Orhan Kemal Cengiz, 'Cemaatin hükümeti devirmeye çalıştığını biliyoruz, bize numara yapmayın' dedi mi?

Orhan Kemal Cengiz, 'Cemaatin hükümeti devirmeye çalıştığını biliyoruz, bize numara yapmayın' dedi mi?

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Başdanışmanı Etyen Mahçupyan, Bugün gazetesi yazarı Orhan Kemal Cengiz’in Ocak 2014’te Gülen cemaatinin kurumsal yüzü Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın organize ettiği Abant Platformu toplantısında “Arkadaşlar, tamam, AKP bir sürü antidemokratik uygulamalar yapıyor ama herkes olan bitenin farkında. Cemaat’in de hükümeti devirmeye çalıştığını biliyoruz. Bari bize numara yapmayın, ayıp oluyor…” dediğini yazdı.

“Toplantıda cemaat mensubu üç dört kişi vardı, hiçbiri yorumda bulunmadı” diyen Mahçupyan, yazısında “Bütün o liberaller ve solcular da bu sözlere hiçbir şey söylemediler. Duyduklarını yutup kendi söylemlerine aynen devam ettiler. Orhan Kemal halen Bugün gazetesinde yazıyor. Geçenlerde 17 ve 25 Aralık fezlekelerinin meslek hayatında gördüğü en somut delilleri içerdiğini söyleyip, bunların ‘birer darbe hazırlığı olduğu söylendi sonradan’ diye yazabildi. Ayrıca AKP’ye hitaben kaleme aldığı bir yazıda da ‘dürüst olun, bu toplumun önüne tam olduğunuz gibi çıkın’ diyebildi. Oysa bu sözü hak edenin kim olduğunu gayet iyi bildiğini biliyoruz” ifadelerine yer verdi.

Mahçupyan’ın, “Gülen cemaatinin liberaller ve solcularla organ nakli yaptığını” iddia ettiği, “Organ nakli” başlıklı yazı şöyle:

 

Organ nakli

 

Meşruiyeti siyasi bağlamda sorgulanan bir kimlik üzerinden ve üstelik çeperden merkeze gelerek iktidar olmak herkesin harcı değil. Yaşanan süreçte AKP’nin karşısında üç büyük siyasi güç bulunmaktaydı ve bunlardan en az biriyle koalisyon yapma zorunluluğu doğdu. Bunlar asker, Kürt siyasi hareketi ve Gülen cemaatiydi. Askerin darbe arayışı içinde olduğu, her fırsatta doğrudan ya da dolaylı muhtıra verdiği bir dönemde, PKK’nın şöhreti de dikkate alınırsa, hükümet Cemaat ile işbirliğine kapıları açtı. Bu süre zarfında askeri darbelere karşı olan ve AB’nin çekiciliğini önemseyen liberaller ve solcular da AKP’ye destek verdi. Sonrasında Cemaat’in kendisini iktidara ortak etmek üzere harekete geçmesi ve bu arada Ergenekon ve Balyoz davalarındaki yargı suiistimallerinin ortaya çıkması AKP ile Cemaat arasındaki ilişkiyi tersine çevirdi. O noktada Kürt siyasi hareketi kalkışma siyasetini devam ettiriyor, hükümet ise bu konuyu İdris Naim Şahin üzerinden götürüyordu… Dolayısıyla hükümetin doğal koalisyon ortağı bir anda asker oldu. Kürt meselesinde bir çözüme ulaşılana ve bunun anayasaya yansımasına kadar bu durumun değişme ihtimali yok. Hükümet askerle ‘tedirgin’ bir işbirliği içinde önümüzdeki dar boğazı geçmek durumunda. Liberaller ve solcular ise 2010 sonrasında AKP’den kopmaya başladılar ve Gezi ile 17 Aralık sonrası tamamen karşı kanada geçtiler. Ne var ki şimdi artık karşı kanat sadece Cemaat’ten ibaretti ve onlar da Gülen hareketinin kanatları altında kendilerine yer aradılar.

