“Oruç tutan azalıyor!”

A-G Araştırma şirketinin kamuoyu yoklamasından sürpriz sonuç: Türkiye aslında muhafazakârlaşmıyor. Türkiye'de her geçen gün oruç tutan, namaz kılan ve örtünün kişi sayısı giderek azalıyor. "Türkiye, ılımlı islam devletine doğru gidiyor diyenlerin aksine, ülke aslında modernleşiyor. Bizdeki muhafazakarlık özde değil sözde! Bu sözlerin sahibi ise, bu konuda çok yeni bir araştırma yapan ise TESEV; Tarih Vakfı, TEMA gibi sivil toplum örgütlerine, Mesut Yılmaz, Süleyman Demirel, Tansu Çiller gibi pekçok siyasi lidere kamuoyu araştırmaları yapan, A-G'nin sahibi Adil Gür... Araştırmaya göre, eğitim ve gelir seviyesi yükseldikçe, insanların hayata bakışı değişiyor. Örneğin flörte kesinlikle karşı çıkanlar zenginleştikçe kadın-erkek ilişkilerine daha olumlu yaklaşıyor. AKP dağdaki çobanla kazanır! Adil Gür'e göre bir hafta sonra seçim olsa İstanbul ve Ankara'da dağdaki çobanı bile aday gösterse AKP bu iki şehirde seçimleri rahatlıkla kazanabilir. AKP'nin yerel seçimlerde mevcut partiler karşısında kaybetme ihtimali ise neredeyse sıfır! Yine aynı araştırmaya göre CHP son aylarda seçmenden iki puan kazanmış durumada., MHP ise kaybediyor. Neşe Düzel’in Gür ile röportajı: NEŞE DÜZEL: Başbakanla Doğan medya grubu arasında ciddi bir kavga var. Bu kavganın kamuoyu tarafından nasıl değerlendirildiğine dair bir araştırma yaptınız mı? ADİL GÜR: Hayır yapmadık. Kimse de yapmamıştır. Olay çok yeni. Taraflar bir süre daha tartışacaklar. Ama şu var, iki tarafın da kaybedeceği bir kavga bu. Bu kavganın kazananı olmayacak. Her kavgada insanlar yıpranırlar ve bir daha kavgadan önceki güçlerine sahip olamazlar. Bu tür siyaset-medya kavgası, seçim sonuçlarını etkiler mi? Pek etkilemez. Halk bu tür tartışmaları objektif olarak değerlendirmez ki. Halk bu tür kavgalarda kendi siyasi ve ideolojik görüşüne yakın olan tarafı tutar ve kavga bittikten sonra da taraf değiştirmez. Ciddi yolsuzluk iddialarını gündeme getiren bir kavga bile seçim sonuçlarını etkilemiyorsa, bu ülkede seçmen tercihini ne etkiliyor peki? Türkiye’de darbe dönemleri hariç seçmen tercihlerini belirleyen en önemli unsur daima ekonomi oldu. Yirmi yıldır yaptığımız kamuoyu araştırmalarının sonuçları bunu gösteriyor. 22 Temmuz’daki genel seçimlerde de öyle sanıldığı gibi elektronik muhtıra ve AK Parti’ye cumhurbaşkanı seçtirilmemesi gibi siyasi krizler AKP’nin oyunu sadece yüzde 1-2 artırdı. Siz “bugün seçim olsa kime oy verirdiniz” diye her ay bir araştırma yapıyorsunuz. Ocaktan bu yana AKP’nin oylarında önce bir iniş, sonra bir çıkış gözüküyor. Niye indi, niye çıktı sizce? Nedeni ekonomik. Kapatma davası süresince ‘Türkiye kaosa gidiyor. Yerine konacak hiç ibr parti de yok’ endişesiyle AKP 6,7 puan oy kaybetti. Bu oylar kararsızlar kervanına katıldı. Kapatmama kararından sonra ise insanlardaki karamsar hava biraz dağıldı ve AKP’den gidenler alternatifsizlikten ötürü tekrar AKP’ye geri geldiler. Böylece son yaptığmız son yaptığmız kamuoyu araştırmasına göre, Eylülde AKP’nin oyu yüzde 48,3’e, CHP’ninki yüzde 19,7’ye yükseldi. Bunda CHP’nin Ergenekon’daki tavrı etkili oldu. CHP’nin oyu Ergenekon’u savunduğu için arttı mı? Evet, iki puan arttı. MHP ise Ergenekon karşısındaki suskunluğu nedeniyle oy