Orhan Miroğlu: Devlet yanlısı aşiretler PKK'ye mecbur edildiklerine inandı, HDP korucu ailelerle barış imzaladı

Orhan Miroğlu: Devlet yanlısı aşiretler PKK'ye mecbur edildiklerine inandı, HDP korucu ailelerle barış imzaladı

AKP Mardin Milletvekili ve Star gazetesi yazarı Orhan Miroğlu, "Doğu ve Güneydoğu’daki devlet yanlısı aşiretlerin çözüm süreciyle birlikte ihmal edildiklerini, PKK ve HDP’ye mecbur bırakıldıklarına inandıklarını" söyledi. Miroğlu, bu nedenle 7 Haziran seçiminde "korucuların AKP'ye nazaran HDP'ye oy verdiklerini" aktardı. 

AKP'li Miroğlu, "HDP/PKK'nin korucu aileleri ve önde gelenleriyle ‘barış’ anlaşmaları imzaladığını ve bu ailelerden bazı kişilerin HDP listelerinden meclis üyesi ve milletvekili olduğunu" aktardı. Miroğlu, bunun "AKP’nin aleyhine sosyolojik ve siyasi bir gelişme olduğunu" belirtti.  

Orhan Miroğlu’nun Star'da "Aşiret ve siyaset" başlığıyla yayımlanan (4 Şubat 2016) yazısı şöyle:

Tek Parti döneminde CHP’nin Doğu/Güneydoğu’daki il başkanları o ilin valisi ve çoğu zaman da milletvekilleri olabiliyorlardı. Bu dönem zaten aşiretlerin siyasi hayat içinde görünmez hale geldikleri ve aşiret liderlerinin toplu sürgünlere ve darağaçlarına yollandıkları dönemdi.

Çok partili sisteme geçilince, partiler arasındaki-DP ve CHP- siyasi rekabet aşiretlerin oy deposu haline gelmesine yol açtı. Kürt başkaldırılarında rol oynayan kimi ailelerden gelen genç insanlar bazen yaşları büyütülerek milletvekili seçildiler. Aşiretler üzerinden bir siyasi dönem böylece başladı. Al gülüm ver gülüm.. Aşireti memnun et oyları al.

Derken PKK’nin ortaya çıkması, aşiretler açısından çok farklı bir dönemin oluşmasına yol açtı.

PKK, güçlenmek için aşiretlerin otoritesini sarsmaya yönelik bir strateji izledi. Siverek’te Bucaklar’a, Batman’da Ramanlılar’a saldırdı. Çok kan aktı. Ve bu çatışmalar bütün bölgede bir domino etkisi yarattı. Devlet ilk kez aşiretlerin siyasi nüfusunu kırmak isteyen bir başka güçle karşılaşıyordu ve bu devlet bürokrasisinde üç dört yıl süren bir şaşkınlık dönemi yarattı.

Aşiretler, devletten ve PKK’den yana aşiretler olarak ikiye bölündü. Arada kalanlar ise bölgede tutunamadı, güç kaybetti ve zamanla zayıfladı.

Devletin Eruh ve Şemdinli şaşkınlığı geçince, devlet de bölgede PKK’yle mücadelenin sosyolojik ayağını aşiretler üzerinden tasarladı, yani başa dönüldü ve bu da, bildiğiniz gibi geniş çaplı koruculuk sistemini yarattı.

Çatışma sürecinden normalleşmeye gidiş umudu, AK Parti hükümetleri zamanında başladı. Çözüm sürecinde devlet yanlısı aşiretler, ihmal edildiklerini, hatta PKK’ye mecbur edildiklerine inandılar ki, haziran seçimlerinde bu inanç, korucuların AK Parti’ye nazaran çok daha fazla oranda HDP’ye oy vermelerine yol açtı. HDP/PKK ise otuz yıldır kavga ettiği korucu aileleri ve önde gelenleriyle ‘barış’ anlaşmaları imzaladı. Korucu ailelerinden gelen kişiler HDP listelerinden meclis üyesi ve milletvekili bile oldular.

AK Parti’nin aleyhine değişen sosyolojik ve siyasi bir gelişme oldu bu.

Anlayacağınız bu hikaye derin bir hikaye. Aşiret sosyolojisine görünüşte karşı çıkan, bu sosyolojiyi değiştirdik iddiasında olan bir hareketi, bugün bu sosyolojiden beslenen siyasi ilişkilerin yönettiğini söylemek haksızlık olmayacaktır.

Kürt aşiretleri üzerine sosyolojik araştırmaların ilki Ziya Gökalp’e, çok yıllar sonra ikincisi de İsmail Beşikçi’ye ait.

‘Devlet katliam yapıyor’ moduna fena halde giren akademisyenlerin marifetini insan bu çerçevede merak ediyor.

Kürt  meselesi veya aşiretler meselesi söz konusu olduğunda hafızası ve muktesebatı bomboş olan bir akademimiz var ama şiddet ve terör konusunda taraftar olmaya can atan bir akademi..

Akademi, yıllardır asıl işini yapsaydı, bugün kan gövdeyi götürmez, Türkiye bu felaket senaryolarını boşa  çıkarabilecek entelektüel bir zemine sahip olurdu.

Şimdi bir şiddet ve terör zemini var bu ülkede ve akademi dünyasının aklı evvelleri, bu zemine fikir takviyesi yapıp durmakla meşgul.