BATUR FATİH İLHAN / T24
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın “ucube” dediği Kars'taki "İnsanlık Anıtı" heykelinin sahibi heykeltıraş Mehmet Aksoy, kendisini destekleyen birçok genç sanatçı olmasına karşın, yaşıtlarından ve arkadaşlarından beklediği desteği göremediğini söyledi. “Niye bir Orhan Pamuk bir Zülfü Livaneli bu konuda tek bir söz etmiyor?” diye soran Aksoy, Kars’taki heykelin yıkım işini üstlenen ekibin, haklarını belediyeden alamayınca kendisini arayarak yardım istediğini anlattı.
Tavır koymaktan çekinmeden; Başbakan Erdoğan'ı da karşınıza almayı göze alarak, acaba marjinal olmuyor musunuz? Kendinize hiç böyle bir öz-eleştiri gözlüğü ile baktınız mı?
Yok canım! Nefsi müdafaa durumuna girdik. Yaptığın işe ve kendine sahip çıkmadır bu. Mevzilerini koruma eylemidir.
Bu halde, yaşananlar bir savaş mı sizce?
Hayır savaş değil, bu başka bir şey. Benim dediğim: 'nefsi müdafaa' ve 'mevzileri koruma'...Bunu hepimiz yapmak durumundayız. Şu an bu yapılmıyorsa, onurdan feragattır. Kişiliklerden feragattır. Ben; heykelin, sanatın onurunu taşıyorum. Ben, kendi onurumu taşıyorum. Karşımda kim olursa olsun buna dokundurtmam!
Çalışmalarına 2005'te başladığınız “İnsanlık Abidesi” heykelinizin, yıkım kararı nedeniyle ilgi merkezi olması, size ne hissettiriyor?
Durumu hem iyi hem de kötü buluyorum. Heykelin Türkiye'de anlaşılması adına bu gelişmeler iyi aslında. 'Her kötülükte bir hayır vardır' deyişi yaşandı. Ancak tabii heykelim yıkıldı,ummadık kişiler, küfüre varan çok kötü sözler sarf etti, iş politik arenaya çekilmek ve o çamura bulaştırılmak istendi. Ben de olayı çamurdan çekip, heykelin gerçekte ne olduğunu anlattım. Önemli olan da buydu. Heykel anlaşılmaya başlandı. İyi oldu...
Sahi mi söylüyorsunuz!? Hakikaten düşünceleriniz bunlar mı...
E tabii! Heykel gündeme geldi. Şiir gibi, müzik gibi bir dil oldu. Beni sokakta gören vatandaşların: 'Yahu bu, şu ucubeyi yapan adam değil mi?' demeleri de işin kara-mizahı...Bu da çok önenmli değil. Gülüyorum hatta. Çünkü sen halka hiçbir şey vermemişsen, ondan ne bekleyebilirsin ki!?
Arkadaşlarım, Maalesef Susuyorlar!
Son dakika itibarıyla nedir “İnsanlık Abidesi”nin kaderi?
Zar zor belli bir yere kadar kesildi. 10 günde biteceği düşünülen kesim işlemi 40 güne sarktı. Heykel cellatlarının (yıkım ekibinin) parası da ödenmedi. Haklarını belediyeden istemeye gidince bir de dayak yediler. Hatta bu dayak olayından sonra ekip bana telefon etti, yardım istedi. Düşünün; eserimi yıkan-kesen kişiler, haksızlığa uğrayınca, bana 'Hocam, bize bir avukat bulur musunuz' diyor. Celladımız bizi sevdi yani!..
Datça’daki Can yücel mezarının(ki o eser de size ait) tahrip edilmesine gelirsek…Türkiye’deki heykel-anıt düşmanlığı temelini nereden alıyor?
Bunun kaynağında dinin yanlış yorumlanması var. Heykelin hâlen bir put gibi görülmesi var. Oysa heykel, cahiliye döneminde dahi put değildi. Çünkü onun üzerinden bir şeye tapılıyordu, heykel bir aracıydı. Ama işte yöneticiler halka olumsuz mesaj verirse, halkın bir bölümü de heykel yıkımı için istekli olur ve hatta kırarlar-yıkarlar da. Mesajlar hemen alınıyor, uygulanıyor...
Can Yücel'in mezarı da işte tahrip edildi. Oraya iyi niyetle şarap döküldü diye hem de... Burada Hayyam'ı hatırlatırım! Şarap belki çok farklı bir anlam taşıyor? Bakın, dinin politikaya alet edilmesi, dini de küçülten bir durumdur. Dine dokunulmamalı. Zira böyle davranışlar en çok dine zarar verir.
Neden Türkiye’deki tek “Heykel Havarisi” sizsiniz?
Beni gerçekten destekleyen çok sayıda sanatçı var. Heykeltıraş arkadaşlar da var. Ama hepsi de benden küçük. Benim yaşımdaki hiçbir sanatçıdan destek görmüyorum. Neredeyse, 'Bu senin meselen, bizi ilgilendirmez' diyorlar.
Bu onların bilincinin-dünya görüşünün sığ olasından kaynaklanıyor. Niye bir Orhan Pamuk bir Zülfü Livaneli bu konuda tek bir söz etmiyor? Ben buraya duvarları yıkarak geldim. Ben heykelin hem havarisi hem de aşığıyım. Biz bir el almışız, o eli de bir başkasına vermeye çalışıyoruz. Genişleyerek sürsün istiyoruz. Ama arkadaşlar, maalesef susuyorlar. Bu zaten bir baskının ve korkunun olduğunu gösteriyor. Otokontrol varsa bilin ki baskı vardır, insan özgür konuşamıyordur!..
Sanat, Kendini Bulma Macerasının Sonucudur!
