Babası Mevlüt Can'ın oğlu ve sevgilisini çok özlediğini ve çok acı çektiğini aktaran Ezgi Sevgi Can, "Bedenine çok da iyi bakmıyordu. Doktora da götüremiyorduk. ‘Bir şeyim olunca giderim’ diyordu. Bir anda gelişti her şey, çok zorlu bir ameliyat geçirdi ve kurtaramadılar. Bu erken gidişe tabi yaşadığı acı ve stres sebep oldu. Babamın ruhu, bedeni, kalbi, damarları bu acıya dayanamadılar. Yani babamın gidişi de anneminki gibi bir cinayettir. Sapasağlam, dirençli, devrimci iki yiğit insanı ve onların yetiştirdiği bir güzel evladı yok ettiler" ifadelerini kullandı.
"Biz başından beri mahkemelerde bağırdık. Geciken adalet adalet değildir dedik. Ancak dinletemedik" diyen Can, son celsede savcının mütalaasında sanıkların evrakta sahtecilik dışında, sahte sahte evrağı kullanma ve imha etmekten de cezalandırılmalarını talep ettiğini belirtti. Mahkemenin adil bir karar verip en azından mütalaaya uymasını beklediğini söyleyen Ezgi Sevgi Can, "Ama ne annem ne de babam verdikleri bu adalet mücadelesinin sonucunu görebilecek. O yüzden davadan çıkacak karar ne olursa olsun benim için yarım bir karar olacak" dedi. Cuma günü görülecek duruşma hakkında ise Can şunları ifade etti:
"Bu yapılan evrakta sahtecilik, abim Onur Yaser Can’a yapılan fiziki ve sözlü işkence ve cinsel istismarın devamı niteliğindedir. Sanıklar Soner Gündoğru ve Salih Bahar, amirleri işkenceci Hakan Aydın’ın emriyle abimi tekrar ifadeye çağırarak okumasına izin vermeden, zorla yeni ifadeler imzalatarak, onu şüphe altında bırakmış ve ifadesine çıkarlarına uygun eklemeler yapmışlardır. Ona bu ifade tutanaklarından bir nüsha dahi vermemişlerdi. Bunu biz hem geride bıraktığı el yazısından hem tanık ifadelerinden biliyoruz. Dolayısıyla bu bir işkence davasıdır. Çok güzel günler görecek, bu ülkeyi daha güzel bir yer haline getirecek bir aile paramparça edilmiştir. Bunu biz hak etmedik. Biz sadece güzellik verdik. Annem babam güzellikler peşinde, ekmek hak, adalet pesinde koştular bunun için emek verdiler ama karşılığında bu ülke onları hem oğullarından hem canlarından etti. Heyete özetle şunları söylemek istiyorum; adil olun, cesur olun,katilleri korumayın halkı koruyun. Adil olun ki artık bu ülkede insan öldürmek bu kadar kolay olmasın."
28 yaşındaki mimar Onur Yaser Can, 2 Haziran 2010 yılında İstanbul Harbiye'de esrar satın aldığı iddiasıyla narkotik polisi tarafından gözaltına alındı. Can, götürüldüğü Narkotik Şube Müdürlüğü'nde polisin işkence, cinsel taciz ve aşağılamalarına maruz kaldı. "Çıkış Doktor Raporu" da işkence şüphelisi polislerin yanında hukuk dışı olarak düzenlendi.
Salıverilmesinin ertesi günü polislerin telefonla arayarak, tutanaklardaki "tarih hatasının düzeltilmesi" gerekçesiyle yeniden emniyete çağrılan ve başkaları aleyhinde ifade vermeye zorlanan Can, bir avukata başvurdu. İfadesi işkence altında iki kez alınmış olmasına rağmen, polisler üçüncü kez emniyete çağrınca Can, 23 Haziran 2010'da oturduğu evin balkonundan kendini atarak intihar etti.
Can arkadaşlarının ısrarıyla o gece karakolda neler yaşadığını sırasıyla yazmıştı. O notta, “Gözaltında çırılçıplak soyuldum. Duvara yaslanmamı söylediler… Bir süre çömeltilerek bekletildim. Bu süreçte ağlayan, polislere yalvaran bir kişinin sesi dinletildi, tokatlandım, sözlü olarak aşağılandım. Polislerden biri beni telefonla emniyete çağırdı ve önceki ifademden farklı bir ifade imzalattılar. Muhbirlik yapmam söylendi” ifadeleri yer alıyordu.
Oğullarının yaşamını yitirmesinin ardından adalet mücadelesi başlatan Can ailesi, bir sonuç alamadı. Anne Hatice Can, üç buçuk yıl hukuk mücadelesi vermesinin ardından dayanamayarak intihar etmişti.
İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki 2 Nisan'da yapılan son duruşmaya katılan baba Mevlüt Can ile kızı Ezgi Can, oğlunun ölümüne ilişkin olayın genişletilmesi talebinde bulunmuştu. Mevlüt Can, Yargıtay’ın bozma kararının ardından yeniden görülen davada ise şunları söylemişti: Eşimin ölmesinde biraz da kabahat sizdedir. Biz sizden azıcık adalet görseydik, taleplerimize yanıt verseydiniz eşim hayatta olacaktı.
TIKLAYIN - "Maviş oğul", itinayla parçalanan bir aile ve olmayanlar