kaybetti. Oyu yüzde 12,6 oldu. Şimdiki siyasetçi medya kavgasından da CHP ve Baykal kârlı çıkacak. CHP’nin oyları yükselecek. Çünkü kavga edenler her zaman kaybeder. AKP ve medya yıpranacak. Ama bu durum altı ay sonraki yerel seçimlerin sonucunu değiştirmeyecek. Niye? Bir hafta sonra seçim olsa ve AKP, İstanbul ve Ankara’da dağdaki çobanı belediye başkanlığına aday gösterse gene yerel seçimleri kazanır. Bugün için AKP’nin hiç kaybetme ihtimali yok. Bunu ekonomiye dayanarak söylüyorum. Ama ekonomi tehlikeli sinyaller veriyor. En önemli gösterge olan büyüme oranı düştü. Bu, üretimin azalması dolayısıyla geçim sıkıntısının ve işsizliğin artması demektir. Ekonomideki durgunluk seçim sonuçlarına nasıl yansır sizce? Ekonomide durgunluk devam ederse iktidar oy kaybeder. Yaptığımız bütün araştırmalar, düşük gelirli seçmenlerin AKP’ye olan büyük desteğinin 2008 başına kadar sürdüğünü gösterdi. Ancak 2008 Ocak’ında global ekonomide olumsuzluklar başladı. Petrol fiyatları arttı, Amerika’daki konut krizi dünyaya yayıldı. Araştırmalarımıza göre, AKP’nin sadık seçmen kitlesinde hoşnutsuzluk başladı. Mesela 22 Temmuz genel seçimlerinde AK Parti’ye oy veren köylüler, çiftçiler artık bugün geleceklerinden endişe ediyorlar. Yaşam standartlarının düşmesiyle ilgili şikâyetleri hızla artıyor bunların. Oy verecek başka parti bulamadıklarından AKP’yi kerhen destekliyorlar şimdi. Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz? Biz geçen aybaşında bir araştırma yaptık ve ‘Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?’ diye sorduk. Her yüz kişiden elliden fazlası ‘geçim sıkıntısı ve işsizlik’ dedi. Üçüncü sırada da yüzde 38’le terör çıktı. Dördüncü sırada ise yüzde 24’le eğitim geldi. Sağlık, AKP’nin başarısıyla artık ilk üç sorundan biri olmaktan çıktı. Sağlık sorunu çözüldü mü? Her yüz kişiden sadece 7’si en büyük sorun sağlık dedi. Zaten AKP’yi ikinci kez iktidar yapan da birinci sırada sağlıktaki başarısı, ikinci sırada da öğrenci ailelerine yapılan yardım ve bedava kitap dağıtması oldu. Başarısının üçüncü ve dördüncü nedenleri de TOKİ’nin konut yapımı ve duble yollar oldu. Zaten Türkiye’de insanların sadece yüzde 25’i ideolojik nedenlerle oy veriyor. Seçmenin yüzde 75’i siyasi tercihini neye göre yapıyor? Onlar, siyasi partilere ekonomik nedenlerle oy veriyor. Türkiye’de parti tercihleri aslında ekonomik sınıflara göre yapılıyor. AKP düşük gelirlilerden ve düşük eğitimlilerden oy alıyor. MHP orta sınıftan, CHP de burjuvaziden oy alıyor. Araştırmalara dayanarak şunu çok açık söyleyebilirim. AKP ideolojik nedenlerle değil, ekonomik nedenlerle ikinci kez seçim kazandı. Ama insanoğlu doymaz. İnsanlar daha fazlasını istiyor. İş ve para istiyor. Bu ihtiyaçlara cevap veremezse AKP’nin desteği azalır. Türkiye küresel krizi bu aydan itibaren daha fazla hissedecek. Buna bir önlem almazsa, AK Parti önümüzdeki süreçte daha fazla yıpranacak. Ama hâlâ bir alternatifi yok. AKP’ye alternatif bir partinin, muhafazakârlık dahil her şeyiyle AKP benzeri bir parti olması gerekiyor. Çünkü siyasi kavramlar ve değerler çok değişti. Ne değişti? Türkiye daha mı muhafazakârlaştı? Hayır, Türkiye muhafazakârlaşmıyor. Türkiye aslında Batılılaşıyor, modernleşiyor. Türkiye sadece görünürde