Cemaat 2012’den itibaren ama özellikle Gezi sonrasında bir ‘organ nakli’ stratejisine yöneldi. Liberaller ve solcular dünyasına attığı ağı toplamaya başladı. Birçok kişi Abant platformuna üye, gazetelere yorumcu yapıldı, Samanyolu programlarına davet edilmeye başlandı. Kürt siyasi hareketi ile herhangi bir işbirliğinin apaçık abes olması ve askerle zaten karşılıklı husumet içinde bulunulması, Cemaat’in liberal ve solcu aydınlar üzerinden Batı’ya bağlanmasını, o dünyada meşruiyet üretmesini sağladı. Yurtiçindeki dört temel aktörün üçü artık Gülen hareketinin karşısında yer almaktaydı ve çare siyasetin çerçevesini genişletmek, bir anlamda Batı’yı Türkiye siyasetinin parçası yapmaktı. Ancak bunu kendi başına gerçekleştirmek, gerekli inandırıcılığı sağlamak zordu. O nedenle liberal ve sol aydınlar bugün Cemaat için hayati bir önem taşıyor. Onlar olmadan gidilebilecek fazla bir yol yok. Hele onların içinde de ‘farklı konuşanlar’ türerse, örneğin yaşadıklarını anlatmaya kalkarlarsa Cemaat’in ufku bir anda kararabilir.

Bu nedenle söz konusu aydınlar şimdi el üzerinde ve ‘bir arada’ tutuluyorlar. AKP karşısında sanki bir ortak kimlikleri varmış, bir aktörmüş gibi hissetmeleri isteniyor. Böylece bu grubun Cemaat dışı bağımsız bir ses olduğu izlenimi verilmeye çalışılıyor. Ama onları bir araya getiren de, ne söyleyeceklerine karar veren de, parayı verip o sözü yayınlayan da Cemaat’in kendisi. Aydınlar ise muhtemelen kendi imzalarını o denli önemsiyorlar ki o imzanın siyasi anlamı üzerinde düşünmeyi bile beceremiyorlar.

Gelinen nokta sadece Gülen hareketinin becerisi ile açıklanamaz. Bu yılın ilk aylarında Abant toplantılarının geleceği ile ilgili bir toplantının ilk iki saatinin AKP üzerinde olması yeterince açıklayıcı. Bugünün meşhur birçok liberal/sol aydınının katıldığı Mabeyin lokantası yemeğinde, bu uzun AKP tiradları sonrasında Orhan Kemal Cengiz söz almış ve mealen şöyle demişti: “Arkadaşlar, tamam, AKP bir sürü antidemokratik uygulamalar yapıyor ama herkes olan bitenin farkında. Cemaat’in de hükümeti devirmeye çalıştığını biliyoruz. Bari bize numara yapmayın, ayıp oluyor…”

Toplantıda Gülen mensubu üç dört kişi de vardı. Hiçbiri yorumda bulunmadı. Bütün o liberaller ve solcular da bu sözlere hiçbir şey söylemediler. Duyduklarını yutup kendi söylemlerine aynen devam ettiler. Orhan Kemal halen Bugün gazetesinde yazıyor. Geçenlerde 17 ve 25 Aralık fezlekelerinin meslek hayatında gördüğü en somut delilleri içerdiğini söyleyip, bunların “birer darbe hazırlığı olduğu söylendi sonradan” diye yazabildi. Ayrıca AKP’ye hitaben kaleme aldığı bir yazıda da “dürüst olun, bu toplumun önüne tam olduğunuz gibi çıkın” diyebildi. Oysa bu sözü hak edenin kim olduğunu gayet iyi bildiğini biliyoruz.

Cemaat organ nakli stratejisinde başarılı oldu. Zihinden kopan, oraya buraya savrulan kolları bacakları topladı, onları kendi zihninin uzantıları kıldı. Liberal ve sol aydınlar siyasi kişilik kaybını Cemaat şemsiyesi altında kimlikleşerek aşma uğruna, benliklerini bir ihtikârcıya emanet verdiler.