muamele ve intihara sürükleme resmi evrakta sahtecilik, resmi belgeyi bozma ve yok etme, delil karartma ile ilgili suç duyurusunda bulunması gerekir.
Bir insanın onurunu, haysiyetini ayaklar altına almak için nüfuzlarını kullanmasaydı o işkenceci polisler, onlarla karşılaşmasaydı Onur Yaser Can, bugün aramızda olacaktı, güzel mimari eserler veriyor olacaktı, annem aramızda olacaktı, babam aramızda olacaktı.
Avukat Çınar Aksoy, "Bu zincirleme suçların mağduru olarak Ezgi Sevgi Can Fransa'dan kalkıp geliyor, sanıklar SEGBİS'le katılıyor, ses açılmıyor, kayıt olmuyor, 'fotoğraflar benim mi emin değilim' diyor. Dolayısyla sanıkların mutlaka celsede hazır bulunmasını talep ediyoruz." ifadesini kullandı.
Avukat Çiğdem Şat, "FETÖ/PDY silahlı terör örgütü darbe teşebbüsüne" ilişkin hazırlanan iddianameden alıntılayarak Hakan Aydın'ın Metin Topuz ile görüştüğünü ve tanışıklıklarını tekrar açıkladı. Ümit Erdem sanıkların bir sonraki celsede hazır bulunması talebini tekrarlayarak dosyadaki eksikliklerin tamamlanmasını ve mütalaa verilmesini talep etti.
Sanık avukatı daha önce Fatih Cumhuriyet Başsavcılığında dinlenen tanıkların "Rahmetlinin sadece boxerı ile bırakıldığını, birazcık sorgulandıktan sonra bırakıldığını" beyan ettiklerini, (Sanık avukatı devamla) Yaser Can'ın intiharının sebebinin maruz bırakıldığı işkence değil, ailesine bir şey olmasından duyduğu korku olduğunu iddia etti.
TIKLAYIN - "Maviş oğul", itinayla parçalanan bir aile ve olmayanlar