muhafazakârlaşıyor. Biz muhafazakârlıkla ilgili yeni bir araştırma yaptık. Çok ilginç sonuçlar çıktı. Yarın Habertürk‘teki programımızda sonuçları açıklayacağız. Türkiye’deki muhafazakârlaşmayı 1990’lardan itibaren karşılaştırmalı olarak ortaya koyacağız. Değişen nedir? Türkiye’de ‘ben muhafazakârım’ diyenlerin de, ‘Türkiye laik bir devlet düzeninden ılımlı İslam devletine gidiyor’ diye düşünenlerin de sayıları artıyor ama... Araştırma sonuçları da şunu gösteriyor. Türkiye’de namaz kılanların, oruç tutanların, başını örtenlerin oranı azalıyor. Bu nasıl oluyor? Eğitim ve gelir seviyesi yükseldikçe insanların hayata bakışları ve değer yargıları değişiyor. İnsanlar esniyor. Mesela ‘ ben muhafazakârım’ diyen düşük gelirli ve düşük eğitimli biri eskiden flörte kesinlikle karşı çıkarken, eğitim ve yaşam seviyesi yükseldikçe kız erkek arkadaşlığına olumlu bakmaya başlıyor. Bizim araştırmamıza göre, Türkiye’de muhafazakârlık görünürde artıyor. Muhafazakârlık görünürde artıyor derker, tam olarak ne demek istiyorsunuz? AK Parti iktidarının muhafazakâr kesimlerin ekonomik olarak kalkınmasına bir faydası oldu. Düne kadar evlerinde, kendi mahallelerinde kapalı olanlar, şimdi çocuklarını Robert Kolej’de, Galatasaray’da okutmaya, kendileri de başörtüleriyle Bağdat Caddesi’nde, Nişantaşı’nda dolaşmaya başladılar. Muhafazakâr kesimler oran olarak artmadılar ama onlar hayatın içinde daha görünür hale geldiler. Sizin araştırmanızdan çıkan başka ilginç sonuç ne? Mesela... Devlet dairelerine ve resmî kurumlara gittiklerinde düne kadar ‘günaydın, merhaba’ diyenler, bugün ‘selamünaleyküm’ demeye başladılar. Böyle yaşamadıkları halde, iktidarda muhafazakâr bir partinin bulunduğunu ve kamuda işlerinin daha kolay halledileceğini düşünerek böyle davranıyorlar. Bizim araştırmamızdan çıkan sonuca göre, Türkiye’de muhafazakârmış gibi davrananların yani görünürde muhafazakâr olanların sayısı arttı. Bunlar sadece ‘dilde’ muhafazakâr oluyorlar. Oruç tutanların ve namaz kılanların sayısı artmadı mı peki? Oruç tutanların sayısı artmıyor. Aksine azalma var. Elimde on yıllık veri var. Türkiye’de oruç tutanların sayısı azalıyor. 1999’da düzenli oruç tutanların oranı yüzde 60’lar mertebesindeyken, tüm Ramazan boyunca oruç tutanların oranı yüzde 50’nin altına indi bugün. Başörtüsü takanların sayısı azaldı mı? 2003’te Milliyet gazetesi için yaptığımız araştırmalarda Türkiye’de örtünenlerin oranı yüzde 64’tü. 2008’de Habertürk için yaptığımız araştırmada bu oran yüzde 60’a indi. Bugün Türkiye’de her yüz kadından 60’ının başı kapalı, kırkının da başı açık. Bu arada namaz kılanların oranı da azalıyor. Nasıl? ‘Hiç namaz kılmam’ diyenlerin oranı artıyor. Yarın açıklayacağımız için rakamların tümünü vermem doğru olmaz ama... Yaptığımız araştırmaya göre Türkiye muhafazakârlaşmıyor aksine modernleşiyor. Zaten bu nasıl muhafazakâr bir ülkedir ki, Ramazan ayında tek bir dinî program bile en çok izlenen ilk 20 program arasına girmiyor. Yayınlanan diziler belli... Her yüz kişiden otuzu her hafta düzenli olarak televizyondaki dizileri takip ediyor. Türkiye’de muhafazakârcılık oynayanların oranı arttı! Bu, tehlikeli bir gelişme değil mi? Kişi bir süre sonra düşündüğüne değil de davrandığına benzemez mi? Muhafazakârmış