Ordusuna göz bebeği gibi bakanlar düşkırıklığı

Ordusuna göz bebeği gibi bakanlar düşkırıklığı

Deniz Kurmay Albayı’nın, Dursun Çiçek’in imzasını taşıyan "İrtica ile Mücadele Eylem Planı" adlı fotokopinin “kâğıt parçası” değil, gerçek bir belge olduğu ortaya çıktı. Hürriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök, bu konuyu köşesine taşıdı.OKTAY EKŞİ: GERÇEĞİN KABUL EDİLMESİ GEREKEN NOKTAYA GELDİKİşte Özkök'ün Hürriyet gazatesinde yayımlanan bugünkü (27.10.2009) yazısı:Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in bir sözü var.

“Bu devlette hiçbir belge kaybolmaz” diyor.Çünkü, herkes kendi geleceğini garanti altına almak için, kendiyle ilgili her belgenin kopyasını alır.

O nedenle ortaya bir belge çıktığı zaman, iyice araştırmadan kesin bir açıklama yapmamak gerekir.

Açıklamada mutlaka ihtimal kapılarını açık bırakmak gerekir.

Örnek mi istiyorsunuz. İşte Albay Dursun Çiçek’e ait olduğu iddia edilen belge...

Türkiye, bu belgenin kopyasını çok tartıştı.

Şimdi gerçeğinin ortaya çıktığı iddia ediliyor.

Bu tartışma daha da alevlenecek.

Çünkü, Türk Ordusu’nun bir subayı, altına imzasını atarak bir darbe planı yapmışsa, bu vahimdir.

* * *

Türk Ordusu ile ilgili ilk derin şaşkınlığımı Nazlı Ilıcak, andıç olayını ortaya çıkardığında yaşamıştım.

Şaşkınlığımın iki nedeni vardı.

Birincisi, andıcı hazırlayanlar bizi de kullanmıştı.

Ama ondan daha önemlisi, Türk Ordusu’nun böyle bir dezenformasyon olayını tertip edebilmesiydi.

Hadi diyelim ki, aldıkları “psikolojik harp” bilgileri ve geleneği onlara böyle bir şeyi yapma cesareti veriyor.

Alenen suç sayılacak bir şey nasıl olur da, kâğıda geçirilir.

Altına da övüne övüne imzalar atılır?

Ben işte bu cüretin kaynağını merak ediyorum.

Nedir bazı subaylara bu suçu alenen işleten duygu?

* * *

Emir mi?

Varlığı katı disiplin üzerine kurulu organizmalarda, böyle bir şeyi emirle açıklamak mümkün olabilir.

Öyleyse o emri veren kişi kim?

O kişi niye böyle bir planın altına kendi imzasını da atmıyor?

İmzayı atan kişi, kendisine verilen bu emri, acaba “normal görevi” mi kabul ediyor?

Yaptığı işi “ulvi” bir misyon görüp, yerine mi getiriyor?

Bir subay, böylesine aleni bir suçu, normal görevi kabul ediyorsa, o zaman ordunun genetik yapısında sorun var demektir.

Son bir soru.

Acaba bütün bunlar “Nasılsa kimse bize bir şey yapamaz” duygusunun verdiği pervasızlık ve cüretle mi gerçekleştiriliyor?

Hangisi olursa olsun, ortada Türk Ordusu açısından çok vahim ve marazi bir durum var demektir.

* * *

Art arda gelen şu hatalara bakın.

Cezalandırmak istediği erin eline, pimi çekilmiş el bombası verip 4 kişinin ölümüne yol açan subay kamuoyundan saklanmak isteniyor.

Ve saklanamıyor.

Bir kız çocuğu tarlada ölüyor, suçlamalar yapılıyor.

Bunun açıklaması günlerce sonra geliyor.

Bir albayın hazırladığı darbe belgesi için komutan kendini angaje edip “Kâğıt parçası” diyor veya dedirtiliyor.

Sonra belgenin aslı ortaya çıkıyor.

Hangi ordu bu kadar üst üste vahim hatayı kaldırabilir?

Tabii ki bu olaylara bakıp, koskoca Türk Ordusu’nu baştan sonra yerin dibine batırmaya hiçbirimizin hakkı yok.

Neticede hepimizin ordusu ve hâlâ mukaddes bir görevi başarı ile yerine getiriyor. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ yeni bir belge çıktığı takdirde gereğini yapacağını söylemişti.

Komutanı tanırım.Yapacağına eminim.

Bu olaydan sonra, artık kamuoyunu tatmin edecek samimi bir açıklamanın yapılması şart oldu.

Komutanlarımız bu konuda eleştiri yapan bazı kişileri önyargılı görebilirler.

Ama emin olsunlar ki, benim gibi bütün hayatı boyunca ordusuna gözbebeği gibi bakmış insanların kafasında da sorular uyandı.

Asıl onlar büyük düş kırıklığı yaşıyor.

Vazo belki kırılmadı.

Ama bu çatlakla yaşamak da kolay değil.

* * *

Tabii “ıslak imza” olayından herkesin alması gereken dersler de var.

Demirel ne diyor?

“Bu ülkede hiçbir belge kaybolmaz...”

Astların işlediği suçlar sonunda tepelere kadar tırmanıyor.

Veya üstlerin verdiği kanunsuz emirler, astları yakıyor.

Elinde geçici güç olan herkes bu “Baba nasihatini” iyi dinlemeli.