Orkestra şefliğinin geçmişi çok eskilere dayanır. Milattan önce 709 yılında antik Yunan’da bir orkestra şefinin “elindeki çubuğu aşağı yukarı sallayarak” 800 müzisyeni nasıl yönettiğine dair tanımlamalara rastlanmıştır.
BBC Türkçe'de yer alan habere göre, orkestra şefliği o günden bu yana değişim göstermekle birlikte, sahnedeki gizemli havası hala devam ediyor denebilir. Nasıl oluyor da bir insan, hiç ses çıkarmadan, elindeki çubukla, hatta bazen sadece ellerini kullanarak yüzlerce müzisyenin enstrümanından çıkan sesten sorumlu oluyor?
Sanata dair diğer sırlar gibi burada da tam bir yanıt vermek mümkün olmasa da, orkestra şeflerinin spor takımlarının menajerleriyle benzerlik gösterdiğini söyleyebiliriz. Ne yaptıklarını tam bilemez, ama performansı görünce anlarsınız. İşte orkestra şeflerinin sahnede görünür ya da görünmez, bilinçli ya da bilinçsiz yaptığı görevlerden birkaçı.
“Orkestra şefinin görevi her an doğru tempoyu göstermektir,” diyor, kendisi de besteci ve şef olan Richard Wagner. Orkestra şefi sağ elindeki çubuğu ya da sadece ellerini kullanarak tempoyu belirler, devamını sağlar, yeni ölçünün başlangıcını işaret eder, bu yolla bazen yüzden fazla kişiden oluşan orkestrayı bir arada tutar. Bunların tümü orkestranın iyi performansı için önemli görevler olmakla birlikte şefin görevi metronomluktan öte bir şeydir. 20. yüzyılın büyük bestecilerinden Wilhelm Furtwängler, orkestra şefi Arturo Toscanini’nin yönettiği bir konseri beğenmeyerek salonu terk etmiştir.
Orkestra şefi, çeşitli mimik ve jestlerle çalınan esere kendi yorumladığı şekliyle can katar; müzikte kimi unsurları öne çıkarırken kimilerini kontrol altında tutar, nüansları vurgular, eski bir eseri yeniden yorumlar. Bu işler genellikle sol ele düşer.
Bazı ortak el hareketleri olmakla birlikte çoğu şefin kendi tarzı vardır. Örneğin Furtwängler’in bir müzikal anı yoğunlaştıran tarzına karşılık Valery Gergiev’in ilginç titremeleri meşhurdur.
“En iyi orkestra şefleri en iyi dinleyicilerdir,” diyor gazeteci ve yazar Tom Service, orkestra şefleriyle ilgili ‘Simya Olarak Müzik’ adlı kitabında. “Onlar parıltılı bir dinleme çubuğu gibidir; bir taraftan tek tek bireylerin potansiyelini tam olarak sergilerken bir taraftan da şefin ve orkestranın, üyelerin toplamından daha büyük bir şey ifade ettiği bir yoğunlaşma haline gelir.” Service, şef Claudio Abbado’nun “farkındalığın süper farkında olan” kişi olarak bunun en iyi örneği olduğunu söylüyor.
Ünlü orkestra şefi ve besteci Pierre Boulez, “Kendi iradenizi kabul ettirmeniz gerekir; balyozla değil, kendi bakış açınız konusunda insanları ikna ederek tabii ki,” diyor. Yazar Tom Service ise birçok şefin kendisini demokrat olarak tanımlamasına karşı çıkarak şunları söylüyor, “Bu doğru olamaz. Demokrasi işlemez demek değil bu, ama dolambaçsız olamaz. Müzakere edilmesi gerekir!” Berlin Filarmoni Orkestrası’ndan örnek veriyor, “Bu orkestra coşkun ve tüm kapasitesini sergilemek isteyen bireylerden oluşur. Ama sahnedeki şef onlara kolektif bir odak sunmazsa başıbozuk hale gelirler.”
Konser izleyicilerinin kulağı orkestradadır, ama gözler şeftedir. Şef görsel bir bağlantı sunar, gözlerimizle müziğin bizde yarattığı duyumlar arasında köprü kurar.
Orkestra şeflerinin işi enstrüman çalanlardan daha kolaymış gibi görünür. Fakat Boulez “Orkestrayı yönetmek enstrüman çalmaktan çok daha zordur. Kültürü bilmeniz gerekir, partisyonları bilmeniz gerekir, ayrıca ne işitmek istediğinizi öngörmeniz lazım,” diyor.
Orkestra şeflerinin müzik sezgileri çok güçlüdür, ama sadece bu yetmez. Her partisyon üzerinde saatlerce çalışmış olarak sahneye çıkarlar. Bu çalışma sadece notalara değil, tarihi belgelere, mektuplara, biyografilere, müzik eserinin yazıldığı dönem kullanılan teknik performans kılavuzlarına kadar uzanır. Yazar Tom Service, “bütün büyülü şeyler gibi müzik de ağır bir çalışmanın ürünüdür,” diyor.
Service, günümüzde orkestra şeflerine bakış konusunda şunları söylüyor, “Bugün onlara dair geçmişteki kültü aştığımızı, artık Toscanini döneminde olmadığımızı düşünmek isteriz. Bugün de Dudamel, Rattle, Nelson’lar dönemindeyiz. Bu isimleri konserlerle eşleştiririz, her ne kadar bu konserler kolektifle ilgili olsa da.” Büyük şefler büyülü, simyevi bir ruh katarlar. Letonyalı şef Mariss Jansons bu durumu “kozmik düzeyde müzik icrası” olarak tanımlıyor. Yıllık maaşlarının bazen milyonları bulması bu nedenledir. Müzik eleştirmenleri bir konserle ilgili nefretlerini kusuyorsa bundan en büyük payı orkestra şeflerinin aldığı da bir gerçektir.
Bir orkestranın müzik yönetmeni ya da daimi şefi pozisyonunda olmak, orkestra şefine, konserin gidişatından daha büyük bir sorumluluk yükler. Genç Venezuelalı şef Gustavo Dudamel, kişisel karizması ve liderlik özelliklerinin yanı sıra Venezuela Simon Bolivar Gençlik Orkestrası çalışmasıyla da ülkesinin müzik eğitim sistemini dünyanın gündemine sokmuştur.
Klasik müziğin diğer türlerden şöyle bir farkı vardır, bazıları yüzlerce yıl önce yazılmış olan eserler defalarca icra edilir ve kayda alınır. Bazı gösteriler aradan yıllar geçse de akıllarda kalır ve bunun arkasında hep orkestra şefleri yatar, ritmin yaratıcısı olan, ellerini havada sallamaktan çok daha fazla şeyi esere katan şefler.