gibi görünenlerin sayısı AKP iktidarıyla arttı ama bu şunu da gösteriyor. AKP iktidardan gitse ve yerine tam zıddı bir parti gelse, bunlar, muhafazakârlıklarını derhal terk edecekler. Türkiye’de bir kaşık suda fırtınalar koparılıyor. ‘Türkiye muhafazakârlaşıyor. Laik devletten ılımlı İslam’a geçiliyor’ deniyor. Halbuki yaptığımız bütün araştırmalar böyle olmadığını gösteriyor. Türkiye’nin modernleştiğini ortaya koyuyor. Türkiye çok genç bir nüfusa sahip ülke. 43 yaşın üstüdeki kadınların yüzde 75’i başını örterken, 18-27 yaş grubunun yarısından azı başını örtüyor. Bu da gösteriyor ki, yıllar içinde Türkiye’de başını örtenlerin ve dindarların oranı azalacak. Ayrıca eğitim ve gelir artışı insanları esnetiyor. Zaten bütün dinlerde garibanlar, fakirler dindardır. Çetin Altan ‘yoksul insan laik olmaz’ der. Çok doğru. Başbakan, “Bugün fert başına milli gelir 9 bin dolar. Bu rakam beş yıl sonra 15 bin dolar olacak” dedi. Söylediği gerçekleşirse, karşımızda bugünkünden daha az dindar ve muhafazakâr bir Türkiye göreceğiz. Aslında laik-anti laik gibi rejim eksenli kutuplaşmalar yaratmak AKP’ye ve CHP’ye yarıyor. Çünkü bu tartışma Türkiye’de ekonominin konuşulmasını engelliyor. Ekonomi konuşulsa ne değişir? Medya-siyasetçi kavgasında yolsuzluklar değil de ekonomi tartışılsa, bundan AKP zararlı çıkar. Bu yıl yaptığımız pek çok kamuoyu araştırması var. Halkın ekonomisi kötü gidiyor. İnsanların büyük bölümünün gelecekle ilgili endişeleri arttı. Vatandaşa, ‘Enflasyon sizce kaç’ diye soruyorsunuz? Devlet enflasyonu yüzde 10-11 açıklarken, vatandaş enflasyonu yüzde 30-35 olarak hissettiğini söylüyor. Niye? Çünkü Türkiye, yüzde 50’den fazlası zor şartlarda yaşayan düşük gelirli seçmenlerin yaşadığı bir ülke. Bu adam devletin enflasyon hesaplamasında kullandığı malların tümünü değil sadece ekmek, şeker, çay, un, yağ gibi temel gıda maddelerini satın alıyor. Bu gıdaların fiyatı son bir buçuk yılda bütün dünyada çok arttı. Sadece unun fiyatı yüzde 50 pahalandı. Geçim sıkıntısı ve işsizlik, AKP’yi hırpalayacak. Alternatifi olsa AKP’de çözülme başlayacak. AKP’yle ilgili yolsuzluk suçlamaları çok arttı. Seçim sonuçları üstünde şu anki medya siyasetçi kavgasının etkisi ne olur? Çok önemli olmaz. İktidarlar geçmişte de yolsuzluk nedeniyle değişmedi. 2001 krizi olmasaydı ANAP ve DYP barajın altında kalmazdı. Abdullah Öcalan teslim edilmeseydi, çok dürüst bilinen Ecevit iktidar olamazdı. Türkiye’de sadece yüksek eğitimli seçmen yolsuzluklara tepki verir. Bizim insanımızın çoğunluğu iş yapan adamı sever. Onun çalıp çalmadığı iş yaptığı sürece umurunda değildir. Dürüstlük faktörü sanıldığı gibi önemli değil. Seçmenlerin sadece yüzde 15-20’sinin siyasi tercihi yolsuzluk iddialarından etkileniyor. Yüzde 80’i etkilenmiyor. Başbakan alışılmamış bir sertlikte bir medya grubuyla kavga ediyor. Bunun sonuçlarıyla ilgili bir araştırma yaptırmış olabilir mi? Mutlaka yaptırıyorlar ve yaptıracaklardır. Tayyip Bey ve AKP kurmayları araştırma işlerine çok meraklılar. Ellerinin altında üç, dört tane de ‘bizim çocuklar’ dedikleri araştırma şirketleri var. Bence Başbakan’ın tepkisi sadece Deniz Feneri’yle ilgili yolsuzluklara adının karıştırılmasına değil. Bu kavga bir süre daha devam edecek...