Kente uzak bu atölyenizde(‘Böcek Evi’), en yakın yerleşim birimine 5 km. ötede, yalnız başınıza ne yapıyorsunuz? Kendinizi mi arıyorsunuz?
Hiç öyle bir şey yok! Burada olmamın çok basit bir açıklaması var. Şehirde yaşayamam ben, zaten köylü çocuğuyum. Köyden, doğanın içinden geldim. Doğayla çok barışığım. Ayrıca mesleğim icabı, çalışmalarımı gerçekleştirdiğim mekân, taş taşıyan kamyonların geldiği, vinçlerin girdiği büyük yerler olmak zorunda. Ben şehrin içine, bir apartman dairesine sığamam. İşimi oralarda teknik olarak yapamam. Burası üretkenliğimi artırıyor. Evim, atölyem iç içe. Ağaçlar içindeyim. Bu bir inziva falan değil! Yoksa sanatçı, her zaman ve her şeyde yalnızdır. Kimse de ona yardım edemez...
Karın doyurmadığına, faturaları ödemediğine ve de icracılarına her yıl tek taş yüzük hediye etmediğine tanık biri olarak soruyorum: Sanat yapmak neden kutsal bir iş? Sanat, neden ekmek-su kadar gerekli?
Sanat, sözün aciz kaldığı yerde başlayan bir şey. Metaforik(mecazi), gerçeği, metaforlar(mecazlar) kullanarak açıklar. Düz anlam yoktur sanatta. Bu nedenle insan ruhunu zenginleştirir. Hayatı derinlemesine kavratır, ruhu temizler. Farkındalığı artırır, değer yargılarını değiştirmeye başlar. İnsanın, yeme-içme-uyuma reflekslerinden ibaret bir protein torbası olmadığının kanıtıdır. İnsanın ruhu vardır ki biz, o ruhu besleriz. Sanat yenip içilmez ki, sanat sezilir...
Neoplastisizm (geometrik soyutlamanın kökeni) akımını başlatan Hollandalı ressam Piet Mondriaan: ‘Hayat dengeye kavuştukça, sanat ortadan kalkacak’ yaklaşımında. Siz ne diyorsunuz?
Fiyakalı bir söz gibi görünüyor değil mi!? Mondrian dengeyi önemser çünkü... Ama işte hayatta hiçbir zaman denge yoktur ki! İyi ve kötü her zaman var olacaktır. Çelişkisiz hayat olmaz. Bizi güzelliklere çelişkiler götürür. Bizi, çelişkileri nasıl çözdüğümüz, çelişkilere nasıl baktığımz açıklar. Sanat, insanın kendini bulma macerasının bir sonucudur...
***
Mehmet Aksoy'u Tanıyor Musunuz?
1989’dan beri yerleşik olarak Türkiye’de sanat üreten Aksoy, 1939 Hatay doğumlu. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi(İ.D.G.S.A.) Heykel Bölümü'nde Prof. Şadi Çalık Atölyesi'nde öğrenim gördü ve asistanlık yaptı. Akademik sanat öğrenimini, 1972’ye kadar devlet bursuyla gittiği Londra’da sürdürdü. Berlin Türk Akademiker ve Sanatçılar Derneği kurucu üyleliğini ve başkanlığını yaptı İ.D.G.S.A. Heykel Bölümü taş atölyesinde üç yıl boyunca öğretim görevlisi olarak çalıştı. 2. Uluslararası İstanbul ve 3. Aysa-Avrupa Bienallerine katıldı. İzmir-Selçuk 'Kurtuluş Yolu' anıtını yaptı. Cumhurbaşkanlığı Hüber Köşkü (İstanbul) 'IO Bosphorous' ve 'Kurtuluş Savaşı ve Atatürk' heykellerini yaptı. Datça'da 'Can Yücel Mezar Heykeli'ni yaptı. İş Bankası Kuleleri - 'Kibele Çeşmesi'ni yaptı. Kars Kalesi karşısındaki tepeye 'İnsanlık Abidesi' heykeli yapımı ve çevre düzenlenmesi çalışmaları yapıldı. İ.T.Ü Maslak kampusü kütüphane önüne 'Hazerfen' heykelini yaptı. Türk Hava Kuvvetleri için '100. Yıl Anıtı' heykelini yaptı.
Ödülleri:
Çağdaş Sanatlar Vakfı - ÇAĞSAV Ankart Onur Ödülü (2010), Artist 2008 TÜYAP Onur Sanatçısı Ödülü, ODTÜ Üstün Hizmet Ödülü (2004), Sedat Simavi Vakfı - Plastik Sanatlar Dalı ödülü (1990), 3. Asya - Avrupa Bienali Büyük Ödülü (1990), Ankara Sanat Kurumu Plastik Sanatlar Dalı - Yılın Sanatçısı ödülü (1990), Bundengartenschen Heykel Yarışması 2.lik ödülü (1985 ), Luthar Platz Heykel Yarışması 2.lik ödülü (1983), Luthar Platz Heykel Yarışması 2.lik ödülü (1982), Devlet Resim ve Heykel Sergisi 1. lik ödülü (1979), Devlet Resim ve Heykel Sergisi 1. lik ödülü (1970), Devlet Resim ve Heykel Sergisi 1. lik ödülü (1966)
Kişisel Sergilerinden Örnekler:
1993 Vakko Galeri, İstanbul, 1992 İstanbul Devlet Resim ve Heykel Müzesi, 1987 Galeri am Chamissoplatz/Berlin, 1984 Übersee Museum/Bremen, 1982 Kunstamt Kreuzberg/ Berlin, 1980 İ.D.G.S.A, İstanbul, 1970 Darrüşafaka Galerisi, İstanbul